Kudüs’ten Ankara’ya

Mustafa Karaalioğlu

Birleşmiş Milletler’deki Kudüs oylamaları süreci özelde İslam dünyasının genelde de bu konuda hassasiyet sahibi bütün ülkelerin moralini düzeltmiş görünüyor. ABD’nin sorumluluk duygusu gelişmemiş başkanının açtığı belalar onarılmasa bile itirazın güçlü bir şekilde seslendirilmesi uluslararası sistem açısından umudun varlık belirtisidir. Kararın geri dönüşünü sağlamasa bile karşıdaki blokun hacmi Filistin için yabana atılmayacak bir destektir. Belki çözüm hala imkansız ama Trump’ın İsrail’e aktardığı orantısız ve haksız destek dengelenmiş oldu.

Böyle süreçlerin riski devamlılık ve dikkat kaybıdır… Evet, BM’de bir başarı elde edildi ama pratikte Filistin halkının dertleri azalmadı. Yine kendi kaderleriyle başbaşa bırakılırsa ne olacağını geçmiş tecrübelerden biliyoruz. Şimdiye kadar hiçbir BM Güvenlik konseyi ve BM Genel Kurulu kararını tanımayan İsrail, aynı yolda yürüyecektir. Hatta, ABD Başkanı’nın kural tanımaz tarzından bilistifade alan genişletmeye devam da edecektir. Yeni yerleşim yerleri ilan ederek işgal altındaki bölgelerde ilerleme planı hızlanacaktır. Böylelikle, Filistinliler yüzyıllardır yaşadıkları şehirlerde her geçen gün biraz daha geriletilecektir. BM’de Kudüs kararına karşı çıkan ve 1967 sınırları kuralına bağlı olan bütün ülkelerin yerleşim yerleri ilerleyişine karşı da bir önleyici model üretmeleri şarttır. Süreçte güçlü inisiyatif alan İİT ve Arap Ligi, Batı başkentleri başta olmak üzere bütün “karşı oy” ülkelerini bu istikamette motive edebilir; etmelidir de…

Yoksa, bugüne kadar olduğu gibi yine BM’de bir tasarı kabul edilmiş olur ve yeni bir tasarıyı ortaya çıkaran şartlara seyirci kalınır. İsrail’i durdurmadığı belli olan bu pratiğin kırılması şarttır…

***

Türkiye açısından da bu tablo uzun süredir dünya ile ilişkilerdeki gergilim ve problemli seyrin yatışması anlamını taşıyor. Ankara, hem İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığının hakkını verdi hem de diplomasi dili kullanıldığında kazanımın mümkün olduğunu tecrübe etti. Takdirler de bunu göstermektedir. Doğru siyasi pozisyon, doğru hamle ve en önemlisi de doğru ittifakların başarısı BM sahnesine yansıdı.

Türkiye, içeride ve dışarıda imajını güçlendiren bu yaklaşıma; yani ittifakları güçlendirme ve hukuk-diplomasi dilini geliştirme tarzına odaklanmalıdır. Bulunduğu konum, sahip olduğu imkanlar ile güvenlik ve refah ihtiyacı içeride daha fazla demokrasiyi gerekli kılıyor. 15 Temmuz darbe girişiminin sistem üzerinde yarattığı tahribatı gidermek ve olağan şartlar profiline dönmek için daha seri hareket edilmelidir. Ülke için çok önemli olan FETÖ ile kalıcı ve güçlü mücadelenin olduğu gibi, küresel riskleri bertaraf etmenin yolu başarılı bir hukuk devleti; yani gelişen bir demokrasi olmaktan geçer. Söylemeye gerek bile yok, böyle bir Türkiye, dahil olduğu uluslararası sorunların çözümünde de avantaj sahibi olacaktır. Suratı asık sıradan insan sayısını azaltmak, memnuniyetsizlikleri gidermek ertelenmemesi gereken bir politika olmalıdır. Sadece büyük reform adımları atılmakla kalınmamalı; mesela son KHK’da yer alan ve sınırları belli olmadığı için sivillere dokunulmazlık anlamına gelebilecek fazla muğlak hükümler vazeden bütün mevzuat da gözden geçirilmelidir.

Türkiye, en büyük ekonomik sıçramalarını demokrasisini geliştirerek yapma tecrübesine sahiptir. Şimdi, yeniden bu vizyona dönmeyi gerektirecek sayısız gerekçemiz vardır.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.