Ben uyarayım da…
Türkiye’nin iyi niyetlerle ve sonuç alınabileceği umuduyla başlattığı ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinde aşılması zor bir aşamaya gelindiği açık.
Suriye’de merkezi otoritenin bütün ülkeye hakim olması, PKK ile irtibatı bilinen kuzeydeki SDG örgütünün de, diğer PKK unsurları için söz verildiği üzere silahlarını bırakması veya askerlerini Suriye Silahlı Kuvvetleri içine vermesi tezi engellerle karşılaşıyor.
İki bakan ile MİT başkanının Şam’ı ani ziyaretleri, Türkiye’nin sabrının taşmak üzere olduğu mesajı anlamını taşıyor.
Bir tür gözdağı…
Umarım bu mesaj taraflarca doğru anlaşılmıştır.
Donald Trump’ın ‘Suriye temsilcisi’ unvanı da vererek Ankara’ya büyükelçi gönderdiği Tom Barrack, çoğu kez birbiriyle çelişen mesajlarını hiç eksik etmiyor.
Bir gün Birleşik Arap Emirlikleri’nden mesaj geliyor Barrack’tan (5 Aralık), bir diğer gün (15 Aralık) Kudüs’ten… Bazen Atina’dan, bazen de Bahreyn’den sesi duyuluyor…
Barrack, Temmuz-Ağustos aylarında Beyrut’a, Haziran ayında (16 Haziran) Riyad’a, arada da defalarca Şam’a gitti.
Her gittiği yerde de Türkiye ile ilgili sözler sarf ediyor ABD’li diplomat…
[‘Diplomat’ deyişim konumu sebebiyle; yoksa ABD’nin Ankara büyükelçisi bu alanda eğitimli olmayan, hayatı boyu para kazanmaktan başka bir işi bulunmamış biri, bir yatırımcı. İleri yaşında (yaşı 78), kendisiyle aynı yaştaki yakın arkadaşı Trump tarafından büyükelçi atandı. Ailesi Lübnan’dan ABD’ye göçmüş.]
İlk olarak ‘Osmanlı tarzı millet sistemi’ övgüsü dinledik kendisinden, sorunların ‘ulus devlet’ olmaktan kaynaklandığını da… Yanlış sistem yüzünden bu çağın İpek Yolu olma fırsatını kaçırmaktaymışız ona göre…
Ona kulak verildiğinde “Ne diyor bu adam, ne demek istiyor?” sorusunu sormamak mümkün değil.
Ya yaşına vereceksiniz çelişkilerini ya da kasten kafaları karıştırmak istemesine…
Bu arada, yine Amerikan damgalı, iyi niyet kokulu başka akıl verme girişimleri de olmuyor değil.
Hem de, tam şu sıralarda.
‘Terörsüz Türkiye’ süreci açısından en çetrefilli aşamaya gelindiği ve karşılaşılan sorun aşılamazsa Ankara’nın zor kararlar alması gündeme gelebilecekken…
“Cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile döşenmiştir” özlü sözünü hiç akıldan çıkartmamak gereken bir yerdeyiz.
ABD Saddam Hüseyin’in Irak’ına öyle davranmıştı…
Petrol bakımından zengin Irak’ta 1979’dan başlayarak uzun yıllar başkanlık yaptı Saddam. Arap-İsrail savaşlarının üçüne de katılmış Irak’ta o da Filistin yanlısı bir politika izlemekteydi. Nedense ülkesinin zenginliği yetmezmiş gibi, gözü komşusu Kuveyt’teydi.
Bir bahane arar gibiydi.
Daha önce İran-Irak Savaşı’na yol açmış Şatt-ul Arab’ı istedi Saddam…
Gerilim başladı.
Saddam Kuveyt’e saldırırsa ABD’nin karşı müdahalede bulunacağı endişesi yüzünden tereddütteydi.
Tereddüdü dönemin Amerika’nın Bağdat Büyükelçisi April Gillespie ortadan kaldırdı.
Gillespie’nin Kuveyt’in işgalindeki rolü biliniyor, ama bazıları bunu tecrübesizliğine bağlıyor. Yanlış. Gillespie ABD’nin en deneyimli diplomatlarındandı. Kuveyt, Suriye ve Mısır’da görev yapmıştı; Arap dili ve dünyasına aşinaydı. 1977 yılında bakanlığın üstün hizmet madalyasına layık görüldüğünden ismi bakanlık şeref salonunda bir tabloya kazılmıştı.
Büyükelçi ağzından çıkanın muhatabı tarafından nasıl algılanacağını biliyordu mutlaka.
Saddam’ın, 25 Temmuz 1990 günü görüştüğü büyükelçiye, “Tamam, sorunun çözümü için Kuveyt delegasyonuyla görüşeceğiz, aramızdaki sorun görüşerek çözüldü çözüldü, fakat çözülmezse gerekeni yapacağız, ABD’nin bu konudaki tavrı ne olabilir?” sorusunu yönelttiği biliniyor.
Gillespie’ın ona şu cevabı verdiği de: “Kuveyt’le aranızda olan türden Araplar arası çekişmeler konusunda bir görüşümüz yok bizim; dışişleri bakanımız Baker da benden, Irak’a 1960’ta verilen Kuveyt konusunun bizimle bir ilişkisi olmadığına dair sözüne sadakatimizin sürdüğünü size özellikle iletmemi istedi zaten.”
Bu görüşmenin tarihi 25 Temmuz 1990.
Saddam’ın Kuveyt’i işgale kalkışmasının tarihi 2 Ağustos 1990.
Bir ay sonra (2 Ağustos 1990), iki İngiliz gazeteci, büyükelçilikten aracına binmekte olan Gillespie’ye, Saddam ile görüşmesinin o bölümünün kaydını dinletti ve Kuveyt’i işgale kalkışırsa ABD’nin müdahale edeceğini neden Saddam’a söylemediğini ısrarla sordular.
Sonunda büyükelçiden şu cevap geldi: “Doğrusu, Iraklıların bütün Kuveyt’i alacaklarını düşünmedim.”
Kuveyt’i alamadı Saddam ve rezillendi. ABD’nin ilk açtığı savaşta (1990-1991) ayakta kalabildiyse de ikincisinde (2003) akıbeti feci oldu.
Irak bugün ne halde; Libya, Yemen, Tunus, Suriye ne halde…
İsmet İnönü boşuna “Büyük devletlerle ilişki kurmayı ayı ile yatağa girmeye benzer” dememiş…
