Fethi Gemuhluoğlu için…

Fethi Gemuhluoğlu’nu tanımadım ben. Görmedim hiç. Ama hakkında yazılar okudum, kendi yazdıklarını bir de… Tanımadan sevdim onu, yazılarından, tanıyanların yazdıklarından bir de… Sorsalar, niçin sevdin diye! Aşk için derim tek kelimeyle. Şu ‘aşk’sız dünyada, aşk’a inanan ender âşıklardan olduğu için! İnsan, ona göre aşk ile vardı, aşksız insan olunmaz, aşksız Allah bulunmazdı!. Burs’a müracaat eden gençlerin hemen hepsine sorduğu ilk soru: “Sen hiç âşık oldun mu?” Bunu sorduğu; Allah’a, mahlûkâta, insana, toprağa, vatana, tarihe, millete aşk ile baktığı için sevdim onu. Bir de bu toprağın türkülerini aşk ile dinlediği, bana türküleri sevdirdiği için. “Sağ göğsünün üstü benlidir madem/Sol göğsünün altı bensiz olur mu” türküsünü unutmam artık!..

Arapgirli bir Türkmen Mustafa Neşet Efendi’yle Fatma Samiye Hanım’ın oğludur Fethi Bey. İstanbul Göztepe’de geçirmiş çocukluğunu. Arada bir mahalledeki Naathan Tevfik Efendi’nin kahvesine takılır, kemal-i edeple dinlermiş büyüklerini. Bir de ihvandan Mehmet Ali ile İmam Ziya Beylerin sohbetlerini… Şimdi o mahalleler yok! Geçen gün Yusuf Ziya Cömert, o doyumsuz dost sohbetlerinin yapıldığı kitabevlerinin de bir bir kapandığını yazdı. Artık kitabevleri de çekiliyor hayatımızdan… Gençlere, “Sen hiç âşık oldun mu?” diye soran Fethi Ağabeyler gideli yıllar oldu. Şimdi kim işini gücünü bırakır, terbiyeli, yetenekli, gelecek vaat eden gençleri bizzat arar, onlara yardım etmek için didinir ki?.. Şimdi kim, Türkiye’nin tüm illerinden düzinelerce ‘dost’ ismi sayar, nereye giderseniz gidin, sizi emanet edebilecek dostlar bulur? Onun için “Türkiye’nin muhtarı” derlermiş Gemuhluoğlu’na!.. Şimdi aşksız, dostsuz ve sohbetsiz, kafelerde, nargile salonlarında, bilgisayarların önünde, floresan lâmbaların ruhsuz ışıkları altındaki devlet dairelerinde, parti kapılarında, ihalelerde, koltuklarda…Ve hep önde görünmek iştiyakıyla!.. Oysa Gemuhluoğlu, görünmemeyi tercih eden bir ‘dost’, Necip Fazıl’ın deyişiyle; “…harp meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf kokusuyla ıtırlı” bir dervişti!

***

Gemuhluoğlu deyince, bir de o nezih, nazik, samimi dil gelir akla! Şimdi ne kadar az duyuyoruz; “Aziz doktor, Sevgili Ergun, Muhterem Nevzat Beyciğim!” hitaplarını! Çevremizi bir kılıç kalkan ekibi sarmış; argo, küfür, kaba imalar. Unutmuştum, tabi ya “Gazeteler tutuklamış dünya kelimesini”. Ondan öğrendiğim müthiş bir cümle: “İşini bulan değil, eşini bulan kurtulmuştur.” Şimdi eş aramıyoruz, iş arıyoruz.. Ne garip, eş ararken dahi “iş”ine bakıyoruz… Ve ne hazin, artık hem eş’siziz, hem işsiz! “Gittikçe artıyor yalnızlığımız!”

Ergun Göze’ye sık sık telefon eder; “Batı Trakya’dan tanıdığın genç yok mu, birkaç kişi gönder, burs verelim, Batı Trakya Cumhuriyeti İslamiyyesini kursun.” veya “Bana iki tane Yugoslav Müslüman gönder, onlara burs vereceğim Yugoslavya İslâm Cumhuriyetini kursunlar” dermiş. Aşka bakar mısınız, imana!.. Şimdi, ne o aşk var, ne o âşık, ne de o emel! Ben, asıl kardeşliğin “bel” değil de “yol kardeşliği” olduğunu ondan öğrendim. Şimdilerde bir virüs gibi toplumu saran ise “çıkar kardeşliği”.

***

Söz yetmez Gemuhluoğlu’nu anlatmaya. Şiir gibi insan, şiirle anlatılır ancak; sevdiği şiirlerle! Meselâ; “Ben dost yüzü görmez isem/Bu gözlerim nemdir benim”le. Bir de mezar taşındaki; “Hakperestim, arz-ı ihlâs ettiğim dergâh bir/ Bir nefes Tevhid’den ayrılmadım, Allah bir”le…

5 Ekim 1977’de kaybettiğimiz Fethi Gemuhluoğlu buydu işte! Hayırla yâd ederken, İsmet Özel’in; “Nezaketten, haklılardan yanayızdır hepimiz!” mısraı dökülüyor dudaklarımdan! Öyle mi gerçekten?..

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum