Erdoğan’ın oyları niye Ecevit’in oyları gibi erimiyor

Çoğu kimsenin son zamanlardaki anketlerin sonuçlarına bakınca kendi kendine sorduğu ama cevaplarını bir türlü bulamadığı malum “soru seti” aşağı yukarı şöyle özetlenebilir:

Bugünkü iktidar, özellikle son beş altı yıldır, iddialarının tam aksine ülke yönetiminde büyük başarısızlıklar, vahim yanlışlar, acziyet ve zaafiyet sergilediği halde seçmen tabanında çok ciddi bir erime görülmüyor…

Oysa ekonomi tam anlamıyla battı… Verin bu kardeşinize yetkiyi görün etkiyi demişlerdi, gördük sonucunu… Başkanlık rejimine geçtikten sonra uygulanan ekonomi politikaları sonucunda cebimizdeki paranın değeri en az iki üç kat azaldı. Küçük bir azınlık dışında hepimiz fakirleştik.

Ülkede yolsuzluklar, hukuksuzluklar ayyuka çıktı; uyuşturucu kaçakçılığı patladı; çeteler sokaklarda geziyor; sokak ortasında gazeteciler dövülüyor; Sinan Ateş gibi insanlar güpegündüz vurulup öldürülüyor…

Pandemide iki maskeyi dağıtmayı beceremediler… Depremde ilk iki gün boyunca enkaz başına gidemediler; afetzedelere çadır bulamadılar…

Ama bütün bunlara rağmen hâlâ bunlara oy vereceğini söyleyen geniş bir kitle var. Oysa 1999 seçiminde yüzde 22 oy alıp başbakan olan Ecevit’in oyu ekonomik krizden ve Yalova depreminden sonra girdiği seçimde yüzde 1’e düşmüştü. Bu dönemde çok daha büyük yıkımlar yaşadığımız halde AK Partinin oyları yüzde 30’lar seviyesinin altına düşmemiş görünüyor. Burada bir tuhaflık yok mu?

***

Bu sorular mesnetsiz değil ama kitlelerin siyasi tercihlerini değiştirmelerinin -ne olursa olsun- kolay bir hadise olmadığını unutmamak zorundayız. Bütün dünyada öyle.

Siyasi tercihler her şeyden önce kişilerin kimlik algıları ve aidiyet duyguları ile birebir ilgilidir. Bunun için angajmanların terk edilmesi kolay değildir.

Ancak siyasi angajmanın katmanları var. Lider, parti, ideoloji katmanları

Siyasi angajmanlar “Bizim parti başarısız oldu” diye terk edilmez. “Bu parti artık beni temsil etmiyor” diye terk edilir. Bir lider kendi partisinin ideolojik yapısıyla ters düşerse veya parti baştaki kimliğinden uzaklaşmış görünürse, seçmen(in bir bölümü) başka bir adrese yönelebilir. Ancak partisine küsen seçmen sağcıysa başka bir sağ partiye, solcuysa bir başka sol partiye geçebilir. Karşı kampa transfer çok nadir görülür.

İdeolojik kimlikler kolayca değişmediği için bu yolla teşekkül eden oy verme tercihleri de ikide bir elbise değiştirir gibi değiştirilmiyor.

Gelgelelim oy verme tercihlerinin politik sadakat duyguları dışında belirleyenleri olan bir başka seçmen kitlesi de var. “Rasyonel seçmen tercihi” veya daha çok “ekonomik temelli oy tercihi” adı veriliyor bu nispeten daha dar kümenin yaklaşımına. Parti ve lider sadakati hissine sahip olmayan bir kitle bu.

İdeolojik sadakat duygusu ise oldukça gevşek. Özellikle ekonomideki olumsuzluklar konusunda hassas bir kesimden söz ediyoruz

Ancak sayıca diğerlerinden daha küçük ve dar bir küme olsa da sözgelimi sağ ve sol siyaset arasındaki inatçı dengenin kırılamadığı durumlarda bu kesim, bir anlamda anahtar rol oynayarak, “oyun bozan” işlevi görebiliyor.

Özellikle iktidardaki partilerin lehindeki dengeyi bir sonraki seçimde muhalefetin lehine çevirip bir iktidar değişimini mümkün hale getiren kesim bu.

Amerika’da da Avrupa’da da böyle oluyor. En fazla yüzde on civarındaki bir kitlenin ağırlığı iktidar sepetinden muhalefet sepetine geçince değişim gerçekleşiyor. İktidar partisi seçmeninin tamamını kaybetmiyor.

***

Peki, 2002’de DSP oyları niye bütünüyle eridi? Çünkü seçmen tabanını konsolide etmeyi başaramadı. Bu partinin seçmen çoğunluğu parti angajmanı anlamında kemikleşmiş durumda değildi. İdeolojik angajman anlamında kemikleşmiş sayılabilecek olanların da gerektiğinde gidebilecekleri ikinci adresleri vardı.

Haddizatında diğer bütün partiler geçen süreçte büyük ölçüde yıpranıp kan kaybettiği için 1999 seçiminde yüksek bir teveccüh görmüştü DSP. Yani konjonktürel bir başarıydı bu.

1990’lı yıllar boyunca siyaset sahnesinde yaşanan kavgaların, krizlerin, istikrarsızlığın doğal bir sonucu olarak mevcut aktörlerin her birinin kendi seçmen kitlesinin gözünden düşmüş olduğu bir süreçte Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinin ardından DSP’nin ortadaki yüzer gezer oyları toplayarak birinci parti olması zor olmamıştı.

Ancak ekonomik kriz ve büyük deprem felaketi karşısındaki acziyet görüntüsü seçmeni yeni bir arayışa kolayca sürükleyecekti. Bu noktada 77 yaşındaki Ecevit’in sağlık durumuyla ilgili endişeler de tabanını yol ayrımına götüren önemli bir faktör olarak öne çıkıyordu. Bunu unutmamak lazım.

Bugün ise iktidar cephesinin tabanı sıkı sıkıya konsolide olmuş durumda. Mevcut şartlar dolayısıyla geçen yıllara göre bir erime var tabii ama 2002’deki DSP seçmeni gibi toptan evi terk etme eğilimi yok.
AK Parti Türkiye’deki muhafazakâr ve milliyetçi hassasiyetlerin temsil misyonunu popülist bir söylem seti yardımıyla üstlenmeyi başararak geniş sağ seçmen kitlesinin ana partisi olabildi. Bu tabanı konsolide edebilmek için gerekli alet çantasını da hiçbir durumda yanından eksik etmedi.

Dolayısıyla iktidar partisinin taraftarı, belli konularda rahatsızlık duysa bile, gidecek başka bir yeri olmadığını düşündüğü için veya -çok yoğun ve sistemli bir propaganda yağmuru altında- başka bir yere gitmenin kendisini var eden değerlerden soyunmak anlamına geleceğine inandırıldığı için partisini terk etmeyi seçenek olarak göremiyor.

Şu da var ki iktidar partisinin seçmeni 20 yıldan daha uzun bir zamandır orada. Kemikleşme için ihtiyaç duyulan süre bugüne kadar gayet verimli şekilde kullanıldı. Anne babadan çocuklarına geçen bir kimlik artık AK Parti taraftarlığı. DSP taraftarlığından bir farkı da bu.

Bu bakımdan hızlı ve kitlesel kopuşların görülmemesi normal. Ancak şimdiye kadar gerçekleşen kopuş ve halen devam eden erime yavaş da olsa sonuç itibariyle bu partinin artık iktidar mevkiinde kalmasını imkânsız hale getirecek seviyeye çoktan ulaştı. Diğer yandan, bu tabanın büyük bölümünün partisiyle ilişkisi hemen daima iktidar düzleminde gerçekleştiği için iktidar ümidinin azaldığının görülmesi kopuşu daha da hızlandıracaktır muhtemelen. Bir sonraki aşamada iktidar mevkiinden ayrıldığında ise ortada yalnızca ideolojik çekirdeği teşkil eden kitle kalacaktır.

YORUMLAR (491)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
491 Yorum