Dünya genelinde gelir ve servet uçurumu tarihi zirvelere ulaşmış durumda. Paris Ekonomi Okulu bünyesindeki World Inequality Lab’in (WIL) hazırladığı kapsamlı yeni rapor, yalnızca 56 bin kişilik bir grubun —yani dünya nüfusunun binde birinin— gezegendeki en yoksul 2,8 milyar yetişkinin toplam varlığından üç kat fazla servete sahip olduğunu ortaya koydu. 1995’te aynı grubun serveti, en yoksulların yalnızca iki katı düzeyindeydi.
Çalışan vergisini ödüyor patronun parası kasada
Thomas Piketty liderliğindeki Dünya Eşitsizlik Laboratuvarı (World Inequality Lab), küresel gelir dağılımındaki adaletsizliği belgeleyen üçüncü büyük raporunu yayımladı. Le Monde'da yer alan analize göre, pandemi sonrası dönemde zenginlerin serveti katlanarak artarken, orta sınıf erimeye ve yoksulluk derinleşmeye devam ediyor. Rapor, eşitsizliğin bir kader değil, siyasi bir tercih olduğunu vurguluyor.
BİR STADYUMA SIĞACAK AZINLIK DÜNYAYI YÖNETİYOR
Rapordaki en çarpıcı veri, servet yoğunlaşmasının geldiği boyutu gösteriyor. Dünyanın en zengin yüzde 0,001'lik dilimini oluşturan 56 bin kişi, tek bir futbol stadyumuna sığabilecek bir kalabalığı temsil ediyor. Bu gruba girmek için en az 254 milyon Euro'luk bir servet gerekiyor.
Bu küçük azınlık, dünyadaki 2,8 milyar yetişkini kapsayan "en yoksul yüzde 50'lik" kesimin toplam varlığından üç kat daha fazlasına sahip. 1995 yılında bu oran iki kattı; yani makas son 30 yılda korkunç bir hızla açıldı.
ORTA SINIF ÇÖKÜŞTE: MAAŞLAR YERİNDE SAYIYOR
Rapor, sadece en zenginler ve en fakirler arasındaki uçurumu değil, orta sınıfın yaşadığı dramı da ortaya koyuyor. 1980'den bu yana en zenginlerin serveti yıllık ortalama yüzde 5 ile yüzde 8,4 arasında büyürken, orta sınıfın gelir artışı yıllık sadece yüzde 1'de kaldı.
Ekonomist Lucas Chancel, bu durumu şöyle özetliyor: "1980'den bu yana sermaye (rant/yatırım) gelirleri artarken, emeğin (maaş/ücret) payı küresel olarak düştü." Bu durum, dünya genelinde popülizmin yükselmesinin ve sosyal patlamaların ana nedeni olarak gösteriliyor.

ZENGİNLERİN GİZLİ KARBON AYAK İZİ ORTAYA ÇIKTI
Çalışma, iklim krizi ile zenginlik arasındaki ilişkiye de yeni bir boyut getirdi. Bugüne kadar sadece "tüketim" (özel jetler, yatlar) üzerinden hesaplanan karbon ayak izi, ilk kez "yatırım" bazlı hesaplandı.
Yeni hesaplamaya göre; bir kişi bir petrol şirketinin veya fabrikanın hissesine sahipse, o işletmenin yarattığı kirlilikten de payı oranında sorumlu tutuluyor. Bu yöntemle bakıldığında, ABD'deki en zengin yüzde 10, ülkedeki karbon emisyonlarının neredeyse dörtte üçünden sorumlu hale geliyor. Rapor şu acı gerçeği vurguluyor: "Zenginler yatırımlarıyla dünyayı kirletip servetlerine servet katarken, iklim krizinin bedelini en yoksul ülkeler ödüyor."
ÇÖZÜM: SÜPER ZENGİNLERE YÜZDE 2 VARLIK VERGİSİ
Rapor sadece karamsar bir tablo çizmekle kalmıyor, çözüm de sunuyor. Ekonomistler, eşitsizliğin azaltılmasının iklim kriziyle mücadelenin ön şartı olduğunu belirtiyor.
Gabriel Zucman'ın önerdiği model raporda öne çıkıyor: Serveti 100 milyon doların üzerinde olan kişilere uygulanacak yıllık yüzde 2'lik bir varlık vergisi. Bu verginin dünya genelinde yılda 500 milyar dolar gelir getirebileceği belirtiliyor. Thomas Piketty, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya gibi ülkelerin yüzde 50 ila yüzde 90'lara varan vergilerle borçlarından kurtulup kalkındığını hatırlatarak, "Eşitsizlik kader değil, politik bir tercihtir" diyor.
TÜRKİYE: SERVET VE GELİRDE YOĞUNLAŞMA DERİNLEŞİYOR
Türkiye’ye ait son veriler de benzer bir tabloya işaret ediyor. Rapora göre, ülkede en zengin yüzde 10’luk kesim toplam gelirin yüzde 53’ünü, toplam servetin ise yüzde 68’ini elinde bulunduruyor. Buna karşılık, nüfusun yarısını oluşturan en yoksul yüzde 50’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay yalnızca yüzde 15, servetten aldığı pay ise yüzde 2,7 düzeyinde.

Ülkede sadece 56 bin avro seviyesindeki yıllık ortalama gelire karşın, en zengin yüzde 1’lik kesimin kişi başı ortalama geliri 484 bin avroyu aşıyor. Aynı kesimin kişi başı ortalama serveti ise 3,7 milyon avroya yaklaşıyor. 2014’te yüzde 32 olan üst yüzde 10 ile alt yüzde 50 arasındaki gelir farkı, 2024’te yüzde 34,9’a çıktı.
Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımı da bu dönemde artış göstererek yüzde 25,3’ten yüzde 29,2’ye yükseldi. Ancak genel tablo, gelir ve servet dağılımının giderek daha az sayıda kişi üzerinde yoğunlaştığını ve eşitsizliğin kalıcılaştığını ortaya koyuyor.
