‘Karanlıkta’ bir mesaj var

‘Karanlıkta’ bir mesaj var

İlk romanı ‘Bihaber’le Attila İlhan Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Fatih Baha Aydın, ikinci kitabı ‘Karanlıkta’ ile okuyucularını selamlıyor. Kahramanı Deniz’in yaşadığı yalnızlığın şehirdeki kalabalıktan beslendiğini belirterek “Yeni şehre taşınmışsındır, hiç kimseyi tanımıyorsundur... Böyle bir yalnızlık değil onunki. Kimse onu yanlış anlamasın diye bir başına olmayı seçiyor” diyor.

SEDAT PALUT

Romanınızda Deniz, annesinin hastalığının ardından memleketine dönüyor ve burada geçmişten kalan sorunlarla yüzleşiyor. Bir nevi geçmişteki yaralar gün yüzüne çıkıyor ve yaralar yeniden kanıyor. Bu eksende insanın kendini inşa etmesinde geçmiş yaralarının ne kadar etkisi vardır, ne söylersiniz? 

Geçmiş yaraların şahsiyetimizde çok büyük etkisi var. Bir travmaya nasıl tepki gösterdiğimiz, savunma mekanizmalarımız; kişiliğimizi olduğu gibi şekillendiriyor. Fakat yara açacak bir olay başımıza geldiği vakit, bundan iyi veya kötü etkileneceğimize biraz biz karar veriyoruz gibi. Benzer acıları yaşamış kişilerin bazen çok farklı insanlara dönüştüğünü görüyoruz. Kimisi bu acıdan hüzünlenerek, ki bunu iyi bir kazanım olarak görüyorum, kimisi yeni kompleksler edinerek hayatına devam ediyor. Çocukken şiddet görmüş biri yetişkin olduğunda “Babam yanlış yaptı. Çocuklara vurulmaz” diyerek kendi travmasından olumlu manada beslenebilir, yahut ‘Baba dediğin çocuğu biraz döver’ diyerek aynı hatayı sürdürebilir. İnsanın kendini inşa etmesinde, travmalardan çok onlara nasıl tepki gösterdiği daha önemli sanırım.  

Deniz modern bir kadın. Hem kendisini hem de hayatı sorguluyor. Fakat çözümü şu cümlesinde buluyor: “En iyisi yalnız kalmak. Sesini duyuracak kimseyi bulamamak, yanlış anlaşılmaktan evladır.” Onun yalnızlığını “modern insanın yalnızlığı” ekseninde nasıl yorumlarsınız? 

19-11/29/1-1575058091.jpg

Deniz’in yalnızlığı kolay kaçılacak cinsten bir yalnızlık değil. Yeni şehre taşınmışsındır, hiç kimseyi tanımıyorsundur... Böyle bir yalnızlık değil onunki. Çevresindeki kalabalıktan beslenen, gittikçe büyüyen bir şey... Kimse onu yanlış anlamasın diye bir başına olmayı seçiyor hâliyle... Bu modern insanın yalnızlığı mı?..  Şüphem var. Deniz’in ilişkilerinden beklediği, modern hayatta olmayan bir derinlik ve incelik sanırım. Ama onun yalnızlığını ‘modern insanın yalnızlığı’ şeklinde tanımlayabilir miyiz, emin değilim. Kimi modern insan kabul ettiğimize göre cevap değişebilir.   

Deniz’in ailesiyle yeniden buluşması gelenek ile modernlik ve kuşak çatışmasının belirginliğini gösteriyor. Deniz birçok konuda ailesinden farklı düşünüyor. Karanlıkta romanından yola çıkarak kuşak çatışması hakkında ne söyleyebilirsiniz? 

Kuşak çatışması malum daha modern bir problem. Napolyon döneminde bir dede ile torun aynı dili konuşuyor, aynı değerleri ve dünya görüşünü paylaşıyordu. Şimdi durum çok farklı. Kuşaklar arası çatışmalar olması gayet normal. Biz bunu kavrayamadık sanırım. Muhatap olduğun kişinin başka bir dönemde doğduğunu, ne küçükler ne büyükler anlıyor. Biz nedense hep eski jenerasyonun düşüncesiz davrandığını düşünüyoruz ama çocukların da bu konuda çok yanlışı var. Mesela karakterim Deniz. Babasının doğduğu dönemi, içinde büyüdüğü aileyi düşünseydi; eminim babasının bazı hareketlerine kızmazdı. Yahut daha az kızardı. Maalesef çoğu zaman anne babamızın başka bir jenerasyon olduğunu unutuyoruz. Anlayamayacağı şeyleri anlamalarını bekliyoruz, sonra da “Ailem beni anlamıyor” diyoruz. 

‘NOSTALJİK BİRİ DEĞİLİM’

Roman annenize şu şekilde ithaf edilmiş: “Karanlık gecelerimizi oyunlarıyla aydınlatan anneme…” Romanda evcilik oynayan çocuklara yer vermişsiniz. Artık bu tür oyunlar oynamıyor gençler. Oyunların formatları değişti. Romandaki bu vurguyu nostaljik bir özlem olarak mı yorumlamalıyız?

Ne gibi bir ruh hali ile yazdım, bilmek zor. Yazıya dökülenler çoğu zaman bilinçaltı kaynaklı. Sizin dediğiniz gibi nostaljik bir özlem de olabilir tabii. Ama öyle bir niyetle yazmadım. Klasik Türk müziği ve tarihle çok uğraşmama rağmen, nostaljik biri değilim. Mahalle arasında saklambaç oynayan çocukları görünce herkes gibi ben de seviniyorum. Ama eski oyunların oynanmamasına aldırış etmiyorum. Yalnız şöyle bir şey var. Geriye dönüp baktığım zaman, kendi oynadığım veya annemin oynattığı oyunların hemen hepsinin hayal gücümü besleyen aktiviteler olduğunu görüyorum. Şimdiki çocukların uğraşları onların hayal güçlerini geliştiriyor mu, bundan şüpheliyim.

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN