Çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanı Prof. Dr. Yankı Yazgan, otizm spektrum bozukluğu (OSB) ile aşılar arasında olduğu iddia edilen ilişkinin bilimsel çalışmalarla defalarca çürütüldüğünü kesin bir dille ifade etti.
1990'lı yılların sonlarından bu yana devam eden bu iddianın, bilimsel nitelikli çok sayıda çalışma ile temelsiz olduğunun kanıtlandığı belirtildi.
Prof. Dr. Yankı Yazgan, bu düşüncenin popüler olmasının nedenini, "Keşke otizmin böyle bir sebebi olduğunu bulsak da onu ortadan kaldırsak" arzusuna hitap etmesine bağladı.
ABD'de yapılan milyonlarca çocuk üzerindeki araştırmalar, kızamık kabakulak kızamıkçık (MMR) aşısı veya cıva içeren aşılar ile otizm arasında herhangi bir bağlantı olmadığını açıkça gösteriyor.
Hatta, aşılamanın durdurulduğu durumlarda kızamık gibi salgınların ortaya çıkması, aşıların çocuk sağlığı için yarattığı riski otizm iddialarından çok daha büyük boyutta tutuyor.
TANI SAYISINDAKİ ARTIŞ BİR SALGIN GÖSTERGESİ Mİ?
Gazete Oksijen'de yer alan habere göre, ABD'den gelen ve otizm tanısı konan çocuk sayısındaki artışa dair veriler, otizmin bir salgın (epidemik) olduğu yorumlarını beraberinde getirdi.
Prof. Dr. Yankı Yazgan, bu yoruma karşılık, İskandinav ülkelerinde (özellikle iyi kayıt tutulan) yapılan büyük ikiz ve biyolojik veri çalışmalarına dikkat çekti.
Bu araştırmalar, toplum genelinde otizme özgü özellikler (trait) gösteren insan sayısında büyük bir artış olmadığını, ancak tanı alanların sayısında artış olduğunu ortaya koyuyor.

Prof. Dr. Yankı Yazgan
TANI KRİTERLERİNİN GENİŞLEMESİ ETKİLİ OLDU
Tanı sayısındaki artışın en önemli sebeplerinden biri, 2013 yılında Dünya Sağlık Örgütü ve Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (DSM) tanı ölçütlerinde yaptığı formel değişiklikler.
Bu değişikliklerle birlikte otizm tanısı konulmasını kolaylaştıran bir 'genişletme' yapılmıştır.
Örneğin, eskiden ayrı tanılar olarak kabul edilen durumlar otizm spektrum bozukluğu çatısı altında toplanmış, böylece farklı şiddetlerdeki ve farklı özelliklerdeki bireyler de spektruma dahil edildi.
Bu, tıbbi bilimlerde kan basıncı veya kolesterol ölçütlerinin güncellenmesi gibi, yeni bilgilere göre alınmış bir karar olup, OSB'nin bir 'spektrum' olarak tanımlanmasını güçlendirdi.
OTİZMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ NELER?
Otizm, temel olarak sosyal ilişki ve sosyal iletişimle ilgili arzunun yetersiz olması ve sosyal dünya yerine nesnelere veya fiziki dünyaya ilginin daha fazla olmasıyla tanımlanır.
İkinci temel özellik ise, algoritmik ve sistematik bilgiyi daha kolay öğrenme eğilimidir.
Prof. Dr. Yankı Yazgan, otizmin tek tip bir bozukluk olmadığını gösteren güncel bilimsel çalışmalara da değindi.
ABD'deki Spark veri seti üzerinde yapılan çok önemli bir çalışma, OSB'yi genetik, gelişimsel ve klinik seyre dayalı en az dört farklı alt gruba (subgrup) ayırdı.
Birinci Alt Grup: Daha çok dikkat eksikliği, anksiyete ve davranış problemleri gibi eşlik eden sorunların olduğu, gelişim aşamalarının ise zamanında gerçekleştiği çocuklar (yüzde 37 civarında).
İkinci Alt Grup: Tekrarlayıcı hareketlerin (stereotipi) az olduğu, daha çok sosyal iletişim sorunları ile öğrenme ve zihinsel yeterlilik gerektiren durumlarda zorlukların ön planda olduğu, gelişimsel gecikmelerin de görüldüğü çocuklar (yüzde 34 civarında).
Bu alt gruplama, her bireyin ihtiyaçlarına yönelik farklı müdahale yöntemleri geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Örneğin, birinci gruptaki çocuklar için davranış kontrolü, ikinci gruptaki çocuklar için ise öğrenme süreçlerinin desteklenmesi daha öncelikli hale gelebilir.
Obezite oranının en hızlı yükseldiği bölge Karadeniz oldu! Türkiye'de her 3 kişiden 1'i obez
ERKEN DÖNEM TAKİBİNİN KRİTİK ÖNEMİ
Prof. Dr. Yankı Yazgan, bir çocuğun gelişim aşamalarının (ne zaman yürüdüğü, ne zaman konuştuğu, ismi söylendiğinde ne zaman baktığı gibi gelişimsel kilometre taşları) titizlikle takip edilmesinin sadece otizm tanısı için değil, aynı zamanda aileye erken destek sunulması ve hafif problemlerin vakitlice durdurulabilmesi için kritik olduğunu vurguladı.
Özellikle ilk 3 yıl ve bilhassa ilk 18 ay içindeki gelişim takiplerinin, anne baba ruh sağlığı, sosyoekonomik esenlik ve toplumsal stres gibi sağlığın sosyal belirleyicilerini de incelemeyi gerektiren önemli bir halk sağlığı meselesi olduğu belirtildi.
EN BÜYÜK SORU NSOSYAL DIŞLANMA
Otizmli bireylere sunulan hizmetlerin (özel eğitim, dil ve konuşma terapisi, ergoterapi vb.) yoğunluk, zaman, mekan ve kalite açısından yetersiz ve dalgalı olduğu gözlemleniyor.
Uzmanlar, kaynakların yetersiz olmasının yanı sıra, öğretmenlerin yorgunluğu, sınıfların kalabalıklığı ve uygun donanım eksikliği gibi sistemik sorunların da hizmet kalitesini düşürdüğünü belirtiyor.
Tüm bu zorlukların ötesinde, ailelerin ve bireylerin karşılaştığı damgalanma (stigmatizasyon) sorununun, otizmle mücadeleyi daha da çetrefilli hale getirdiği dile getirildi.
Otizmli bireylerin veya sorun yaşayan çocukların 'istenmeyen', 'problem çıkaracak' olarak tanımlanması, sosyal dışlanmaya yol açmakta, hatta doğum günü davetiyelerinin bile kasıtlı olarak verilmemesi (disinvite) gibi acımasız durumlarla karşılaşılabiliyor.
Bu, ailelerin travmatik durumunu derinleştirmekte ve bazen ebeveynleri sahte çözümlere yönelmeye veya umutsuzluğa kapılmaya itebiliyor.
Buna asla izin vermeyin! Çocuğunuzun geleceğini mahveden tehlike...
