'Yalnızız'ın Samim'i ile tiyatroda geleceğe yolculuk

'Yalnızız'ın Samim'i ile tiyatroda geleceğe yolculuk

Peyami Safa’nın 68 yıl önce kaleme aldığı romanı ‘Yalnızız’ tiyatro sahnesine taşındı. Gerçekliğini kaybeden Samim’in 150 yıl sonrasına yaptığı hayali seyahatin konu edildiği eserin finalinde romanı okuyanları bir sürpriz bekliyor. Yönetmen koltuğuna oturan Hüseyin Sorgun “Aradan geçen yıllara rağmen hikayede anlatılanlar hâlâ güncel. Bu da bizim manevi arayışımızın sürdüğünü gösterir” diyor.

Peyami Safa’nın 68 yıl önce kaleme aldığı romanı ‘Yalnızız’ tiyatro sahnesinde. Gerçekliğini giderek kaybeden bir aydının, 150 yıl sonraki dünyaya hayalen yaptığı seyahati anlatan eseri Hüseyin Sorgun uyarlayıp yönetti. 

Sorgun Peyami Safa’nın 12 Eylül-20 Aralık 1950 tarihleri arasında ‘Yeni İstanbul’ gazetesinde tefrika edilen romanı ‘Yalnızız’, Eyüp Kültür ve Sanat Merkezi'nde 20 Kasım salı günü saat 20.00'de yapılacak gala gösterimiyle ilk kez tiyatro sahnesine taşınıyor. Hüseyin Sorgun'un uyarlayıp yönettiği oyunda Alper Selan, Yiğit Çelebi, Bihter Altay, Sevkan Çelik, Hande Oktan, Özge Kartal, Özge Sumru Oğuz, Yağmur Sevgi Koysal rol alıyor. Romanı okuyanlar için oyunun finali sürprizler içeriyor. Çünkü Sorgun finalde kendi yorumunu katarak, Samim’in eleştirisini yapmış. Sorgun ile oyunu konuştuk...  

Peyami Safa'nın neden bu romanını sahnelemek istediniz? 

Her şeyden önce tiyatro seyircisine kült bir romanı, sıkmadan seyrettirmek istedim. Edebiyat uyarlamalarına kendi yazınsal serüvenimde ayrı bir önem veriyorum. Geçmişte 'Amak-ı Hayal', 'Kürk Mantolu Madonna’, 'Kelile ve Dimne’, Puslu Kıtalar Atlası’ ve Harname’yi uyarlarken bu eserlerin tiyatro sahnesinde seyirciyle buluşmasını hayal ettim. 'Yalnızız', bir gençlik hikayesi… 20'li yaşlarında üç genç kızın, Selmin, Meral ve Feriha’nın hayat hikayeleri, hayalleri, yarım asırlık geçen zamanın içinde fazla bir değişime uğramadan günümüze kadar gelmiş. Batı, bütün maddi yanlarıyla, etki yoğunluğu azalıp artsa da dün olduğu gibi bugün de bir cazibe alanı olmayı sürdürmüş. Kendimizi, maneviyatımızı arama maceramız da sürüyor. Günümüzde gelişen iletişim teknolojilerine rağmen artan yalnızlığımız ve uzayan mesafeler de 'Yalnızız’ı sahneleme nedenlerim arasında.  

'Yalnızız'ı ilk okuduğunuzda sizi neler etkiledi? 

Yazarın edebi ve düşünsel izleğinin bütün renklerini veriyor. İlk okuduğum zamanlardan itibaren, merkeze aldığı karakterlerin ne kadar önemli ve dikkatle seçilmiş olduğunu düşünmüşümdür. Ve daha da önemlisi Peyami Safa’nın kurgu evreninin ne kadar da güncel olduğunu görmenin hayretini yaşamışımdır. Beni ve birçok roman okurunu etkileyen en önemli unsurların başında, eserin kurduğu ütopya geliyor. Entelektüel bir karakter olan Samim’in tutunamaması, benim daha çok ilgi alanıma giriyordu. Gerçekliğini giderek kaybeden bir aydının, 150 yıl sonraki dünyaya hayalen yaptığı seyahatin kitabını yazıyor olması trajik unsurlar da barındırıyor. Bu nedenle Samim’e duyduğum ilginin kaynağı budur. Kendi gerçekliği giderek silikleşirken, akıllılık ve delilik arasındaki bir yerden seslendiği doğrulardan etkilendim. Öyle ki, eğitimle ilgili söyledikleri bugün dünden daha güncel duruyor. Bunun gibi önemli kısımları da sahnede tutmayı istedim. Bir başka neden, Batı’nın çekim alanında kalan ülkenin savrulan karakterlerini ve onların yaşantılarını anlatan Peyami Safa, ‘aile' kavramını merkeze alarak, öylesine renkli ve yaşayan karakterlerle hikayesini ilerletiyor ki, güçlü bir duyguyla bu karakterleri tiyatro sahnesinde görmek ve göstermek istedim.  

Peyami Safa'nın eserini sahneye uyarlamanın zorlukları neydi? 

En önemli zorluk, Peyami Safa’nın bir psikolog kadar ruhuna nüfuz ettiği karakterlerini çok katmanlı bir tahlille yazmış olmasıydı. Her bir karakter, dünden bugüne toplumda oldukça geniş bir daire oluşturacak kadar güçlü bir tipolojiyi temsil ediyordu. Bu katmanlılığı ortaya çıkarmak için çok iyi bir dramaturji yaptık. Her bir karakterin nedenlerini ve niçinlerini, titiz bir çalışmayla anlamaya çalıştık. Bu çalışma bizi başladığımız noktadan daha başka bir noktaya getirdi. Bir başka zorluk, eserin uzunluğuydu. Yaklaşık 500 sayfalık bir romandan ve 17'ye yakın roman kişisinden bahsediyoruz. Eserin hikayesini, tezini ve kurgusunu bozmadan, bütünlüklü bir bakış ile sahneye taşımak ve bir oyun süresinin tahammül eşiğini aşmamak için gayret gösterdik. Bu konuda da istediğimizi gerçekleştirdik. Birer saatlik iki bölümle oyunu sahneye taşıdık. Bir başka zorluk da, eserin felsefi ve düşünsel özelliklerini bozmadan ancak seyirciyi de sıkmadan bir oyun seyrettirebilmekti. Eserin domestik özelliklerini ortaya çıkararak, eylemlilik ve aile kavramı etrafında gelişen olayları işleyerek, bunu da aştığımızı düşünüyorum.  

Karakterleri sahnede nasıl formüle ettiniz? 

Çok katmanlı roman kişilerinin ruhlarına nüfuz edip onları sahnede ayağa kaldırmak, adım attırmak, yedirmek, konuşturmak zor bir işti. Bu zorluğu biz biraz daha arttırdık. Oyundaki kontrast karakterleri aynı oyuncuya yükledik. Hazcı, lakayt ve alaycı Besim ile kızgın, saldırgan Ferhat’ı, kuşkucu, domestik Mefaret ile ailesini terk etmiş, zarif Necile’yi yahut akılcı ve maceradan uzak Selmin ile duygusal ve Paris hayali kuran Meral’i aynı oyuncular sahneye taşıyor. İmkansız aşk kavramını merkezine alan ve Samim ve Meral bağlamında genişleyen güçlü bir çatışmayı takip ederek, eserin duygu akışını doğru anlamayı ve anlatmayı yeğledik. Adeta ütopyalar çatışıyordu, bir yanda Simaranya yani Samim’in hayali, öte yanda Paris yani Meral’in hayali… Bu gerilimin, akıcılığın, duygusallığın da görünür olmasını istedim.  

Peki bir yönetmenin işini kolaylaştıran unsurlar var mıydı eserde? 

Öncelikle tiyatro diline çok yakın, sahne geçiş duyguları domino etkisi doğuracak kadar güçlü, karakterleri yaşayan, merak duygusunu bir an düşürmeyen, bugün bile çok canlı ve hayatın içinde bir roman, her zaman büyük bir avantajdır. Ayrıca düşünsel olarak herbiri bir kendi merkezinde güçlü ve renkli karakterlerin, ruh derinliklerine inerek dramaturjiyi geliştirmek ve hikayeyi bugüne taşımak da heyecan vericiydi. Eserin metaforik yanları da eseri sahnede düşünürken işimi kolaylaştırdı. Ancak hikayenin gücü, anlatım biçimi, dili ve meselesi elbette ki, hepsinden bağımsız olarak sahnelerken işimi kolaylaştırdı diyebilirim. 

68 YIL SONRA BİLE HALA GÜNCEL

Peyami Safa bu romanı tefrika ettiğinde yıl 1950'ydi. Aradan geçen 68 sene sonunda romanda anlatılan mesele hala güncel mi? 
Aradan geçen zamana rağmen hala güncel. Buna sevinmeli mi üzülmeli mi bilemedim. Peyami Safa’nın hakikati kavrayış ve anlatışı bakımından baktığımızda, elbette ki edebiyat verimi olarak sevindiricidir. Romanın tezlerine baktığımızda, Batı’nın maddi cazibesinin sürdüğünü, bizim manevi arayışımızın devam ettiğini söyleyebiliriz. Kendimizden uzaklaştığımızı, yalnızlaştığımızı dün olduğu gibi bugün de oranları farklılaşsa da görüyoruz. Yalnızlık, iletişimsizliğin, kuşkunun, öfkenin ve benmerkezci varoluşların ekseninde devam ediyor. Dün uzakta olan Batı ve değerleri artık içimizde, ruhumuza sinmiş bir biçimde varlığını sürdürüyor. Çatışma uzaklarda değil, daha derinde devam ediyor.

İNCİ DÖNDAŞ / İSTANBUL
[email protected]

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN