Sezai Karakoç'un hatıraları

Sezai Karakoç'un hatıraları

Ne zamandır masamın üstünde duruyordu. Sezai Karakoç’un, elbette yine, ‘Diriliş Yayınları’ndan çıkan hatıraları; iki cilt... Üç yıldır her Kasım ayında [ölüm yıldönümlerinde] biraz Sezai Karakoç okuyor, onu hatırlıyordum. Bu sene de böyle yaptım, ‘Hatıralar’ını okudum.

Hafızam beni yanıltmıyorsa Sezai Karakoç’la 2011 güzünde tanıştım. Yirmi beş/yirmi altı yaşımda. Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer. “Akşamların roman gibi bittiği” güz günlerinden bir gün, şiire hevesli bir arkadaşla cesaretimizi toplamış ve “Sezai Karakoç’u ziyaret edelim” demiştik. ‘Diriliş Yayınları’nın Üretmen Han’daki ofisine telefon açtık. Üstadın akşama doğru geldiğini, ziyaretçi kabul ettiğini söylüyordu telefondaki ses. Bu kadar büyük bir şairin bu kadar kolay ulaşılabilir olması şaşırtmıştı bizi.

Denilen saatte gittik. Sezai Bey vaktinin çoğunu, daracık merdivenlerle çıkılan bu izbe han dairesinde geçiriyordu. Kitapla dolu koridoru geçtik, yine kitapla dolu başka bir odaya girdik. Sezai Karakoç sade kapaklı kitaplar arasında misafirleriyle çay içip sohbet ediyordu. Selam verdik, terbiyeyle kendimizi tanıttık ve biz de iliştik bir sandalyeye. Birileri geldi, birileri gitti... Bir şeyler konuşuldu... Ve uzun uzun susuldu... Bugün düşünüyorum. O akşam ve sonraki ziyaretlerdeki suskunluk, lüzumsuz sorulardan ve gevezeliklerden daha kıymetli geliyor bana. Memnunum bu hatıramdan: bir akşam vaktiydi, Sezai Karakoç’la karşılıklı çay içip sustuk!

Müdavimi değildim ama aralıklarla giderdim ben de ‘Diriliş Yayınları’na. Fındıkzade’ye taşındığında da... Bir iki bardak çay içer, birkaç kitap satın alır, biraz konuşur, daha çok susar, Sezai Bey’i dinler dönerdim. Şimdi burada yazmamın doğru olmayacağı eleştirilerine de şahit oldum, beni şaşırtan cevaplarına da... Sezai Bey açıkça ifade etmek istemediyse, yazmadıysa bir yerlerde, orada konuşulan orada kalmalıydı.
‘Hatıralar’ından söz edecektim... Ama ne çıkar! Sezai Karakoç’tan söz etmek, yazdıklarından söz etmek değil mi zaten? İnancıyla günlük hayatı, günlük hayatıyla da yazdıkları arasında tezat yoktu çünkü. İşte, ‘Hatıralar’ında okuduğum gibiydi Sezai Karakoç, görüp konuştuğum gibi. Turan Karataş ardından yazdığı [Muhit Dergisi, Aralık 2021] yazıda “inancının gereği neyse onu yapar, öyle yaşar” demişti: ““Makam arabası, koruması, özel konutu yok; her gün halkın içinde. Özel bir otomobili bile yok... (...) Son derece dürüsttür. Cömerttir. Sabırlıdır. (...) Sade, alçakgönüllü ve değer verdiklerine sadıktır. Gösterişi sevmez. Medyada görünmek, yeni tabirle medyatik olmak, şov yapmak ona göre değil. (...) Hemen çok zaman tek başınadır. (...) Tanıdığım kadarıyla saygılı ve saygı bekleyen bir insan. Resmiliğin bir tarafından hoşlanıyor. Fazla konuşmaktan hazzetmiyor. Genellikle susmayı ve sessizliği tercih ediyor. (...) İltifatları pek sevmiyor.”

İnsan çoğu zaman kendini tartamaz, “gerçek hüviyetini” tespit edemez. “Güliver Kompleksi” demişti Cemil Meriç. Kimi insanlık durumları karşısında ya çok büyük/çok haklı sayar insan kendini, ya çok küçük/çok haksız.

Kimin sözüydü bilmem, “sevdiğiniz yazarlarla tanışmayın, hayal kırıklığına uğrarsınız” denilir ya. Sezai Karakoç bu sözün istisnasına düşenlerden. Okuduğum tanıklıkları ve benim kısıtlı izlenimlerimi doğruluyor hatıralar. Roman tadında akıp giden ilk ciltte görünen Sezai: Diyarbakır/Ergani’li dindar bir genç. Saf, dürüst, mütevazı. Necip Fazıl’ın takipçisi, ‘Büyük Doğu’ okuyor. İslam’ın kültür ve medeniyetimizin temeli olduğunu düşünüyor. Batı ve Doğu klasikleriyle, şiirle ilgili. Ankara’da yaşıyor, Mülkiyeli. İkinci cilt İstanbul’da Maliye Müfettiş Muavinliğiyle başlayıp 1974’te sona eriyor. Bu yıllarda giderek kendi çizgisinde derinleşip ısrar eder Sezai Karakoç. Bazan memuriyete sırt dönerek. Bazan geçim kaygısıyla memuriyeti de sırtlanarak.

Sezai Karakoç hatıralarını niçin yazdığını açıklarken gerçeğe sadık olmak gerektiğini söylüyor: “Eğer hatıralarımızı yazacaksak, mümkün olduğu ölçüde gerçeği yansıtmalıyız. Gerçekten korkmamalı ve ondan kaçmamalıyız. Onun üstüne yürümeliyiz (...) Duygusal olmak, bir çözüm getirmez. Gereğinde bağrımıza taş basarak, gerçeği, yalnız gerçeği göz önünde tutmalıyız.” Bellek bir yanılsamadır. Yalan söylemese de unutabilir, abartabilir, yanlış anımsayabilir. Hatıra yazarının gerçeğe ne kadar sadık kalabildiğini hatıralarda konu edilen kişilerin de hatıralarıyla karşılaştırarak [çapraz okumalarla] ölçebiliriz tabii. “Hayatımızı ne kadar anlatmaya çalışsak görülmeyen bir arka planı kalacaktır” diyen Şair “Ay’ın arka yüzünün keşfini” okurun “gönül marifetine” bırakıyor zaten. Aklında kaldığı kadar, hatırladığı gibi yazıyor.

Sezai Karakoç’un hatıralarında dolaşmak bir modern zaman dervişinin dergahına uğramak gibi. İnsanı tevazuya, sükunete ve sadeliğe davet ediyor. Özlemişim.

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN