Halid Ziya külliyatının editörü Doç. Dr. Selçuk Atay: “Telif hakkı kalkınca Servet-i Fünûn dönemi ve öncesinde yazdığı eserlerin ilk baskıları göz ardı edildi. Bu sebeple asıl Halid Ziya’yı ortaya çıkarma ihtiyacı hissettik. Gazete ve dergilerdeki tefrikaları birleştirip ilk baskıyla karşılaştırıyoruz. Kitap sağlığında başka baskılar yapmışsa onları karşılaştırıyoruz. Yaptığınız Kemal Tahir haberlerine bakınca hem hocalarımızın hem de kendimin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha görmüş oldum.”
SALİHA SULTAN
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre Türkiye’deki yazarların fikri mülkleri, yazarın vefatının ardından ancak 70 yıl süreyle korunabiliyor. Türk romancılığının önemli isimlerinden, ‘Mai ve Siyah’, ‘Aşkı Memnu’nun yazarı Halid Ziya Uşaklıgil’in eserleri de bu kanuna göre 2015’ten itibaren telifsiz olarak birçok yayınevi tarafından basılmaya başlandı. Ihlamur Kitap’ın uluslararası bir yayın markası olan Telve Yayınları ise, yazarın eserlerinin piyasadaki mevcut baskılarını kopyalayıp, aynı şekilde basıp geçme kolaylığını tercih etmek yerine, bütün eserlerini edisyon kritikle yeniden yayınlanmak için zorlu bir külliyat hazırlığına girişmiş durumda. Öte yandan, geçtiğimiz hafta edebiyat kamusunun dikkatine sunduğumuz, Doç. Dr. Nuri Sağlam’ın iddiaları üzerinden Kemal Tahir’in ‘Kurt Kanunu’ romanında yapılan tahrifatı ortaya çıkaran haber dizimiz de, hayatta olmayan birçok yazarın eserine şüphe düşürdü. Yayıncıların, bu tarz yazarların külliyatlarını yayıma hazırlarken gösterdiği titizlik de tartışma konusu oldu. Akıldaki soruları, yazarın eserlerinin ilk kez edisyon kritik edildiği Halid Ziya külliyatının editörlüğünü yürüten Doç. Dr. Selçuk Atay’a sordum. Atay, külliyatı 32 üniversiteden, 50’ye yakın akademisyenle birlikte hazırladıklarını, yazarın sağlığındaki baskıları titizlikle karşılaştırdıklarını, Kemal Tahir haberlerimizin ardından ise izledikleri bu yöntemin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüklerini söylüyor.
Selçuk Hocam, Halid Ziya Uşaklıgil’in telif hakkı 2016 yılında kalkmıştı. O tarihten itibaren de raflar birçok eserinin baskıları ile doldu. Buna rağmen şu an yazarın külliyatının editörlüğünü yürütüyorsunuz. Telif hakkı kalkmış bir yazarın külliyatını yeniden basmak riskli değil mi, bu fikir nasıl gelişti?
Haklısınız. Yaklaşık on yıl geçen bir telif süresinin üzerinden pek çok yayın yapıldı. Ancak o ‘pek çok yayın’ akademik hassasiyetler gözetilerek yapılmadı. Türk halkının çok bildiği, okuduğu bir ismin eserlerini yayımlayıp para kazanmak isteği fazlaydı. Yakın zamanda Halid Ziya’nın ismini vermediği hikâye kitaplarının üzerinde adını da gördük. Hele hele bu on yıllık süre boyunca Servet-i Fünûn dönemi ve öncesinde yazdığı eserlerin ilk baskıları daima göz ardı edildi. Bu sebeple asıl Halid Ziya’yı ortaya çıkarma ihtiyacı hissettik. Arşive girdiğimizde yayımlanmadan kalan eserlerini de bulabileceğimiz tahmin ediyorduk. Bu tahminimizde de yanılmadığımızı fark ettik. Bu, bugüne kadar Türk romanının zirve isimlerinden biri için yapılmamış çalışmaydı. Geri kalan isimlerin külliyatlarının ne hâlde olduğunu siz tasavvur ediniz…
Geçtiğimiz hafta Doç. Dr. Nuri Sağlam’ın iddiaları üzerinden Kemal Tahir romanındaki tahrifi gündeme getirdiğimiz haberimizle birlikte, özellikle yazarı hayatta olmayan eserlerin üzerinde büyük bir şüphe oluştu. Halid Ziya da çok eseri olan, velut bir yazar. Nasıl bir yol izliyorsunuz bu külliyat çalışmasında?
Aslında külliyat çalışmalarında yapılması gereken akademik yöntem açıktır. O yüzden Amerika’yı yeniden keşfetmiyoruz. Her çalışmada -varsa- kitapların ilk baskılarını tespit ve temin ediyoruz. Eğer Osmanlı alfabesi ile yazılmışsa doğru bir okuma yapıyoruz. Ardından gazete ve dergilerdeki tefrikaları -parça parça yayınları- birleştirip ilk baskıyla karşılaştırıyoruz. Eğer sağlığında kitap başka baskılar yapmışsa onları da karşılaştırma listemize ekliyoruz. Elbette böyle bir çalışma aslında estetik bir obje olan edebî eserin okunmasını zorlaştırabilir. Ancak dipnotları yan marja alıp son not hâline dönüştürdüğümüzde hem okuyucu için rahat bir okuma alanı sunuyoruz hem de araştırmacılar nerede ne bulacaklarını biliyorlar. Bununla beraber o dönemde gazetelerinde hikâye ve romanlar yayımlanırken pek çok resim çizilmiş. Mai ve Siyah romanı hariç diğerleri yayımlanmamıştı. O dönem okuyucusunun gördüğü, yazarının da farkında olduğu bu resimlerin edebî eserin anlam alanı için önemli olduğunu düşünüp o resimleri de ekliyoruz.
32 ÜNİVERSİTEDEN 50 CİVARINDA HOCA İLE ÇALIŞIYORUZ
Zor iş gibi görünüyor. Ne kadar süredir, kaç kişilik bir ekiple yapıyorsunuz bu çalışmayı?
Yaklaşık iki yıl önce başladık. İlk aşamada Halid Ziya’nın sekiz romanını çalıştık ve bunlar yayımlandı. Ardından birleştirdiğimiz cilt toplamıyla söylersek 26 cilt tutarında hikâyelerinin olduğu çalışma başladı. Bu çalışma romandan daha çok zorladı. Çünkü her biri başka bir gazete ve dergide yayımlanmış hikâyeleri tespit etmek gerekiyordu. Ancak bu çalışmayı da tamamladık ve neredeyse yayıma hazır. Sorunuzun ikinci kısmına gelince: 32 üniversiteden elli civarında hocamız bu çalışmaya destek veriyorlar. Hepsi gayet titiz çalıştığı için editör olarak kendimi daha rahat hissediyorum. Yapılan çalışmaları tek tek okuyup incelemek için bütün vaktimi ayırıyorum. Bu arada, son bir haftadır yaptığınız Kemal Tahir haberlerine bakınca hem hocalarımızın hem de kendimin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha görmüş oldum.
Külliyat şu an hangi aşamada? Kaç eser yayımlandı, sırada kaç eser var?
Üçüncü ve son aşamadayız. Onun hikâye ve roman dışındaki eserlerinden oluşuyor. Halid Ziya tiyatrodan anıya, fennî eserden mensur şiire kadar pek çok alanda yazmış bir isim bildiğiniz gibi. Röportaj, anket gibi cevaplarını da toplayarak üçüncü aşamaya çalışmaya başladık. Toplamda 67 kitaplık seriyi 56 ciltte yayımlayacak durumdayız.
YALNIZCA MAİ VE SİYAH ROMANINDA 17 BİNDEN FAZLA DEĞİŞİKLİK VAR
Halid Ziya, eserlerini Osmanlı Türkçesi kaleme alan bir yazar ve yaşadığı dönemde Harf Devrimi oluyor. Bu nasıl etkiliyor yazarın eserlerini? Siz külliyatta hangilerini baz aldınız?
Bu yalnız Halid Ziya’nın değil o dönemlerde eser vermiş bütün sanatkârların sorunu. Alfabenin değişmesi başka bir şey, söz varlığının değişmesi bambaşka. Aynı kelimeyi başka bir alfabe sistemiyle yazmak çok yoracak bir şey değil. Ufak tefek ayrıntılar zamanla oturuyor. Ancak yeni girdiğiniz medeniyet dairesinin sizin dil hazinenizde meydana getirdiği bir değişiklik var. Bu önemli. Örneğin eserlerinin dilini sadeleştirmek zorunda hissediyor Halid Ziya. Yalnızca Mai ve Siyah romanında 17 binden fazla değişiklik yapmış. Biz çalışmayı yaparken daima ilk baskıyı esas aldık, sağlığında yapılan diğer çalışmaların hepsinde ne gibi değişiklikler olduğunu da eserin sonunda okurun dikkatine sunuyoruz.
Peki bu çalışma sırasında, telif hakkı kalkmadan önce yapılan baskılarda yazarın eserlerinde herhangi bir tahrifat tespit ettiniz mi?
Özetlenerek yazılanlar var. Maddi hatalar çok fazla. Eski harfli metinlerde okuma hataları çok fazla maalesef. Asıl tahrifat ‘günümüz Türkçesi’ kısmında. Alanında uzman bir hocamız metnin anlamlarını dikkate alarak yaparsa güzel olabiliyor, ancak özensiz bir yayıncılıkta ise içler acısı bir durum ortaya çıkıyor.
YAYINCININ İŞGÜZARLIĞI ESERİ FACİAYA DÖNÜŞTÜRÜYOR
Bu tahrifatlar size göre sıradan, özensizlik kaynaklı bir yayın kazası mı, yoksa yazara yönelik edebi ya da siyasal bir mobing mi?
Türk ideoloji tarihi içerisinde değerlendirilebilecek sanatkârlarımız üzerinde yapılıyor bu elbette. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’undaki küçük bir sahnenin kesildiğini yıllar sonra Yapı Kredi baskısı yapıldığında öğrenmiştik örneğin. İdeolojik olarak kendimize yakın hissedelim ama ideolojimize uymayan bu yazıyı da yazarımız yazmış olmasın düşüncesi… Sizin Kemal Tahir için haberleştirdiğiniz kısım da biraz bununla ilgili, diğer taraftan devrin siyasi tutumundan kendilerine pay çıkarmaya çalışan isimlerin işgüzarlığı bana göre. Arkasından yapılan da dikkatsiz bir yayın olunca, katlanarak ilerleyen bir facia çıkıyor ortaya. Halid Ziya için bunu söylemek zor. Onun en büyük şansızlığı, ona yapılan tahrifat eserlerini bugünün nispeten daha kısır diline ehil olmayan şekilde aktarmak. Çok örnek var, dilerseniz başka bir sohbetimizde arz edeyim…
YAZAR MAİ VE SİYAH’TA LAMİA’NIN YAŞINI ÜÇ KEZ DEĞİŞTİRMİŞ
Peki, külliyatın hazırlık sürecinde sizi şaşırtan, yazara dair daha önce farkında olmadığınız konular oldu mu?
Halid Ziya eserleri üzerinde ince ince düşünüyor. Bu her zaman görmeye alışkın olmadığımız bir durum. Sosyolojik kıymeti fazla ama bir örnek vereyim. Mai ve Siyah, Servet-i Fünûn’da tefrika edilirken Ahmet Cemil’in sevdiği kız olan Lâmia, 13-14 yaşındadır. Kitaplaşırken 14-15 yaşlarında. 1938 yılında da yazarı tarafından sadeleştirilirken 16-17 yaşlarında olabilir. Neden böyle yaptığının izahına gerek yok sanırım….
KÜLLİYAT HAZIRLARKEN SAHA ÇALIŞMASI YAPMAK ŞART
Son olarak, ciddi bir ekiple büyük bir emek veren, bu sırada epey tecrübe kazanmış bir isim olarak, külliyat basımı yapmakta olan ya da niyetlenen yayıncılara tavsiyeleriniz nelerdir?
Estağfurullah, tavsiye değil bir iki hatırlatma diyelim. Evvela saha çalışması güzel yapılmalı. Editör, gerekirse bir ekiple, hangi eserin ne zaman yazıldığı, nerede tefrika edildiği, nerelerde yayımlandığına dair fikir sahibi olmalı ve mutlaka bunların asıllarına ulaşmalı. İkinci husus ise bu isimlerin çoğunun aslında bir taraftan da gazeteci, o dönemki adıyla muharrir olduğunu unutmamalı. Oğuz Atay, Pazar Postası’nın içinde az mı çalıştı? Kemal Tahir mesleğe röportajlar yapan bir muharrir olarak başlamadı mı? Arşive girip çok geniş bir aralıkta ilgilendikleri ismi taramalı, onlarla ilgili çıkan haberleri, yazıları vs. toplayıp fikir sahibi olmalı. Bunun haricinde yapılacak çalışma veya editörlük maalesef iyi neticeler vermeyebiliyor.