Ali Barskanmay, Prof. Dr. Bekir Karlığa ile Mehmet Akif Ersoy'u konuştu: 'Akif’in anlatılmamış tarafı mütefekkirliği'

Ali Barskanmay, Prof. Dr. Bekir Karlığa ile Mehmet Akif Ersoy'u konuştu: 'Akif’in anlatılmamış tarafı mütefekkirliği'

Felsefe ve İslam Felsefesi konusunda günümüzün en yetkin isimlerinden olan Prof. Dr. Bekir Karlığa ile İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy'u konuştuk. Mehmet Akif'le 1950'li yıllarda tanıştığını söyleyen Karlığa 'Bence Akif’in anlatılmamış tarafı mütefekkirliği' dedi. Akif’in dünya medeniyetine vereceği fikirlerin üzerinde pek durulmadığını, fikir dünyası mukayeseli ve detaylı incelenmediğini belirtti.

ALİ BARSKANMAY

*27 Aralık Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 89. yıl dönümüydü. Mehmet Akif’in medeniyet ve mütefekkir adamı özelliğini sık sık dile getiriyorsunuz. Mehmet Akif adına ve eserlerine ilk ne zaman, nerede karşılaştınız?

1950’li yıllardı. Urfa’da medresede okuyordum. O yıllarda Urfa eşrafı konaklarda toplanır yemek yerdi. Ben de medrese öğrencisi bir çocuğum. Bizi de medrese öğrencisidir gelip karnını doyursunlar diye davet ederlerdi. Demokrat partinin yeni iktidar olduğu yıllar. O yemekli toplantıda Edip Kürkçüoğlu İstiklal Marşı okudu. Hayran kaldım. İstiklal Marşı’nı İlk kez orada dinledim. Sonra 1961’de Maraş İçmelerde tanıştığım Urfalı Terzi Hacı Bayram Sezgit, on gün boyunca bize Safahat’ı okudu, anlattı ve Safahat’a aşık oldum. Okula gittiğimde aldığım ilk kitap Safahat oldu. Safahat’ı okuyor ve ağlıyordum. Her yıl Safahat’ı baştan sona okudum. Ayrıca bugüne kadar Mehmet Akif ile ilgili ne yazıldıysa okudum ve topladım.

e74018ac-fa77-4d3b-9f51-1e6379499b40.jpg
Prof. Dr. Bekir Karlığa


*Mehmet Akif denince akıllara şairliği geliyor. Şairliği bizi İstiklal Marşı’na götürüyor. İstiklal Marşı, bizi Mehmet Akif’in Milli Mücadele yıllarına götürüyor. Mehmet Akif ele avuca sığmayan çok kişilikli ve kimlikli bir mücadele adamı. İstiklal Marşı yazarı olan Mehmet Akif’ten bahsedersek ne demek istersiniz?

Akif’in nesli 93 sonrası nesil. Her şeylerini vatanla özdeşleştiren bir nesil. İstiklal Marşı da Milli Mücadele’nin eşsiz bir destanı. Bir marşın ötesinde eşsiz bir destan. Bağrı yanık, kolu kanadı koparılmış bir milleti kendine getirmeyi amaçlayan, şuurlu bir canlanışın destanı.

Karlofça’dan beri Avrupa’dan geri çekiliyoruz. Topraklarımızda beş yılda bir savaş yaşamışız. Doksan Üç Harbi, Trablusgarp, Balkanlar, Birinci Dünya Harbi ve bunların paralelinde yaşanan yenilgiler, kaybedilen topraklar, umutlar, Anadolu’a geri çekilme, göç, sefalet… bütün bunları görüp yaşayan Akif; İstiklal Marşı’yla umudunu yitiren bir milleti yeniden ayağa kaldırmanın destanını yazmış.

Akif’in “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” dediği sömürgeci emperyalistler, İslam’ın son kalesi olan Anadolu’yu da bizden alıp bizi geldiğiniz Orta Asya’ya gidin demeye getiriyorlar. Mehmet Akif; ezanın, vatanın, inancın, imanın, hakikatın, Bedr’e telmih ile tarihin birleştiği İstiklal Marşı’yla umudunu yitiren bu milleti yeniden Milli Mücadele etrafında birleştirip ayağa kaldırıyor.

İstiklal Marşı yazılalı 104 yıl geçmiş. Her okunduğunda halen ilk günkü duygu ve heyecanı yaşıyoruz. Bu, Akif’in şairliğinin bulunduğu zirveyi gösteriyor.

e9475ddb-7739-419b-883a-ef3638c893bd.jpg

*Hocam o zaman buradan Mehmet Akif’in Milli Mücadeledeki katkılarına gelelim. Mehmet Akif Kurtuluş Savaşı’nın neresinde duruyor? Ona Kurtuluş Savaşı’nda bu ulvi duyguları yaşatan nedir?

“Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.”

Akif’in bu dizeleri hayata bakışının şiire dönüşmüş hali. Akif, şairliğinin yanında büyük bir mütefekkir. Yaşayıp, görüp geçirmiş bir insan.

Akif, Kurtuluş Savaşı öncesi Cihan Harbi’inde Mekke’ye gitmiş. Mekke Şerif’i Hüseyin ile görüşüp onları emperyalist İngilizlere karşı uyarıyor. Almanya’ya gidiyor. Almanya’da esir alınan Uzakdoğulu Müslümanlarla görüşüyor. Onların düştüğe vehameti görüyor. Doksan Üç Harbi’inden sonra memleketin yaşadıklarına bizzat şahit oluyor ve geldiğimiz noktada Anadolu’yu İslam’ın son kalesi olarak görüyor.

Ne demişsem görüp söylemişim, dediği birikimiyle Milli Mücadele’ye katılıyor.

Akif, Milli Müsade’ye katılmak için İstanbul’dan Kastamonu’ya on yedi günde yürüyerek gidiyor. Gittiği her yerde vaizler veriyor ve halkı irşad ediyor. Halkın Milli Mücadele’ye gönül vermesi, katılması için haykırıyor. Kastamonu’da Nasrullah Cami’sinde vaizler veriyor. Milli Mücadeleye mesafeli duranları irşad ediyor. Kastamonu’dan Ankara’ya altı günde yürüyerek varıyor. Yine yolda her yerde vaizlerle halkı İslam’ın son kalesi Anadolu için mücadeleye çağırıyor. Kurtuluş Savaşı başladığında da Savaş’a gidip fiilen bizzat cephelere katılıyor. Cephelerde vaizler veriyor. İstiklal Marşı’ndaki heyecan, iman, inanç ve çoşkuyla ordunun zafere olan inancını pekiştiriyor.

*Milli Mücadele için verdiği vaizler yetmiyor. Soluğu cephede alıyor. Cephede de cansiparane bir Mehmet Akif. Hocam bu arada Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nı yazma süreci nasıl başlıyor, İstiklal Marşı’nı yazma sürecinden bahseder misiniz?

Dönemin maarif vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver, 500 lira mükafat karşılığı İstiklal Marşı’nı yazma yarışması düzenliyor. Meclise binlerce şiir geliyor. Ancak dişe dokunur bir şiir yok. Akif şiir göndermiyor. Hamdullah Suphi, İstiklal Marşı şiirini yazsa yazsa Akif yazabilir. Akif’ten yazması için ricada bulunuyor. Akif; ben milletim için para karşılığı şiir yazmam, diyor.

Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine İstiklal Marşı’nı yazıp getiriyor. 500 lira almayı reddetip milletine bağışlıyor. Ankara soğuğunda üstünde eski bir pardesü, cebinde pardesü alacak parası olmamasına rağmen parayı millete bağışlıyor.

Mithat Cemal Kuntay, Akif için “Demirden leblebi” diyor. Akif; paraya, makama önem vermeyen şahsiyetli bir karakter. Kimseye boyun eğmeden fikirlerinden taviz vermeyen biri. “Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmayan biri.”

*Akif’in kırılganlığı, sukutu hayale uğraması, vatan hainliğiyle suçlanması, sivil polislerin kendisini takibi ve akabinde kendisini Mısır’a sürgüne iten süreç nasıl başlıyor?

Mili Mücadele sonrası bu süreç başlıyor. Akif’in yukarda bahsettiğimiz yürüyerek Kastamonu, Ankara’ya gittiği dönemde Cumhuriyet devrinin önde gelen birtakım şair ve aydınları Büyük Ada kulüplerinde savaştan ümidini kesmiş, eğlenip İngilizvari bir zevk eğlence hayatı sürüyorlar. Savaş sonrası bunlar Cumhuriyet’in gözdeleri oluyor. Akif’in ilk kırıklığı burada başlıyor.

Mehmet Akif’in Milli Mücadele sonrası düşündüğü; emperyalizme karşı mücadele veren bir Türkiye’yi ayağa kaldırıp dünya medeniyetine örnek olacak bir ülkü ve ülke haline getirmek.

Şiirinde dediği “Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmamak” şiarıyla Akif milli mücadele sonrası İslam dünyasını, İslam medeniyetini yeniden ayağa kaldıracak bir Türkiye hayal ediyor. Hatta dünyayı emperyalizmden kurtaracak örnek bir Türkiye hayali var.

Ancak Milli Mücadele sonrası başlıyor sukutu hayal. Akif, mecliste konuşmuyor, konuşturulmuyor. Sonra meclis dışı bırakılıyor. Yönetim mekanizmasını elinde tutan Mustafa Kemal ve ekibi Akif ve Akif gibi düşünenleri saf dışı bırakıyor. Devrimlerle 1200 yıllık medeniyet yıkılmaya çalışılıyor. Osmanlı ile alaka kesiliyor. Bu arada Akif, Abbasilerden gelen halifeliğin işlevini yitirdiğini görüp kutsallık zırhıyla halifeliği korumanın anlamının olmadığını da dile getiriyor. Yeniliklere açık biri. Azla yetinmeyen biri. Kafasıyla çağın önünde ilerleyen bir fikir yapısına sahip. Akif’in idealleri hayata geçirilseydi dünya lideri olurdu.

Ancak yönetimi elinde bulunduran ekip Batılı bir devlet olma sevdasında yol aldı. Batı menşeli bir ülke olma ketumluğu sadece Akif’i değil birçok Milli Mücadele kahramanının tutuklanıp idam ile yargılamasına veya yurt dışına kaçarak zar zor hayatlarını kurtardılar. Adıvargiller bunlardan biri.

MİT’in o dönem Mehmet Akif hakkında yazdığı raporlar sonradan neşredildi. Akif’i sivil polisler takip ediyor. Bunlar beni neden takip ediyor? Polislerin beni hain gibi takip etmesi beni vatan haini konumuna sokuyor ve bu durum benim çok zoruma gidiyor, diyor Akif. Akif, yurt dışına gitmese tutuklanacak.

*Sonra Akif’in 1926-1936 yıllarını kapsayan on yıllık Mısır yılları başlıyor. Mısır’a nasıl gidiyor, kim veya ne vesile oluyor Mısır’a gitmesine? Mısır yıllarını nasıl geçiriyor?

Mehmet Akif, dönemin en büyük aydınlarından birisi. Arapça ve Fransızca bilmekle kalan biri değil iki dilin medeniyet vadisindeki gelişmelerine de sahip. Yine Osmanlı’nın son dönemlerde yetiştirdiği üç büyük insan var: Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa, Ahmet Cevdet Paşa ve Said Halim Paşa.

Akif; Said Halim Paşa’nın fikrilerinden etkilenmiş, kendisiyle yakın ilişki içine girmiş ve eserlerini Fransızca’dan Türkçeye tercüme etmiş.

Said Halim Paşa’nın kardeşi olan Abbas Halim Paşa Akif’in reddedilip takip edildiği dönemde Akif’e sahip çıkıyor ve kendisini Mısır’a davet ediyor. Hidiv ailesi Mısır’da Akif’i koruyup gözetiyor. Birkaç yıl Kahire Üniversitesinde Türk edebiyatı derslerini okutuyor. Ancak Mısır’da kaldığı yıllarda yazdıklarından da görüyoruz ki vatandan uzak kalmanın ızdırabını yaşıyor. “Güneşler doğdu, aylar doğdu, ben hâlâ perîşânım!” mısrası Akif’in Mısır’daki yıllarının özetidir.

O sırada Akif hastalanıyor. Hastalanmadan önce Kudüs’e geçiyor. Oradan Antakya’ya geliyor. Antakya henüz bize bağlı değil ama Antakya Türkleri Akif’i heyecanla karşılıyor. Halkın teveccühü kendisine iyi geliyor. Tekrar vatana dönme hissi Akif’te oluşuyor. Gizli polisler orada da onu takip ediyorlar. Akif hakkında “Akif adlı bu adam yine Türkiye’ye gelmek istiyor. Fitne çıkarmak istiyor.” diye Ankara’ya rapor yazıyorlar. Akif’in hastalık yılları. Devlet ricali Akif’i tanıyor tabi. Akif ülkeye dönmek için izin alması lazım. İzin almakta zorlanıyor. Bu ülkenin İstiklal Marşı’nı yazan insanın ülkeye dönmek için izin istemesi ve iznin zorlaştırılması Mehmet Akif’in çok zoruna gidiyor.

Hocam, Mısır’a Mehmet Akif’i ziyarete giden Neyzen Tevfik hatıralarında Milli Şairi şöyle anlatır: “Akif sabahları güneş doğmadan kalkar, Kur'ân tercümesine başlardı. Sabah namazını kılar, çayı hazırlar, beni uyandırırdı. Ona hasretini çektiğini söylediği makamlardan taksim yapardım. Gözlerinden damla damla akıttığı yaşı benden saklamak ister ve sonra bana tercüme ettiği Kur'ân'dan parçalar okurdu. O zaman da ben coşar, elime neyimi alır ve duygularımı neye bırakırdım…"

4fc5438e-f517-40ef-ae47-177501ada13a.jpg

*Neyzen Tevfik dışında Mısır’a Akif’i ziyaret eden kimler var?

Eşref Edip var. Ayrıca Cerrah Paşa’nın kurucusu Doktor Tevfik Rıca Kazancıgil var. Kazancıgil kültüre çok önem veriyor. Bitirme tezinde öğrencilerine Fuzuli’nin Su Kasidesi’ni soruyor. Sebebine gelince “Fuzuli’yi bilmeden Türk insanını bilmek doğru değil.” sözleriyle açıklıyor.

*Hocam Akif’in Mısır’a gitmeden önce Kur’an meali yazma süreci var. Bu süreç nasıl başlıyor ve sonuçlanıyor?

Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an meali yazma süreci var. Akif’e teklif ediliyor Akif yazmaya yanaşmıyor. Ben Kur’an meali yazacak bir alim değilim, diyor. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Elmalı Hamdi Yazır, kendisininde içinde olduğu bir birliktelikte yayımlanacak deyince kabul ediyor. Akif, Elmalı’yı sevip sayan birisi. Akif’e meal için peşin ödeme yapılıyor ve Akif meal çalışmalarına başlıyor. Fakat bir müddet sonra durum tersyüz oluyor. Ezanın Türkçe okutulması, camilerin kapatılması, harf devrimi Akif’i düşündürtüyor. Benim mealim Kur’an yerine kaim edilirse kaygısından meali bitirmemek için ayak diretiyor. Aldığı parayı iade ediyor. Meali bitirirsem gönderirim, diyor. Tabi Akif Arapçayı iyi bilen biri. Türk dilini de en iyi kullananlardan. Muhteşem bir Kur’an meali hazırlıyor. Ancak mealinin Kur’an yerine kaim olmaması için mealinin yakılmasını vasiyet ediyor. İhsan Ekmelledin’e teslim edilen meal daha sonra yakılıyor. Külleri toprağa gömülüyor. Mevcut Akif mealleri, Akif’in daha önce diyanete gönderdiği nüshalar.

*Hocam bugüne kadar sizce Akif’in ihmal edilen ve üzerinde durulmayan yanı nedir? Siz neden hep onun mütefekkir yanını dile getiriyorsunuz?

Bence Akif’in anlatılmamış tarafı mütefekkirliği.

Akif’in dünya medeniyetine vereceği fikirleri üzerinde pek durulmadı. Akif’in fikir dünyası mukayeseli ve detaylı incelenmedi. Rejim Akif’e karşı olduğu için Akif tercümelerle dünyaya tanıtılmadı. Bizim özgür düşünce ve yeni fikirlere ihtiyacımız var, diyor. İslam Medeniyeti içinde halifeliği ve gelenekle karıştırılıp çağın gerisinde kalmış dini, zamana ayak uydurmayan medreseleri eleştirip bunları yeniden ihya etmemizi şiir, nesir ve bulunduğu camia sohbetlerinde yüksel sesle dile getiriyor. Akif tek dişi kalmış medeniyet dediği emperyalizm ve emperyal ülkelerdir. Medeniyet karşıtı olmadığı gibi kadim bir medeniyete sahip milletin temsilciliğini yapıp medeniyet bilincini bize hediye ediyor. Birde yaşadığı onca savaş ve kayıplara rağmen ümitsizliğe hayatında yer vermiyor:

“Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!”

4841f285-664d-4508-a7a9-104708c3b1d2.jpg

*Hocam, bir İstanbul Beyefendisi olarak Mehmet Akif Ersoy portresi çizsek nasıl bir portre karşımıza çıkar?

Akif muhteşem bir İstanbul Beyefendisi. Fatih’te doğmuş. Hayatı, ilmiye sınıfı içinde geçmiş. İlmiye sınıfını gözlemlemiş. İstanbul’un sokak, cadde, semtlerini adım adım gezip halkın her haline tanıklık etmiş. Mithat Cemal Kuntay’ın yazdığı “Üç İstanbul” romanında geçen payitahtın geçirdiği siyasi çalkantılara şahit olmuş. Şiir yazmanın hayalini kurmuş ancak hayal ile yok alışverişim diyerek de ayakları yere sağlam basan bir İstanbul Beyefendisi.

Ancak Kurtuluş Savaşı sonrası İstanbul’a gelip şiirini yazarak İstanbul Beyefendiliğini yaşayacağı sırada mürtecilikle itham edilip sürgün edilmiş.

*Günümüz gençlerin Akif’ten alacağı neler var? Bir Türkiye hatta dünya genci Akif’i neden okumalı? Akif’in gençlerin dünyasındaki karşılığı nedir?

Akif’in şiiri gençlerin fikir damarına her dem taze kan aşılayan bir şiir. Bu anlamda Akif’in şiiri yaşlanmayan bir şiirdir. Gençleri atiye taşıyor. Gençlerin umudunu hep taze tutuyor. Mevcutla yetinmeyen Akif’in hep daha iyiye yönelme hali gencinde içinde bulunduğu yaşta aradığı ülkü. Akif, yazdıklarıyla yaşamıyla bunu söylüyor.

En önemlisi dijital emperyalizmin tek tipleştirme dayatmalarına karşı Akif’in şiiri, fikriyatı bir panzehirdir. Nasıl ki Akif, Milli Mücadelede işgalci emperyalistlerle fikri ve bedeni bir mücadele verdiyse günümüzde de Akif’in şiiri, fikri dijital emperyalizmin panzehiridir.

MEB, Akif’i gençlere tanıtma görevini üstlenmelidir. Gençlik dili üzerinden yeni bir dil geliştirerek Akif’i gençlere anlatmalı. Akif’le gençleri kadim medeniyetimiz etrafında buluşturup birleştimeli.

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN