Okuduğumuzda ruhumuza iyi gelen kitaplar vardır. Yunan yazar Nikos Kazancakis'in 1946'da yayımlanan 'Zorba'sı da bunlardan biri. Yazarın altmışlı yaşlarında yazdığı, İkinci Dünya Savaşı'nın travmalarını taşıyan 'Zorba'sı, insanlığı, tanık olduğu bütün kötülüklere, yaşadığı bütün yenilgilerine rağmen hayata kaldığı yerden devam etmeye çağırıyor.
SALİHA SULTAN/KARAR ÖZEL
Okuduğumuzda ruhumuza iyi gelen kitaplar vardır. Yunan yazar Nikos Kazancakis'in 1946'da yayımlanan 'Zorba'sı da bunlardan biri. Yazarın altmışlı yaşlarında yazdığı, İkinci Dünya Savaşı'nın travmalarını taşıyan 'Zorba'sı, insanlığı, tanık olduğu bütün kötülüklere, yaşadığı bütün yenilgilerine rağmen hayata kaldığı yerden devam etmeye çağırıyor. Çağdaş Yunan edebiyatını bütün dünyaya tanıtan roman, 1964'te de Mihail Kokoyannis tarafından beyazperdeye aktarıldı. Perdede usta aktör Anthony Quinn'in canlandırdığı 'Zorba', son sahnesindeki meşhur sirtaki sahnesi ile, romanın özgürlük mesajını iliklerimize kadar aktarıyor, her şeye rağmen dans etmeye devam et diyor. Üç Oscarlı 'Zorba', günümüz deyimiyle izlediğimizde 'iyi hissettiren filmler'den biri...
Dünyanın yaklaşık 100 yıl önce yaşadığı travmalara Girit Ada'sında geçen bir hikaye üzerinden ışık tutan, bugün hala birçok farklı coğrafyada yaşanan acılara bakış açımıza katkı sağlamaya devam eden 'Zorba'yı, Manavgat Belediyesi tarafından Side Antik Kenti'nde düzenlenen 'Uluslararası Manavgat Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali’nde birkez daha izleme fırsatı buldum. Girit Adası ve Side Antik Kenti arasındaki tarihi bağları güçlendiren bu üç günlük festivalin benim açımdan en anlamlı etkinliği 'Zorba'yı bir kez daha Türk ve Yunan kültürünün kesiştiği bu özel şehirde izlemekti.
Bilmeyenler için, benim de festival kapsamında düzenlenen ‘Giritliler ve Diasporik Miras’ sempozyumunda öğrendiğim bir bilgiyi aktarayım: 1924'teki Mübadele sırasında Giritlilerin büyük çoğunluğu Türkiye'ye göç eder, onlara kucak açan şehirlerimiz ise Çukurova, Ayvalık, İzmir, Bodrum, Mudanya, Mersin ve Side'dir.
26 Nisan'da, tarihi Apollon Tapına'ğına ev sahipliği yapan Side'de, Antik Liman Side Kültür Evi’nin bahçesine kurulan açık hava sinemasında izlediğim 'Zorba', Nietzsche'nin 'Tragedyanın Doğuşu' adlı yapıtında incelediği iki kavramın da resmi. Bir yanda biçimin, uyumun ve kontrolün simgesi Apollon, bir yanda taşkın ve coşkun duyguların, tutkunun simgesi Dionisos. 'Zorba'da Basil karakteri ile Apollon’u, aklı ve ölçülü olmayı; Zorba karakteri ile ise Dionisos’u, yemeyi, içmeyi, eğlenmeyi, hayatı doyasıya yaşamayı temsil ediyor. Bu sebeple, daha önce en az üç beş kez izlediğim bu filmi, Apollon Tapınağı'nın yanı başında, böyle tarihi bir atmosferde, filmde geçen acıların travmalarını taşıyan bir kuşaktan gelen insanların hala yaşadığı bir coğrafyada izlemenin değeri paha biçilemezdi...
Kerem Akça, Sayım Çınar ve Mustafa İri
'Zorba'nın gastonomi ve sanatın harmanlandığı festivalde gösterilme fikrinin ardında ise, kültür sanat gazeteciliğinin önde gelen isimlerinden, sevgili meslektaşım Sayım Çınar var. Çınar, festivale büyük değer katan gösterimin ardından yönettiği söyleşide ise filmi sinema yazarı Kerem Akça ve kültür sanat yazarı dostlarımız Mustafa İri ile birlikte değerlendirdi. İzleyen diğer herkes gibi filmi böyle anlamlı bir mekanda birkez daha izlemeninin heyecanıyla dolu olan Çınar, konuşmasında ilk olarak filmdeki trajik sahnelerin kaynağına işaret etti, cehaletin günümüzde birçok coğrafyada hala sürdüğünü hatırlatarak, birçok kadının yaşamına malolmaya devam ettiğini vurguladı.
Akça ise, Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Lütfi Ömer Akad'ın 'Zorba'nın yayımlanışından üç yıl sonra, perdeye uyarlanışından on beş yıl önce çektiği, 1949 tarihli 'Vurun Kahpeye' filmini hatırlatarak, iki farklı coğrafyada tezahür eden trajik taşlama sahnesinin benzerliğine dikkat çekti. Akça, Akad'ın belki de Kazancakis'in romanını okumuş ve etkilenmiş olabileceği görüşünü paylaştı. Yazar İri ise, roman ve filminin insana 'sadece okumak mı hayatın şifrelerini çözer, casaretle hayatın içine karışmak mı?' sorusunu sordurduğu değerlendirmesini yaptı.
Öte yandan, kültür sanat dünyamızın üç yetkin isminin söyleşi boyunca bütün yönleriyle değerlendirdiği 'Zorba', romanını okuduktan sonra perdede izlediğimizde hayal kırıklığı yaşamadığımız nadir yapımlardan biri. Üç isim de konuşmasında bu özelliği ile 'Zorba'nın edebiyat uyarlamalarında öne çıkan bir yapım olduğunu vurguladı. Çınar, Akça ve İri, Kazancakis'in 1957'de Nobel'i bir oyla Albert Camus'ya kaptırdığı romanının ve Kokoyannis'in hikayeyi Girit Adası'nda çekerek perdeye aktardığı filminin ayrı ayrı birer 'başyapıt' olduğu yönünde hemfikirdi.
24-26 Nisan arasında ilki gerçekleşen 'Uluslararası Manavgat Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali’nin finalinde, bizi Antik Liman Side Kültür Evi’nin bahçesindeki ağaçların gölgesinde buluşturan 'Zorba'yı izledikten sonra, bu üç gün boyunca yaşadığım tek üzüntü ise filmin son sahnesinde Sayım Çınar, Kerem Akça ve Mustafa İri'nin sahneye Quinn'in hafızalarımıza kazınan o muhteşem dansına eşlik ederek çıkmamaları oldu. Üstelik, filmi baştan sona bizimle birlikte izleyen, festivalin mimarı Manavgat Belediye Başkanı Dr. Niyazi Nefi Kara'nın da o dansa eşlik etmekten geri duymayacağından emindim...
Çünkü biliyoruz ki, kimi Türk kimi Yunan yüzlerce kişinin izlemek için bir araya geldiği, farklı iki kültürün ortak noktalarını ve acılarını sanatın ışığında bir kez daha keşfettiği o eşsiz film buluşması sırasında ülkemizde ya da dünyanın birçok yerinde hala birçok acı yaşanmaya devam ediyordu...
Ve Zorba'nın da yaptığı gibi, işte biz her ne olursa olsun ardımızda bırakıp, coşkuyla dans etmeye, yaşamaya devam etmeliyiz!
Ve dilerim ki, ilkini birçok tecrübeyle geride bırakan, bizi iki kültürün ortak mirasının zenginliğinde buluşturan, 'Zorba'nın eşsiz dansını logosuna taşıyan bu festival de yaşamaya devam eder...
Manavgat Belediye Başkanı Dr. Niyazi Nefi Kara ve eşi Hacer Ceyhan Kara, gösterimin ardından Kerem Akça, Sayım Çınar ve Mustafa İri'ye plaket takdim etti.