Meclis’le camiyi yarıştıran şuursuzluk

23 Nisan oturumu yapılabiliyorsa, Meclis toplantıya açılabiliyorsa camiler niye cemaate kapatılmış...

Anıtkabir’de tören yasaklanmıyorsa cuma namazları, toplu ibadet, türbe ziyaretleri niye yasaklanmış...

Koronavirüs salgınına rağmen cumaların kılınmasına, camilerin açık kalmasına dil uzatan Kemalistler, hadi buna da laf edin de görelimmiş...

Elektronik mikroplar, dijital haşereler başı çekti, iktidar medyasının kimi toplarıyla tüfekleri de omuz verdi.

Meclis Başkanı Şentop liderliğindeki 23 Nisan tören fotoğraflarından bir kolaj yapıp döşendiler altına. Allah ne verdiyse...

Cami avlusuna pusu atıp oradan Meclis’i taşlıyorlar. Cumaların arkasına saklanıp 23 Nisan kutlamalarına ateş ediyorlar.

Kemalistlere saldırıyormuş gibi gösteriyorlar ama saldırdıkları 23 Nisan, Meclis, Cumhuriyet. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da şükranla, minnetle andığı Atatürk...

Bilmiyor olabilirler mi?

Törenlerin evsahibi AK Partili Mustafa Şentop. Bakanlar ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da katılıyor. Organizasyon tümüyle iktidarın. Onlar mı Kemalist, onlara mı vuruyorlar?

Meclis’le camiyi karşı karşıya getirmelerine mi yanarsın, cumayla 23 Nisan’ı kıyaslamaya kalkmalarına mı, birbirinin alternatifi gibi konumlandırmalarına mı!...

Sosyal mesafe iyi gözetilmemiş, tören kıtası bile takarken Şentop maske takmamış, kötü örnek olmuşlar...

Eleştirilecek yanını eleştirirsin de, tedbir eksikliği davetlilerin suçu mu? Kemalistler mi yaptı? 23 Nisan’ın, Meclis’in kabahati ne!

23 Nisan normalde de VIP törenle kutlanır, seçili ve sayılı katılımcıyla. VIP tören düzenlersin ama davet usulüyle VIP cuma namazı kıldırabilir misin? Diyanet onu bile yapıyor. Daha ne!

Tüm yurtta, istisnasız tüm camilerde ve her vakit, kontrolsüz ve elemesiz herkese açık olması gereken cami cemaatiyle, cuma namazıyla 23 Nisan VIP törenleri arasında nasıl bir benzerlik kurulabilir? Hastalık yayma, bulaştırma riski aynı mı?

Meclis’i dini bir kurum, töreni de ibadetle bir zanneden çarpık bir zihniyet taşımıyorsanız benzerlik bulamazsınız.

23 Nisan, Birinci Meclis’in açılış yıldönümü. Meclis, demokrasinin kalbi. Milli iradenin tecelli ettiği yer. Hak ve özgürlüklerin kalesi...

Hale bakın ki...Birincisini en ideal, en özgürlükçü, bütün kimliklerle görüş ve tercihleri temsil yeteneği en yüksek Gazi Meclis gören muhafazakar siyasi gelenek adına 23 Nisan’a saldırılıyor, Meclis hedef alınıyor.

Tek parti rejiminin yetkileri tek elde toplayan baskıcı ve dayatmacı karakteri yerine, neden Birinci Meclis ruhu örnek alınmıyor denecekken...Pes!

Aşı müjdesi mi, 23 Nisan istismarı mı!

Prof. Ercüment Ovalı dediğini yaptı. “Çalıştığımız ilacın adını 23 Nisan’da açıklayacaktık ama çok etkili, hayat kurtaracak, bekleyemedik, klinik testleri acilen başlamalı” diye 17 Nisan’da bir fragman geçmişti.

Yalnız açıkladığı etken maddeden ruhsatlı ilaç bulunduğu, Fransızların koronaya karşı testlerine 1 Nisan’da başladığı, Sağlık Bakanlığı’nın ta martta kendilerinden bildirim istediği ama cevap bile vermedikleri, bu duyuru ve çağrıları bilimsel, resmi platformlardan yapmalıyken Twitter’dan yapmayı seçtiği anlaşıldı.

Meslektaşları ve Sağlık Bakanı Koca sert çıktı. Bilim değil şov ve umut tacirliği yapmakla suçlandı. İnsan hayatıyla oynamaması, korona korkusunu ilaç reklam ve pazarlamalarıyla kişisel tanıtıma alet etmemesi için uyarıldı.

Bense ‘niye 23 Nisan, hayat iksiri gibi beklenen ilacın müjdesini belirlenmiş güne saklamanın neresi etik, seçilen tarihin tıbbi gerekçesi ne’ diye tepki verdim.

Ama yılmadı, bütün bunlar durdurmadı onu. Tıpkı 10 yıl önce bulduğu kanser aşısı şikayetlerinden yargılanmasının, meslekten geçici men edilmesinin, adının ‘kobaycı profesör’e çıkarılmasının onu durduramadığı gibi...

Tam da 23 Nisan günü, “Canım ülkem artık Covid-19 a karşı aşı geliştirebilen az sayıdaki ülkeler arasında, bayramınız kutlu olsun” müjdesini patlattı, adından tekrar söz ettirdi.

İlaç tutmayınca aşı müjdesine döndürdü ama dediğini de yaptı mı, yaptı.

Ortada ispatlı bir aşı da yok tabii. İkinci faza geçilmiş bir deneme iddiası var. Başarısız çıkabileceğini de söylüyor. “Bu muydu diyecekler olabilir”miş, beğenmeyeceklere mazereti de düşünmüş: “E bir ayda ancak bu kadar olur.”

Kanser aşısı buluşu lafta kalmıştı. Ama onun mazereti başkaydı, dış güçlere bağlanmıştı. İsrail ve ABD ilaç devlerinin hedefi olduğu içindi. Çalışma bitirilememiş değil, bitirtmemişlerdi...

Belki yine dış güçler komplosu, Hızır gibi devreye girer, kim bilir.

YORUMLAR (80)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
80 Yorum