Reddedilen ‘arızalı ego’ kadına şiddet adayı

Reddedilen  ‘arızalı ego’  kadına şiddet adayı

Kadına yönelik şiddete ‘şişkin egoların’ neden olduğunu söyleyen ‘Evlilikler, Yalnızlıklar, Umutlar’ kitabının yazarı ve psikiyatri uzmanı Mustafa Ulusoy: “Reddedilmeye dayanamıyor arızalı egolar. Ben nasıl reddedilirim? Büyüklenmeci benlikler için reddedilmek varoluşlarına ciddi bir tehdit olarak algılanıyor. Şişik bir balona iğnenin tehdit oluşturması gibi. Halbuki her reddedilme bir eğitimdir nefsimize. Acizliğimizi gösterir, yaşamın kontrolümüz altında olmadığını anlatır.”

SEDAT PALUT | KARAR

Dünyanın Üç Yüzü’, ‘Hayat Apartmanı’ gibi eserlerin yazarı, psikiyatri uzmanı Mustafa Ulusoy, son kitabı ‘Evlilikler, Yalnızlıklar, Umutlar’ ile günümüzün en çok tartışılan konularından biri olarak görülen evlilik konusunu irdeliyor.

Kitabında “Binbir umutla evlenirsiniz, tam mutluluğu yakaladım derken aslında her şeyin şimdi başladığını anlarsınız. ‘Evlilik bu muydu’ diye sorarsınız. Artık biri Cehenneme biri Cennet’e çıkan iki yol vardır önünüzde” diyen Ulusoy sayfalar boyu ‘evliliği bir cennete dönüştürmenin’ ipuçlarını veriyor. Konuya çeyrek asırlık psikiyatristlik deneyimiyle yaklaşan ve sorunların içindeki umudu gösteren Ulusoy ile KARAR okurları için konuştuk. 

Mustafa Bey ‘Evlilikler, Yalnızlıklar, Umutlar’ kitabınızda ‘Evlilik Hali’ başlıklı bir bölüm var. Günümüz kadın erkek ilişkilerinin ne kadar sorunlu olduğunu burada anlattığınız hikayelerden görebiliyoruz. Kadın erkek ilişkileri eskiye nazaran neden daha sorunlu? Modern hayatın getirileri dışında bunu nasıl açıklarsınız? 

Denir ki, iki insan arasındaki ilişki, kişilerin kendileriyle ilişkilerinin ilişkisidir. Bu şu anlama geliyor: Bir insanın kendiyle kurduğu ilişkinin sağlıklı ya da hastalıklı olmasına göre bir diğeriyle kurduğu ilişki sağlıklı ya da hastalıklı oluyor. Zamanımızda insanların kendileriyle kurdukları ilişkinin daha arızalı bir hatta cereyan ettiğini söyleyebilirim. Örneğin, bir insan kendiyle kurduğu ilişkide yani kendini konumlandırma biçiminde, kendini büyüklenmeci bir konuma yerleştiriyorsa, tüm iyi şeyleri hak ettiğine inanıyorsa, başka bir insanla kurduğu ilişki çıkarlarına uyduğu ölçüde onun için kıymetli olacak, ilişkiyi sadece bir kaldıraç olarak kullanacaktır.

Bu kişi sevmeyi bilemeyecek, sevgi ilişkisini sadece çıkarına alet edecektir. Derdi sevme olmayacak, hatta derdi sevilmek bile olmayacak derdi sadece hayran olunmak, iltifatlara boğulmak olacaktır. Böyle bir insanla evlendiğinizi hayal edin. Sürekli sizi tenkit edip beğenmemekle kalmayacak bir de üstüne sizin ona verdiklerinizi hakkıymış gibi alacak sevi, ilgi vermek ise aklından bile geçmeyecektir. İşte modern zamanda bu kişilikteki insanların sayısı hızla arttı ve artıyor ve kadın erkek ilişkilerindeki sorunların büyük kısmı buradan kaynaklanıyor zannediyorum. 

HALBUKİ her AYRILIK İNSANIN NEFSİ İÇİN BİR EĞİTİM 

‘Aşk Hali’ başlıklı bölümü okurken aklıma ‘ayrılık’ meselesi takıldı. Sanırım karşı cinsten ayrılmayı pek beceremiyoruz. Kadın cinayetlerinin gittikçe arttığı bir dönemdeyiz. Ayrılığın o yıpratıcı tarafını hem kendine hem de karşı tarafa zarar vermeden nasıl en aza indirilebilir? 

Ayrılık demeyelim de reddedilmeye dayanamıyor şişkin egolar, arızalı egolar. Ben nasıl terk edilirim, nasıl reddedilirim? Oysa asıl sorulması gerekenleri sormaya bir türlü yanaşmaz büyüklenmeci girdabına yakalanmış benlikler: İyi de ben kimim? Etten kemikten, bir gün ölümün önünde diz çökecek olan ben neden reddedilmeyeyim ki?

Büyüklenmeci benlikler için reddedilmek varoluşlarına bir tehdit, ciddi bir tehdit olarak algılanıyor. Şişik bir balona iğnenin tehdit oluşturması gibi. Halbuki her reddedilme, her ayrılık bir eğitimdir nefsimize. Bize varoluşsal acizliğimizi gösterir, yaşamın bizim kontrolümüz altında olmadığını anlatır bize. Bu çok önemsediğim bir gerçeğimizdir. 

3-Kitabınız aile kavramına önem atfediyor. Ama aileler çekirdek hale geldikçe, apartmanlarda yaşamaya başladıkça bu kavram şekil değiştiriyor. Eski önemini kaybediyor. Uzak gelecekte ‘aile’ ile öngörünüz nedir? 

İnsanın özünü muhafaza ettiği sürece ailenin devam edeceği kanaatindeyim. 

HAZ BAĞIMLILIĞI KALBİ BOZUYOR 

Kitabınızda bir cümle var: “Kalbini rahat bırak.” Mustafa Bey, büyükşehirde yaşayan ve her gün koşuşturmak zorunda kalan bir insan kalbini nasıl rahat bırakabilir, tavsiyeleriniz nedir bu konuda? 

Kabul ve kararlılık terapilerinin temel mottosudur: Her türden duyguya kalbinde yer aç. Hz. Mevlana bunu çok güzel şekilde ifade eder Mesnevi’de… “Her türden duygu kalbine misafir olarak gelir, onlara iyi misafirperverlik yap” der mealen. Peki ama neden? Nedeni çok üst düzey bir bakış açısıdır: “Bütün duygular sana alem-i gaybdan yollanır” der. Ne güzel değil mi? Sevinç de üzüntü de acı da lezzet de mutluluk da keder elem de O’ndan gelir.

Bu yüzden sufiler, “lütfun da hoş kahrın da hoş” demişlerdir. Kalbimizi rahat bırakmaya direnç, haz bağımlılığından kaynaklanır. Haz almak için dünyada olduğu vehmiyle yaşayanlar kalbini rahat bırakamaz. Kalbini hep hazla, mutlulukla doldurmaya çalışırken kalbini bozar. Dünyada varlık nedenini Yaratıcısını tanımak bilmek olduğunun bilinciyle yaşayanlarsa kalplerini rahat bırakır ve kalplerine gelen her türlü duygu için minnet ve şükran duyarlar.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN