Son dakika! Gelecek Partisi'nden ekonomi yönetimine çok sert eleştiriler

Son dakika! Gelecek Partisi'nden ekonomi yönetimine çok sert eleştiriler

Son dakika haberi... Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ve ekonomi kurmayları Ekonomi Değerlendirme Toplantısı'nda, geçen hafta açıklanan Yeni Ekonomi Programı’na ve ekonominin genel gidişatına ilişkin sert eleştirilerde bulundu.

Son dakika haberi... Geçtiğimiz mart ayında “Ekonomide Gelecek Modeli” toplantısı için kameralar karşısına geçen Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve ekonomi kurmayları; Ticaret Politikaları Başkanı Mustafa Mente, Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Serkan Özcan ve Genel Başkan Başdanışmanı İbrahim Turhan bu kez de Ekonomi Değerlendirme Toplantısı için basın mensuplarının karşısına çıktı. 

Davutoğlu ve ekonomi kurmayları, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın geçen hafta açıkladığı Yeni Ekonomi Programı’na (YEP) ilişkin değerlendirmelerin yanı sıra kurdaki artışı ve ekonominin genel gidişatını değerlendirdi. 

20201008-2-44740152-58743964.jpg

Toplantıda ekonomi yönetimine sert eleştirilerde bulunan Davutoğlu, "Ekonomi yönetiminin açıkladığı bu yeni ekonomi programının varsayımları tam bir cehalet örneğidir" derken, Serkan Özcan dolar maliyetini "Son 9 aylık dönemde yaşanan kur artışı ile kamu borcundaki artış, bütün milletimizin topladığı toplam vergi gelirlerinden 50 milyar TL daha fazla bir yükle karşı karşıya bıraktı toplumu" açıkladı. 

İbrahim Turhan da ekonomide 'yerlilik ve millilik masalı'nın çöktüğünü savunurken, Mustafa Mente, "Ekonomi Bakanı'nın yeni açıkladığı ekonomik program, Türkiye'de iddiasızlığın, vasatın ve iflasın ifadesi olmasının ötesinde başka bir anlam ifade etmiyor" ifadelerini kaydetti.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu

"Geçen hafta, neredeyse bir ay gecikmeyle kamuoyu ile paylaşılan Yeni Ekonomi Programı, ekonomi politikalarının iflas ettiğinin utangaç bir biçimde itirafı olma dışında bir anlam taşımamaktadır." diyen Davutoğlu, şunları söyledi:

"2018’de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin ardından devlet mimarisinde büyük bir endişeyle tanık olduğumuz tahribat, kamu maliyesi ve bütçe alanlarında açıkça görülmektedir. Bütçe hakkı fiilen işlevsiz kılınmış, vatandaş odaklı bütçe ve stratejik plan yaklaşımı terk edilmiş, Hazine ve Maliye Bakanı’na kişisel bir başarı hikayesi yazma arayışıyla adeta reddi miras tavrı sergilenmiş, devlet yönetiminde başarısı kanıtlanmış politika esasları, yerleşik teamüller yerle bir edilmiştir. Bu sorunlu anlayışın simgeleştiği ilk uygulamalardan biri yasada Orta Vadeli Program adıyla anılan programın adını Yeni Ekonomi Programı olarak değiştirmek olmuştur."

Gelecek Partisi Hazine ve Maliyet Politikaları Başkanı Serkan Özcan

Grafiklerle Türkiye'nin dış borç görünümünü anlatan Gelecek Partisi Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Serkan Özcan ise Merkez Bankası'nın döviz pozisyonuna da işaret ederek dünkü pozisyon açığının 45 milyar dolar, sabahki pozisyon açığının ise 54 milyar dolar olduğunu söyledi.

Özcan, "430 milyar dolar uluslararası borcun olacak. Önümüzdeki 12 ay 176 milyar dolar ödeyecek borcun olacak. Merkez Bankası yabancı para pozisyonu eksi 45 milyar dolar olacak. 154 milyar dolar KÖİ projelerinde, üç beş tane müteahhitle yaptığın işlerden dolayı memleketin sırtına taahhütleri yükleyeceksin. Ondan sonra bu tabloya bakıp 'ben zaten doları umursamıyorum' diyeceksin. Bu tabloyu yaratan bir siyasetçinin 'dolara bakmıyorum' dediği noktada, bizim bu siyasetçinin ve ekibinin hazırladığı programdan makul bir şey gelebileceğini, güvenilir bir bilgi alınabileceğini düşünmemiz için herhangi bir sebep var mı? Ayrıca dolar bizim sadece borçlarımız açısından önemli değil. Türkiye, ham madde ve ara üründe 102 milyar dolar ithalatı olan bir ülke. Bizim sanayimizi çalıştırabilmemiz için 102 milyar dolarlık mala ihtiyacımız var. Bir liralık artık 102 milyar TL'lik artış anlamına geliyor." diye konuştu.

20201008-2-44740152-58743963.jpg

Serkan Özcan, hükümetin kahve muhabbeti düzeyinde bir ekonomi politikası yürüttüğüne dikkat çekerek şunları söyledi:

"Faiz düşerse enflasyon düşer diyenler diyenler faiz artırdılar. Uluslararası piyasalara TL vermezsek TL'yi koruyabiliriz diyenler uluslararası piyasalarda SWAP ile kuralları gevşettiler. Aktif rasyosu diye bir garabet uydurup daha çok kredi versin bankalar diyen hükümet, aktif rasyosunda bir esneklik sağladı. Tüketici kredilerini çok vermek lazım, bunların vadelerini uzatalım diyen hükümet vadeyi 36 aya indirdi. Şimdi buradan şunu sormaya hakkımız yok mu? Biz bu finans baronlarının önünde diz mi çöküyoruz? Ya da bunları eskiden biz savunurken yerli - milli değildi. Hükümet çok yerli-milliydi. Şimdi bizim söylediğimiz noktaya geldiği için hükümet yerli ve milli olmaktan vaz mı geçti?"

Gelecek Partisi Genel Başkan Başdanışmanı İbrahim Turhan

Gelecek Partisi Genel Başkan Danışmanı İbrahim Turhan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişin ardından iktidarın kendisine dönük dış operasyonlar yapıldığını savunarak bu sistemin Türkiye'yi uçuşa geçireceğini iddia ettiğini hatırlatarak sözlerine başladı.

O dönemde güçlerinin yettiğince bu sistemin sorunları büyüteceği yönünde uyarılar yaptıklarını dile getiren Turhan, iktidarın bu gün geldiği noktayı tornistan olarak tanımladı.

Değişen gerçekler karşısında hükümetin 'birtakım gerçekler değişti, ben de fikrimi değiştirdim' demeye hakkının olmadığını söyleyen Turhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü, bu tezleri ilk dile getirdikleri zaman bu tezleri nasıl dile getirdiklerini bir hatırlayalım: 'Türkiye'ye bir operasyon yapılıyor. Biz bu operasyonlara karşı durmak için bu kararları alıyoruz. Türkiye'ye diz çöktürmek isteyen finans çeteleri var. Onlarla hesaplaşmak için bu kararları alıyoruz. Bir karanlık oda var. Finans baronları var. Dış mihraklar var. Biz aslında uçacağız ama onlar hep ayağımıza çelme takıyor. Bir de bunların yurtiçinde uzantıları var.' Toz dumana katıldı. Deposunda iki üç kilo soğanı olan marketelere baskınlar yapıldı. Hep bunlar bu operasyonları boşa çıkarmak adına yapıldı. Özel bankaların yöneticilerine varıncaya kadar müdahale edildi. Telefonlarla şirketlerin fiyatlama davranışlarıyla ilgili tehdit, şantaj her türlü baskı yapıldı."

İktidarın geldiği noktaya değinerek "Finans baronlarıyla uzlaştı mı hükümet, Türkiye'ye dönük operasyonların parçası haline mi geldi?" diyerek sözlerine şöyle devam etti: "Bu yerlilik ve millilik adına toplumun bir kesimini de yoğun propaganda ile oluşturmaya çalıştıkları o masal, o efsane bugün çökmüştür. Hiç olmazsa çıkıp özür dilesinler."

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişin bir yıl öncesine ilişkin rakamlar paylaşan İbrahim Turhan, şunları söyledi:

"2017 senesinde Türkiye'nin üretiminin küresel ekonomi içindeki ağırlığı yüzde 1,05'ti. Bugün YEP'in ön gördüğü Türkiye'nin dünyadaki ağırlığı yüzde 0,84'tür. Yani, dünyadan 0,5 yukardayken yüzde 16 aşağıya düştük. Bunun anlamı ne biliyor musunuz? Bunun anlamı sadece bu yıl için 180 milyar dolar. Sadece bu yıl kişi başına 2140$ daha az para girdi insanların cebine. Yani bu akıl dışılıklar, bu inat, bu efsane, bu masal, bu hikaye olmasaydı. Bu bilgisizlik, bu bilimle savaşma, bu gerçeğe meydan okuma tavrı olmasaydı her Türk vatandaşının cebine bir asgari ücret fazla para verebilecektik."

Gelecek Partisi Ticaret Politikaları Başkanı Mustafa Mente

Gelecek Partisi Ticaret Politikaları Başkanı Mustafa Mente ise sözlerine "Yeni Ekonomi Programı'na baktığımızda Türkiye'nin artık anlatacak bir hikayesi kalmamıştır" diye başladı. Türkiye'nin artık herkesin kaçtığı bir ülke olduğunu söyleyen Mente, ithalat ve ihracat üzerinden çarpıcı rakamlar paylaştı.

"Türk Lirası tarihinin en düşük değerinde. Böyle bir ülkede ihracatın azalması, ithalatın artması beklenirdi" diyen Mente, sözlerine şöyle devam etti:

"Yüzde 10,9 ilk dokuz aydaki ihracat düşüşü. İthalat ise tam tersine artıyor. Türkiye'nin ithalatı yüzde 1,5 arttı. İlk dokuz ayda. Bu ülkede hayatın devam etmesi için 320 kadar Organize Sanayi Bölgesi'ndeki fabrikaların çalışması için ara malı ve hammaddeye ihtiyaç var. İthalatın yüzde 77'sini bu oluşturuyor. Bu devasa kapasitenin oluşturulması hem yedek parçasının temini için de yine ithalat yapılması gerekiyor. Demek ki ithalatı baskılayarak büyüyebileceğini düşünen Türkiye, bir yanılsama içinde. Komplocu bir bakış açısıyla ve tamamen günü kurtarmak için yapılan politikalar ters tepiyor. Türkiye, sanayi politikasının bir cüzü olarak ithalatı dengelemeye çalışmıyor. Tam tersi küçüldüğü için sürekli olarak ithalatı daralttığı için engellemeye çalışıyor. Bu da ters tepiyor. Üretim maliyeti artışı oluyor. Böyle bir ülkede ne beklenir? Önümüzün açılması beklenir. Tam tersine bir bedel ödüyoruz ve bu bedeli ödeyeceğiz diye irrasyonel bir açıklamayla bütün bu politikaların sonuçları savuşturulmaya çalışılıyor."

Türkiye'nin bütün iddialarından vazgeçtiğini dile getiren Mente, "Ülkenin dağına taşına Hedef 2023 yazıldı. 500 milyar dolar ihracat, kişi başı 25 bin dolar gelir denildi. Şimdi ise ihracat hedefi 214 milyar dolar, yarısı bile değil." dedi.

İhracatın, ülkedeki üretimin bir sonucu olduğunun altını çizen Mustafa Mente, "Türkiye çok uzun süredir yatırım yapılmayan bir ülke. Kapasite kullanım oranları son derece yüksek olmasına rağmen ne yurtiçindeki ne de yurtdışındaki yatırımcı yeni yatırım yapmıyor. Böyle olunca da ihracat artışımız sınırlı kalıyor. Ayrıca ihtiyaç duyulan teknolojik üretim de yapılamıyor. Türkiye, düşük ve orta düşük teknolojik sektörlerde üretim yapmaya devam ediyor. İhtiyaç olan orta yüksek teknolojili alanlardaki yatırımı maalesef hem iç hem de dış yatırımcılardan alamadığı için de ihracat artışı olamıyor ve 214 milyar dolarlık hedefe bile ulaşılıp ulaşılamayacağı belli değil. YEP, vasatın, iddiasızlığı ve iflasın ifadesi olması ötesinde başka bir anlam ifade etmiyor" diye konuştu.

'CUMHURBAŞKANLIĞI VAAZ ETME MAKAMI DEĞİLDİR'

Bir gazetecinin Davutoğlu'na Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı "Gerçek mümin yoklukta sabredendir" çıkışını sorması üzerine Gelecek Partisi lideri şunları söyledi:

"Dini referansları kullanırken çok dikkat etmek lazım. Eğer bu referanslar kullanılacaksa tutarlı şekilde her alanda kullanmak lazım. Yani Hazreti Ömer'in adaleti dedikten sonra en yakınlarını en üst makamlara getirip, en yakın şirketleri ve yakınlarını bu şirketler üzerinden zengin edip, onların zenginliğine hiçbir laf etmeyip, onların zenginlik kaynakları konusunda hiçbir söz söylemeyip, ülkenin fakirleşen kitlelerine dönüp, dini istismar ederek bu şekilde tavsiyelerde bulunmak açık bir şekilde istismardır. Önce Sayın Cumhurbaşkanı kendi çevresinin ve son dönemde zenginleşenlerin zenginlik kaynaklarının ne kadar helal olup olmadığına bakmalıdır. Bu kaynakların özellikle Hazine destekli projelerde nerelere harcandığına, kullanıldığına bakmak zorundadır. Yine dini referanslar üzerinden faiz yasağını yanlış yorumlayıp ekonomi bilgisiyle bu referanslar arasında ters bir orantı kurmanın bedelini faizleri 200 baz artırarak yaptı. Önemli olan söylemde bunları kullanmak değil. Doğru da değil. Söylemde kullanılan her dini referans olumsuz bir sonuca yol açtığında dine olan güveni, inancı da sarsar. Sayın Cumhurbaşkanı kendisine, çevresine, son dönemde zenginleşenlerin zenginlik kaynaklarını şeffaf bir şekilde açıklamadıkça bu ülkenin dar gelirli insanlarına dönüp bu şartlarda 'sabırlı olun, tevekkül edin' deme hakkına sahip değildir. Cumhurbaşkanı'nın görevi Dicle kenarındaki kuzunun hesabını vermektir. Bu yoksulluğun sebebi eğer Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ise bunun hesabını vermelidir. Cumhurbaşkanlığı vaaz etme makamı değildir. İnsanları mutlu etme makamıdır."

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerle aslında halkın fakirleştiğini kabul etmiş olduğunu da sözlerine ekledi.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN