Kanunsuzluk cehennemi
Amerika’da yaşayan bir arkadaşım etrafında silahlı çetelerin türemesinden korktuğu için kendine bir tabanca almayı düşündüğünü söyledi.
Etrafında kanunsuzluk, yani anarşinin ortaya acıkmasından korkuyordu. O yüzden bu hafta aklım bilgisayar oyunlarında ‘kanun’ kavramına gitti.
***
Özellikle de bazen -tıpkı gerçek hayattaki gibi- normalde yapmayacağımız şeyleri bize yaptıran bir kudret olarak ‘kanun’un varlığı.
Burada tabii oyuncunun bir sınır denetçisinin kontrol ettiği Papers Please adlı oyun akla geliyor. Oyunda distopyan, hayali bir doğu Bloku-vari ülkede boyuna pasaport kontrol ediyorsunuz. Tabii kullandığınız çeşitli cihazlar, karşılaştığınız çok çeşitli numaralar var.
Zayıf bir PC’niz ve iyi İngilizceniz varsa şiddetle öneririm.
***
Ancak benim esas bahsetmek istediğim örnek, kanunun Red Dead Redemption 2’de oyuncunun kararları üzerinde kurduğu otorite.
Red Dead Redemption 2'nin en büyük ve en modern kenti Saint Dennis. O yıllardaki (1899-1907) New Orleans baz alınarak tasarlanmış.
Kanunun olduğu ve olmadığı iki sahneden örneklerle bu dediğimi düşünelim.
Bir kasaba veya şehirde kumarda sahtekarlıktan, sarkıntılığa, kavga çıkarmaktan, hırsızlığa, cinayete herhangi bir suç işlediniz diyelim. İlk fazda suça şahit olan kişiler en yakın kanun adamına koşup durumu bildiriyor. Küçük bir suç ise O an hemen teslim olursanız hapse giriyorsunuz. Biz hapse girmediğinizi varsayalım. Diyelim ki kanun adamlarıyla girdiğiniz çatışmadan canlı kurtulup şehir dışına çekildiniz.
Oyunun bu fazında karşınıza çıkacak sorunları görelim…
***
Birincisi, artık herhangi bir tren veya atlı araba sizi almıyor, çünkü başınıza işlediğiniz suça göre bir ödül konuyor. Oyunun geçtiği alan devasa olduğu için bu bir problem. Çünkü oyun, 2 dakikayı bir saat kabul ediyor ve aşağı yukarı 8 dakikada bir güneş batıyor. Bu sırada gündüz görüşeceğiniz insanlar uyumuş oluyor, ya da insanlar yer değiştiriyor, av veya geçim peşine düşüyor.
İkincisi de başına ödül konulmuş birinin alışveriş yapması da zor: İhtiyaç duyduğunuz ilaç, tütün, viski, mühimmat gibi şeyleri daha pahalıya veriyorlar, insanların size muamelesi tatsızlaşıyor. Eğer onlarla kavga ettiyseniz suratlarında morluklar, izler görüyorsunuz.
Önceden atınıza iltifat eden adam şimdi “bela istemediğini” söylüyor kibarca.
Terziler, bazı çok kaliteli ürünleri kötü ününüzden dolayı size hiç vermiyorlar.
Zaten şehirlere pek giremiyorsunuz çünkü sık sık başınıza ödül avcıları düştüğü için arazide takılıyorsunuz. Arazide olduğunuz zaman kanun adamlarından korunmak mümkün, ancak daha sert hayat şartlarına ayak uydurmak zorundasınız. Kurt, ayı, güneydeyseniz timsah saldırıları söz konusu oluyor.
Gece kamp yapıp uyuduğunuzda boğanızda bir bıçakla uyanmanız da olasılık dahilinde.
Arazide ilaç, yiyecek, bulmak zor. Hava çok soğuk veya sıcaksa zamanla sağlığınız kötüye gidiyor. Atınız ölürse ve ona verecek iyi bir ilacınız yoksa kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde kaldınız demektir.
Şehirde bir otelde uyumakla, güzel bir banyo yapmakla ölçülemez.
***
Bunun gibi yüzlerce, sizinle etkileşim içinde olan algoritma, oyunun dünyasının canlı olduğu hissini başarıyla yaratıyor. Oyuncuyu yapay bir şekilde herhangi bir davranış kalıbına zorlamadan, daha insancıl ve kanunlara uygun bir davranış tarzını oyunun kendisi teşvik ediyor. Sürekli etrafınızdaki dünyayla anlamlı bir ilişkiniz olduğu hissine veriyor…
Grand Theft Auto oyununda etrafınızdaki şehri her türlü illegal arzunuza düşüncesizce maruz bırakabildiğiniz bir ton vardı… Red Dead Redemption 2’de bunun neredeyse antitezi sert sonuçlar barındıran hüzünlü, imkansızlıklarla dolu, ağır bir eyaletler öbeği var.
Şu aralar hepimiz sanırım hissediyoruz, medeniyet sıkıcı olabilir, ama alternatifi kanunsuzluk cehennemi.