Yine başörtüsü üzerinden…

Döndük dolaştık yine siyaseti başörtüsü gerilimine getirdik. Densizliğin merkezinde bu defa Fikri Sağlar var. Kalktı yeniden “Türbanın, irticai faaliyetlerin, şeriat isteyenlerin üniforması olduğu, başörtülü bir hakimin kendisini yargılamasından kuşkulanacağı” söylemine gitti.

Öyle bir çıkışın tepki alması kaçınılmazdı. Cumhurbaşkanı’na soruldu, o da böyle bir çıkış karşısında söylenmesi gerekeni söyledi. “Bu zat artık bu çağda yaşamıyor. Çok gerilerde kaldı” dedi. 

Daha sert bir tepkiyi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gösterdi. Belli ki Fikri Sağlar’ın sözlerinin CHP’ye bir fatura taşıyacağı kaygısını da taşıyarak şunları söyledi: 

“Çağın neresindeyiz biz? Kişi başörtüsü takar takmaz, o onun tercihidir. Peki benim görevi nedir? Onun tercihine saygı duymaktır. Efendim ‘Hakim böyle olursa şöyle olursa...’ Hakim, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verirse gerçek anlamda hakimdir, benim başımın üzerinde yeri vardır. Başörtüsü takar takmaz, başka bir şey yapar yapmaz o ayrı bir şey, o onun özel yaşam tarzıdır, ona benim saygı duymam lazım. Ben saygı duyarken ondan ne bekleyeceğim gerçek anlamda adalet dağıtmasını bekleyeceğim. Adalet dağıttığı süre içinde hiçbir sorunum yok. Kaldı ki bizim parti meclisinde de var, üstelik hukuk mezunu arkadaşlarımız da var parti meclisinde görev yapıyorlar. Dolayısıyla böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum.” 

Kılıçdaroğlu’nun şu sözlerinin birçok çevrede -muhtemel ki CHP içinde de- halen var olan “Tamam sokakta olsun ama diyelim bir hakimin, subayın, polisin başında olmasın” yaklaşımını da dışladığı açıktır ve üsluba bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun bunu bilerek söylediği bellidir. Kılıçdaroğlu’nun, “Bizim parti meclisimizde de var” notunu düşmesinin de, CHP’ye başörtüsü üzerinden bir söz gelmemesi kaygısıyla bağlantılı olduğunu düşünebiliriz.  

Kılıçdaroğlu bunları söylerken, bunları CHP içinde söylemenin ne kadar zor olduğunu, daha ötede parti içinden bir tepki alacağını bilmiyor olamaz. Nitekim Fikri Sağlar, hem Kılıçdaroğlu’ndan hem diğer kanallardan gelen tepkilere karşı yeni bir açıklama yaparak “AKP’nin siyasal islamcı yalan rüzgârında ekseni kayanlar” ve “AKP’ye kapılanlar” göndermesiyle Kılıçdaroğlu’nu hedef alıyor. 

İlginçtir, Fikri Sağlar’ın Kılıçdaroğlu’nu “eksen kayması” ile suçlamasına benzer bir biçimde bir değerlendirme de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geliyor:

“Bay Kemal yanına iki tane başörtülü alıp da bununla milleti aldatma sürecini de bıraksın. Milleti aldatamazsınız. Geçti o günler. Yanına 2 değil 20 tane başörtülü koysan da senin ne olduğunu biliyorlar. Oy almak için bazı yerlerde görüyorsunuz işte başörtülü birkaç kişiyi yanlarında adeta böyle vitrin mankeni gibi getirip koymak kimseyi artık aldatmıyor, geçti o işler.”

Bu sözler iki şeyi anlatıyor: Bir, memnuniyetsizliği, iki, kaygıyı. 

Belli ki Tayyip Erdoğan, Ak Parti genel başkanı sıfatıyla CHP’deki “muhafazakâr alana açılma” siyasetinden memnun değil ve memnuniyetsizlik “bu politika oy kaymasına sebep olur mu?” kaygısından kaynaklanıyor. 

Normalde, “salt ideolojik duyarlılık” ya da daha açık ifadesiyle “islami kaygı” ile hareket ediliyor olsa, CHP’nin değişiyor olmasından, Fikri Sağlar gibi kimi CHP’lilerin kaygılandığı “eksen kayması” ile toplumun muhafazakâr kesimlerinin de hassasiyetlerini gözetmeye başlamasından, diyelim sembol niteliği taşıyan başörtüsü alanında iktidarın yaptıklarına itiraz etmemekten öte onları onaylar hale gelmesinden memnun olması beklenir. 

CHP’nin 1930’lar CHP’si haline gelmesinden, diyelim en azından yüzde 25’lik bir kitleyi fanatik, kemikleşmiş bir yapı olarak tutmasından Ak Parti ya da Cumhurbaşkanı, “Değerler planı”nda ne kazanır? Hiçbir şey. 

Ne kazanır? İstediği kamplaşmışlık içinde bir siyasi yapı içinden iktidar mı? 

O zaman iktidarı niye istiyorsunuz? 

Hani bir “dava” vardı?  

Neydi o “dava”?

“Kuru kavga cihangirlik davası” mı? 

Ben bazen, ana misyonun unutulduğu ve siyasi mücadele içinde eksenin kaybedildiğini düşünüyorum. CHP için eksen kayması “Türkiye gerçeği”ne yaklaşmak gibi anlaşılabilirse de Ak Parti için eksen kayması, yola çıkış misyonundan çok uzaklara düşmek anlamına gelebilir. 

Bu tartışmada;

Fikri Sağlar’a derim ki, o yol yol değil arkadaş. Orası savaş alanı ve Türkiye’nin elde edeceği bir şey yok. 

Kılıçdaroğlu’nun bu hadisede doğru refleks sergilediğinin altını çizmek gerekiyor.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da derim ki, meseleyi siyasi kamplaşma zemininden çıkarmak ve misyon duyarlılığı ile hareket etmek kendisine de Türkiye’ye de iyi gelecektir. 

Fikri Sağlar’ın o densizce sözleri söylediği programda DEVA milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun ona bir hukukçu duyarlılığı içinde verdiği ve polemikler içinde kaynayan cevap vardı ki, onun da hakkını teslim etmek insafın gereğidir. Yeneroğlu da kutlamayı hak ediyor.

YORUMLAR (181)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
181 Yorum