Dış güçlerle yeni sayfa
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, yabancı yatırımcılara görülmemiş bir teklifte bulundu.
Ne isterlerse istesinler, yeter ki gelsinler diye “can ve mal güvencesi” dahi verdi.
Belki de Rus oligarkların başına gelenlerden sonra, sermayedarların Batı’da artık kendilerini güvende hissetmeyeceklerini düşündü.
Fakat o kadarı gerekli miydi? ‘Yazılı hukuk yok mu ki sözlü güvence veriliyor’ gibi yanlış bir mesaj almasınlar?
Çağrısı şöyle:
“Bir problem yaşadığınızda bize hemen ulaşırsınız. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var, rahat olun, mevzuatı da değiştiririz.”
Hukuk güvencesinin yerini kişisel sözler, şahsi kefalet tutar mı peki?
Çok tepki çekti ama Bakan Nebati'nin haklı olduğu bir nokta var.
2020 sonunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin bakanları, yabancı yatırımcılara hukukumuzu düzeltmeyi vaat ediyordu.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline Batı’nın tepkisinden sonra, hukukumuzu iyileştirmediklerine sevindikleri anlaşılıyor.
Çünkü Batı'nın hukuk güvencesi, Rus oligarkları korumaya yetmedi.
Canlarına bir şey olmadı ama özgürlüklerini kaybettiler. Batı’ya demirledikleri yatları, katları ve paralarına el kondu.
Rusya’ya hava sahaları kapatıldı. Seyahat, ticaret ve para takası ya kısıtlandı ya yasaklandı.
Enerji ihtiyaçlarına, bağımlılıklarına rağmen, “Ne Putin’in yüzü ne Rusya’nın gazı” restleri çekildi.
Twitter, YouTube, Google, hatta müzik platformu Spotify’dan bile kısıtlamalar yedi, az çok dışlandı Rusya.
Hukuk standardı arayan Avrupa Konseyi’nden atılmakla kalsa, Moskova’nın canına minnetti.
Sanal alemde bile yalnızlığa mahkum edildi, küresel sistemin dışına doğru itildi.
Ankara’da, şöyle değerlendirilmiş olmalı:
Demek ki; yabancı yatırımcı çekerek ekonomiyi iyileştirmek için, hukuk şart değilmiş. Hukuku ve demokrasiyi iyileştirmemekle bir şey kaybetmemişiz!
Şahsi kefalet sunmanın daha etkili olacağına, bu ikna etmiş olmalı.
Ancak iki sorun görünüyor.
Hukuki güvence olan yerde bile emniyette hissetmezken...Onu da görmediği yere yabancı yatırımcıyı getirmeye, şahsi sözler ve kefalet yeter mi? Bu bir!
İkincisi de yabancı yatırımcıyı rahat ettirmek için kendi bürokrasisini dize getirmeye hazırsa iktidar, Türkiye›ye diz çöktürmek isteyen dış güçler kimdi?
Halkı ezen ekonomik kötüleşmelerde asıl hedefin iktidar, amacınsa Erdoğan’ı devirmek olduğu, bundan böyle nasıl anlatılacak?
Öyle ya; küresel para babalarını kendi bürokrasimiz ve mevzuatımıza karşı birlikte kavga etmeye çağıran, 'ne istersen iste, yeter ki gel' diye açık çek veren, ayaklarına kırmızı halı seren iktidarın kendisi.
Dış güçlerin içerdeki uzantısının, işbirlikçisinin muhalefet olduğu konusunda kafaları karıştırmaz mı?
MUHALEFETİN HİNLİKLE SINAVI
İktidar, kartını oynadı. Seçim sistemini, kendi siyasi çıkarlarına göre dizayn ediyor.
Öyle tasarlanıyor ki...
Cumhur İttifakına yarayacaksa, sistemde ittifak olacak. Muhalefete yarayacaksa parti oyları, ittifak yokmuş gibi dağıtılacak.
‘Deve kuşu modeli’ de diyebiliriz. İttifaklar hem var hem yok. Kime yaradığına bağlı.
AK Parti’den kopan Deva ve Gelecek ile Saadet partileri, Millet İttifakından caydırılıyor. Seçime ya ayrı parti olarak ya da kendi aralarında ayrı ittifakla girmeye teşvik ediliyorlar.
Millet İttifakında kalmaları, dezavantaja çevriliyor.
Muhalefet partilerine verilen ‘artık oy’lar, muhalefet ittifakında dahi bırakılmayıp iktidar partilerine yazılabilecek.
Ama ayrı parti olarak seçime girerlerse, yüzde 3’lük oyla Hazine yardımı alabilecekler.
Kendi aralarında ayrı ittifak kurmaya özendirmek için baraj, yakalayabilecekleri bir orana, yüzde 7’e çekiliyor.
Seçim sisteminin ödül ve cezaları, Millet İttifakını bozmaya ayarlanmış.
Fakat muhalefet, henüz kendi arasında toplanıp bu plana ortak bir karşılık veremedi.
Muhalefete verilen oyu iktidara yazmak gibi bir milli irade mühendisliği ters tepmeyecek mi?
Oyunun, yasal kılıfla ters yöne kaydırılmasına seçmen ne diyecek?
Hadi orası sandıkta görülecek de...Altılı Masa, toplanıp ortak tavrını belirlemek için neyi bekliyor?