Dünya fakiri eziyor da biz ezmiyor muyuz?

Aşağıdakileri okumaya başlamadan önce şunu aklınızda tutun; son TÜİK verilerine göre Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği daha da bozuldu. En üstteki tabaka, toplam gelirin yarısını alırken toplumun geri kalan yüzde 80’i de öbür yarısını bölüşüyor.

Yani Necip Fazıl dizeleriyle “bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” düşüyor. E “bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa”...

Ne kadar adil bir paylaşım düzeninde yaşadığımızı bir kenara not ettiyseniz şimdi buyurun devamına.

İslami Finans Zirvesi’ndeydi, Cumhurbaşkanı Erdoğan küresel düzeni eleştirdi.

Erdoğan şöyle söyledi:

Bir: “En zengin yüzde 1’lik kesim küresel servetin neredeyse yarısına sahip. Alttaki yüzde 50’lik kesimin payı ise yüzde 1’i dahi geçmiyor. Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor.”

İki: “Zayıfı daha zayıflatan, fakiri daha da fakirleştiren, zalimi güçlendiren bu (kapitalist) sistemin dertlerimize derman olmayacağını kabul etmek zorundayız.”

Gelin, iki yıl geri gidelim.

AK Parti MKYK üyesi Metin Külünk, düzene sert çıkmıştı.

Külünk; kaynakların betona gömüldüğünden dem vuruyor ve halktan alınıp elitlere aktarıldığı gerekçesiyle bu düzeni baştan ayağa değiştirmeye çağırıyordu. Yalnız yanlış anlaşılmasın; karşı çıktığı Türkiye’deki kurulu düzendi, dünya düzeni değil.

Ani bir aydınlanmaya benziyordu. Köprü, havaalanı, hastane gibi yatırımların verimliliğini, gerekliliğini ve yöntemini Külünk de sorgular olmuştu.

Halbuki kaynakların doğru kullanılıp kullanılmadığının hesabını sormak, o güne kadar hak değil yatırım düşmanlığı sayılıyordu.

Ama artık Külünk de halka çalışmayıp servetine servet katan zenginlere çalıştığını söylüyor ve fakiri daha fakirleştirirken zengini daha zengin eden bu düzene başkaldırıyordu.

Böylece düzenin değiştirilmesini istemenin darbecilik, ajanlık ve dış güç uşaklığı olmadığını da göstermişti.

Düzene karşı gelmek, işte o günden beri hak. Ancak karşı çıkmaya hangi düzenden başladığınız önemli.

İçinde yaşadığımız düzene dönüp bakmadan dünya düzenine lâf ederseniz, sormazlar mı: Dünyada fakir eziliyor da bizde ezilmiyor mu!

TARIM BAKANI’NDAN KÖPEK İTİRAFI

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, sağ olsun, tartışmaya X’ten katılarak can alıcı noktasına ışık tuttu.

Paylaşımından anlıyoruz ki sokaklarımızdaki başıboş köpek nüfusu tam olarak bilinmiyor. Kaydını tutmak zor. Ancak sayılarının 4 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor.

Bakan Yumaklı, ardından sözü zurnanın zırt dediği yere getiriyor.

Meğer başıboş köpeklerin çoğalmalarını kontrol altına alabilmek için bilimsel bir ölçü varmış. Bir sene içinde yüz 70’inin kısırlaştırılması gerekirmiş.

Oysa Türkiye’de son 5 yılda ortalama 260 bin, bir yılda en fazla 350 bin köpek kısırlaştırılabilmiş. O da gerekli oranın çok altında, sokak köpeklerinin çoğalmasıyla mücadelede bir kıymet-i harbiyesi yok.

Dolayısıyla bizzat Bakan Bey, açıklığa kavuşturuyor ki sokakları köpeklerden temizlemek için yapılabileceklerin başındayız daha.

Sahiplendirme, kısırlaştırma gibi ilkin yapılması icap edenler bile henüz yapılmadıysa sıra nereden uyutmaya geldi?

Yoksa Bakan Bey de mi, hani şu ‘sokakların köpeklerden temizlenmesini istemeyen mama lobisi’nden etkilendi?

YORUMLAR (55)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
55 Yorum