Hani iç tehdit ve düşman olmazdı!
1996'da Refahyol koalisyonuyla iktidara gelen Erbakan ve Refah Partisi, irticayla mücadelenin hedefindeydi.
İrtica, devletin gizli anayasası Kırmızı Kitap'ta iç düşman ve tehditler arasında tanımlanıyordu.
1997'deki bir medya brifinginde Korgeneral Çetin Doğan, irtica tehdidini şöyle hedefe koymuştu:
"Radikal İslamcıları millet olarak kabul etmiyoruz. Bunlar PKK’yı destekliyor. Bunların arkasında ise komşularımız olan İran’ın, Suriye’nin, Yunanistan’ın desteği var. Radikal İslamcılar İran ve Suriye’nin PKK’ya verdiği desteği meşru sayıyorlar..."
Bu çıkışlarlardan manşetler çıkarılıyordu; irtica dış tehdidin önüne geçti, PKK teröründen daha tehlikeli, ilk kez birinci tehdit oldu diye.
28 Şubat askeri müdahalesi ya da postmodern darbe süreci budur.
Psikolojik savaş yöntemleriyle Refah Partisi iktidardan düşürülmüş ve lâiklik karşıtı eylemlerden Anayasa Mahkemesince kapatılmıştı.
Bin yıl sürecek, diyorlardı ama 28 Şubat Süreci 5 yıl sürmedi. 2002'de AK Parti iktidara geldi.
Erdoğan ile partisi, 'düşman ve tehdit içeride aranmaz, dışarıda olur; ayrıca devletin milletten gizli anayasası olmaz' anlayışındaydı. Terör örgütü PKK'yı bile düşman değil suçlu görüp hukuk içinde mücadeleyi savunuyorlardı. Kırmızı Kitap'tan iç düşman ve tehdit tanımlarını bu sebeple kaldıracaklardı. Kırmızı Kitap olarak anılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni de gizli anayasalıktan çıkaracaklardı.
Kısmet değilmiş, o nasip olmadı ama MGK'da gizli hazırlıkla Kırmızı Kitap'ı güncelleyip iç düşman ve tehdit tanımlarını yenilemek AK Parti'ye nasip oldu.
Adı üstünde gizli olduğu için, iç düşman ve tehdit tanımlarına göre devletin milli güvenliğine sakıncalı, zararlı sayılan akımları bilmiyoruz.
Bildiğimiz tek şey şu; iktidar propagandistleri, İmamoğlu'nu yeni iç tehdit ve CHP'yi yeni iç düşman gibi gösteriyor.
Bir zamanlar 28 Şubat'ın kudretli generalleriyle medyasının, silahlı ve silahsız kuvvetlerinin gericilik tehdidi için söylediklerini, CHP ve İmamoğlu için söylüyorlar.
Kadere bakın... Milli Görüş siyaseti dün irtica olarak tanımlanıp neyle suçlanıyorduysa bugün de CHP benzeriyle suçlanıyor.
Yerli ve milli olmadığı, dış güçlerin maşalığını yaptığı, dış düşmandan daha tehlikeli hâle geldiği, iç tehdit olarak dış düşmanın önüne geçtiği, birinci tehdit olduğu suçlamalarına dün maruz kalanlar, bugün rakiplerini aynı suçlamalarla karalıyor.
İmamoğlu'ndan bir numaralı iç tehdit gibi bahsediyorlar. Sanki gizli anayasada iç tehdit tanımı güncellenirken oraya ismen İmamoğlu yazılmış.
DEM, dış tehdidin arttığı bir zamanda iç cepheyi güçlendirmek adına tehdit tanımından çıkarıldı. Çok da iyi oldu. Artık Öcalan'la birlikte yerli ve milli muamelesi görüyorlar. Öcalan'a siyaset alanı açılırken DEM'i kapatmayacak Anayasa Mahkemesinin kapatılması istenmiyor...
Fakat Öcalan'la DEM'in çıkarıldığı yere İmamoğlu'yla CHP'nin konmasına ne demeli! Artık İmamoğlu'na siyaset yasağı, CHP'ye kapatma istenir oldu. Devletin milli güvenliğine değil de iktidarın devamına tehdit görüldüklerinden olmasın!
E hani içeride tehdit ve düşman aranmazdı?














