AK Parti, belediyelerin yetkilerini yeniden düzenleme peşinde. Belediyelere neyi fazla buluyorlar, oradan başlayalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediyelerin fazla olmaya başladığı alanları sayarken imarla kalmadı. Kültür sanat etkinliklerinden sosyal destekler ve sportif faaliyetlere kadar "pek çok alanda patlak veren yolsuzluk, usulsüzlük, israf, kayırma, yasadışı oluşumlara kaynak aktarma şikayetlerinin giderek çoğaldığını" gerekçe gösterdi.
Gerçi Erdoğan, parti odaklı yaklaşmadıklarını özellikle vurguladı. Yozlaşma, ayrımsız tüm belediyelerde göze batmaya başlamış.
Fakat yolsuzluk iddialarına verdiği örnekler, CHP'li İstanbul ve Ankara belediyelerindendi.
Peki bu ne zaman sorun olmaya başladı?
Öyle anlaşılıyor ki belediyelere fazla yetki verildiği, 2019'dan sonra İstanbul ve Ankara'yı CHP alınca fark edilir olmuş. AK Parti'deyken değil.
Zaten Erdoğan da iktidarlarının ilk iki döneminde belediyelere aktardıkları yetkiler iyiye kullanılırken sonradan kötüye kullanılmaya başladığını belirtiyor.
Bunu ayrıca nereden anlıyoruz?
2019'dan bu yana imar başta, büyükşehir belediyesi yetkilerine atılan tırpanlardan.
Daha 2020'de şunu sorar olmuştuk:
Kim derdi ki merkezde toplanan fazla yetkileri yerele dağıtma, yerinden yönetimi güçlendirme vaadiyle iktidara gelen AK Parti, belediyelerin kimi yetkilerini de geri alacak, daha fazlasını merkezde toplayacak?
Öyle ya... Kamu yönetimi reformu, AK Parti’nin ilk bakanlar kurulunun iki ana gündem maddesinden biriydi.
Merkezde aşırı toplanan yetkileri yerele dağıtacaklardı. Şimdi yerelde kalan dişe dokunur ne yetki varsa onları da merkezin tekelinde toplamaya uğraşıyorlar.
Çünkü yerel yönetimleri güçlendirmeyi vaat edenler, belediyeleri el değiştirince yerel yönetimlerin aşırı güçlendiğini düşünmekten kendini alamıyor.
Bu arada PKK'nın fesih kararı gerçekleşirse belediyelerdeki kayyum uygulamaları da yeniden istisna olacakmış, Cumhurbaşkanı söyledi.
Yalnız şöyle bir açmaz çıkıyor ortaya:
Seçilmiş belediye başkanlarının kimi yetkileri, atanmış kaymakam ve valilere devredilecekse kayyum uygulaması istisna haline mi gelir, kalıcılaşmış olmaz mı?
CHP lideri Özgür Özel, yerel yönetimleri güçlendirmek ve vesayet altına almamak kaydıyla iktidarın teklifine açık.
Özel'in dediği gibi çıksın, iktidarın teklifini yanlış anlayan biz olalım.
ÖZGÜR ÖZEL'E SALDIRI NE OLDU?
Evlat katili Selçuk Tengioğlu, Sırrı Süreyya Önder'in AKM'deki cenaze töreni çıkışında CHP liderine saldırmıştı.
Saldırgan iki gün sonra tutuklandı, kişiyi kamu görevi nedeniyle yaralamaktan.
Soruşturmadan son haber buydu, bir daha da haber alınamadı.
Oysa saldırganın evlat katlinden cezaevinde yattığı, koğuş arkadaşlarının İmamoğlu'na suikast düzenleyeceğini İBB'ye ihbar ettiği, polisin iddiayı araştırıp dayanaksız bulduğu, birkaç yıl önceki bir sokak röportajında koğuş arkadaşları ve derin devlet ilişkilerinden bahsettiği, olay günü de Özgür Özel'in çıkacağı kapıya pusu attığı ortaya çıkmıştı.
Yani saldırının arkası karanlık ve planlı görünüyordu, öyle Cumhurbaşkanı'na karşı izlediği siyasete kızdığı için Özel'i tesadüfen karşısında görünce dengesini kaybetmiş de kendiliğinden saldırmış değildi.
Özel de kendilerine 'İmamoğlu'nu cezaevinde unut, meydanlardan çekil' mesaji verildiğini ama sinmeyeceklerini söylemişti. Saldırının gittiği yere kadar uzanmasını ve ardının aydınlatılmasını talep ediyordu.
Soruşturma derinleştirildi mi, bilmiyoruz.
Uğradığı saldırıyı kendi tezgahlamakla bile suçlanan CHP, aydınlatılması için bastırırken... CHP'yi kendi kendine saldırtmış gibi gösterenler hiç sormuyor ne olduğunu.
Yok mu garip bir terslik?
