Uzaya her yollanan dönemiyor
Yerden ne kadar yükseldiğiniz önemli.
İktidara gönderilenler, orada kalmak gibi dönmenin de bir formülünü bulabiliyor.
Ama bulutların üstüne çıkanlar için geçerli değil bu. Yerle irtibatı kesilenin dönüşü yok.
Yahya Kemal, “Sessiz Gemi” yolcularının ardından yaktığı ağıtta acı gerçeği fısıldamıştı:
“Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler/Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler”.
Ne ki bu şiirin sonundaki teselli, dönemeyen uzay yolcuları için geçerli olamıyor. Filmlerden biliyoruz, memnuniyetten kalmıyorlar, onların akıbeti daha acı.
“Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden/Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden” dizeleri, yol gözleyenleri avutamıyor.
Sinyal uzun süre alınamadığında, uzayın sonsuzluğunda sıkışıyorlar.
Gök adasından yer küreye haberleri şöyle düşüyor:
“2004 yılında Mars’a inen Opportunity uzay aracından sekiz aydır haber alınamıyor. NASA, kısa bir süre daha hiçbir sinyal alamazsa aracı ‘ölü’ ilan edecek.”
Neyse ki yolcusuz bir uzay aracı.
Peki sinyal bir kez kesildi mi, bir daha haber alınamayacak mı demek, hayır:
“NASA, bataryalarını şarj edemeyen Opportunity’nin düşük güç moduna yani kış uykusuna geçtiğini düşünüyor.”
Sonrasında ise zaman zaman uykusundan uyanıp kontrol ediyor ve bataryaları hala şarj olmamışsa tekrar uyku moduna dönüyor.”
Tabii beklemenin bir süresi var. Binden fazla sinyal denemesinden sonra, Ağustos 2018’de umutlar tükenmişti.
Giden, artık hapsolduğu boşlukta kaderiyle baş başadır. Ne arayan ne soran...
1970’de Apollo 13, oksijen tankı kazaya uğrayınca Ay’a inemedi ama dünyaya geri dönebildi.
Çünkü kumanda merkeziyle irtibatı kaybetmediler.
Astronot Jack Swigert “Houston, bir sorunumuz var” dediğinde, karşıdan sesini duyan olmasa yine sağ salim dönebilirler miydi?
Z kuşağı, aynı isimle çekilen 1995 yapımı filmi bilmese bile yukarıdaki repliği bilecektir.
Kurulan o diyalog, hayat kurtardı. Dünyaları versen, yerde bekleyenlerini daha mutlu edemezdin.
Uzay seferi görevlerinde en kötüsü, gök küresindekilerle yer küresindekiler arasındaki bağlantının kopmasıdır.
Sinyal alış verişi önemli; durması sonun başlangıcı demek.
Geçenlerde evanjelik vaiz Jesse Duplantis, kiliselere yeterince para bağışı yapılmadığı için İsa Peygamber’in dünyaya geri dönmediğini öne sürdü.
Duplantis’in iddiası şu:
“Eğer insanlar yeterince bağış yaparsa Tanrı, İsa’ya ‘dünyaya geri dön’ diyecek. Tanrı, bizim İsa’yı görmeyi ne kadar istediğimizi bilmeli. Bana ‘senin jetin var’ diyorlar. Evet. Bağış yaparsanız öbür dünyada sizin de olur...”
Kiliseye yeterince bağış yapılmasının dönüş yolunu açıp açmayacağı, inanç meselesi. Gayp aleminin sırlarına girer.
Fakat bu tür metafizik beklentileri, dünyevi siyasetin alanına taşıyanlar da çıkıyor.
Brezilya’nın aşırı sağcı Devlet Başkanı Bolsonaro, “Kendisini ancak tanrının iktidardan indirebileceğini’ söyledi.
Seçimler gelecek sene. Ve anketlere göre, Bolsonaro’nun oyları geriliyor.
Bu söylemle kendisinden uzaklaşan seçmenin kalbini yeniden kazanabilir mi, meçhul.
Bolsonaro, evanjelist vaizlere seslendiği bir konuşmasında ise “önümde üç seçenek var: tutuklanmak, öldürülmek ya da zafer” demişti.
İlk ikisinden Tanrı korusun. Fakat kader seçenekleri arasında neden sandıkta kaybetmek yok?
Seçmenle irtibatı koparmış, umudu kesmiş, sinyali kaybetmiş olmalı.
İktidara seçmen çıkardı. Ama Bolsonaro yerinden çok memnun ki, indirmeye gelince Tanrı’nın takdirinden başka irade tanımıyor.
Tanrı’nın, bu takdirini seçmen desteği dışında nasıl göstereceğine dairse sağlıklı bir değerlendirmesi yok.
“İsa’yı geri getirme planına yardım için Tanrı’nın elini kıyamete zorlayan” evanjelik itikadına uygun düşebilir de... Demokrasiyle bir alakası görünmüyor.
Seçmen buna ne diyecek, şimdi tüm dünyada merak konusu, Houston dahil.
Öyleyse henüz bu dünyadayken dönüşü olmayan yola gittiğini sanan Bolsonaro’ya gelsin:
Müslüm Gürses’ten “Sessiz Gemi” ve Luke Combs’tan “Houston, We Got a Problem”.