Bize çok gelen şair!

Bilinçaltı, insanın bastırdığı, örttüğü şeyleri sakladığı en mahrem, en karanlık odası bence. Korkular, kaygılar, arzular ve hırslarla dolu bir gayya kuyusu. Oradaki fanteziler, kaygılar, arzular, zaman zaman dile veya kimi hareketlerimize vurur. Ayrıca bastırılmış duygu ya da düşünceler, ruhta her an patlamaya hazır bir bomba gibidir. Bu nedenle barajın kapılarını açıp, fazlalığı boşaltmak gerekiyor. Sanatın işlevlerinden biri de bu aslında: Bastırılmış duygu, düşünce ve hayalleri, birtakım formlar, imgeler, renler ve sesler aracılığıyla boşaltmak. Bu itibarla şiir, rüya gibi -ki şiir kelimelerle kurulan bir rüyadır- insanın bilinçaltını yansıtan en etkili edebi türlerden biridir ve bizi şairin bilinçaltına götürür.

Mehmet Can Doğan’ın “Ben Size Çok Geldim” (YKY, Şubat 2023) adlı şiir kitabını da böyle okudum; bilinçaltındaki bunaltının, umutsuzluğun örtük ve bungun bir biçimde dile vurması. Türkiye’nin son yılları âdeta bir ‘mal du siecle’ gibi; insanlar genelde depresif, neşesiz ve dil asabî!.. Bu ruh hâlinin giderek sanat eserlerine de yansıyacağını düşünüyorum. “Ben Size Çok Geldim”, belki de bu atmosferi yansıtan ilk örneklerden.

Eserdeki son şiirinden başlayayım, kitaba ad olan dizenin bulunduğu şiirden, “Lüzumsuz İlançlar”dan. Bunu ister ilâç, ister inanç, isterseniz ilenç diye de anlayabilirsiniz. “İlâç” kelimesiyle bilinçli olarak oynuyor Mehmet. Nitekim şiirin sonunda bu üç kelimeyi tekrarlıyor:

“ilâçlı sevginiz içimi kuruttu
inançlı sevginiz içimi kuruttu
böyle kuru bir ilenç benimki de.” (s.76)

Az ama başka şiirlerde de yapıyor bu kelime oyunlarını. “Hasa(r)t” demiş meselâ, hem hasar, hem hasat okunabiliyor, “Kinbilir”, kim bilir’den, “Zanzehir” panzehir’den türetme…

Kitapta dikkatimi ilkin umutsuzluk, yorgunluk, bıkkınlık duygusunun tüm şiirlere sindiği çekti. Daha başta esere ad olan “ben size çok geldim” dizesi büyük bir kahır ve küskünlük içeriyor. Ben-siz sarkacında kurgulanan şiirde ‘ben’ belli ki nazik, hassas ve ayrıksı biri, ama “densiz” ve “dengesiz” diyerek dışlanıyor da. Buna karşılık ‘siz’ diye seslenilen grup nobran, kibirli ve kırıcı. Şu dizelerde ben’in kirli zamana karşı büyük kahrı ve protestosu var:

“sizin olan sizde kalsın
ben size çok geldim
pencerelerinize kapınıza
elektrik düğmelerinize musluklarınıza
sizin olan her şeylerinize
aklınıza çok geldim aklınıza
onu da alır
daha uzak yerlere giderim.” (s.76)

Umutsuz bu ben! Meselâ “Çocuklarımız/ diye bir şiir yazacağım/ geleceğe inansam” (s.7) diyor, belli ki geleceğe inanmıyor. Bu ruh hâli yer yer evlere, eşyalara siniyor; “Aksi Seda”da terk edilmiş satılığa çıkarılmış bir ev, “Şimdi mazılarının ötesinden evin çitinde asılı/ SATILIK yazılı bezde/ sönmüş ışıklar bitişiğimdeki evde/ boşluğa söylüyorum ben de” (s.28) diye tasvir ediliyor. Mekân, “Hasa(r)t” şiirinde de görüleceği gibi “patlamış ampulü”, “üflenmiş gaz lâmbası”, “yorgun askıları”, “rafları ezen hatıraları” ve karanlığa gömülmüş hâliyle bir psikolojiyi; yorgunluğu, bıkkınlığı ve umutsuzluğu yansıtıyor. Sebebi açıklanamayan bir baskı ve kapatılmışlık duygusu içinde özne. Bundan dolayı şiirlerin çoğu birer iç çığlık ve sızlanma âdeta. Kimi kez sesini biraz yükseltip “ne olur biraz daha aydınlık” (s.26) dese ya da “Rüya” şiirindeki gibi “içeriden sessizce kilitlenen kapılar/ ve/ düşen anahtar/ beni dışarı çıkar”, “beni burdan çıkar”, “yıkıldıkça yükselen duvar/ beni burdan çıkar” (s.32-35) diye haykırsa da, genelde sessiz bir sitem onunki… Ama haklı şair, “bir kez yaralanınca, dirimden çok/ ölüme yakın duruyor insan” (s.30)!

Çocukluk, genelde masum sığınağıdır ömrümüzün. “Kurtsama”yı okurken “Gecenin bir yerinde” ben de yakalandım bulanık sulara...

Behçet Necatigil’e özgü bir ‘sessiz şiir’ Can Doğan’ınki, kesik kesik, kırgın ve sitemkâr...

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum