Kurgusal karakter yazarına mı tâbi?

Her insanın kendine özgü şartları ve kendi iç mantığı vardır. Hareketleri ve seçimlerinde ana etken bu şartlar ve iç mantıktır.

Dolayısıyla roman karakteri de olsa, hareketlerinin ve seçimlerinin içinde bulunduğu şartlara, psikolojik ve sosyal durumuna -buna nedensellik diyelim- uygun olması gerekir. Çünkü ancak böyle sahih ve kendi olabilir. Aksi takdirde, meselâ hiç nedensellik gözetmeden yazarının buyruklarıyla âdeta bir robot gibi hareket eder ve onun düşüncelerinin sözcülüğünü yaparsa iradesi olmayan bir kukla pozisyonuna düşer. Nitekim Unamuno’nun “Sis” (Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 2020) adlı romanında kurgusal karakter Augusto, kendi iradesini hiçe sayan yazarına; “kuramsal yaratıkların bile kendi iç mantıkları vardır.” (s. 201) derken bu ilkenin altını çizer ve yazarının kendisine verdiği bir kişiliği olduğu için bağımsız biçimde hareket etmesi gerektiğini savunur. Dolayısıyla yazarın istediği değil, karakterin gerektirdiği ve iradesi önemlidir. Hatta daha da ileri gidelim, Augusto’nun dediği gibi; “romanın kurgusal yaratığı, sanat yasalarına göre hiçbir okurun beklemediği bir şeyi yapamaz.” (s. 201). Peki okurun beklediği nedir? Karakterin kendi iç mantığına uyması!..

Karakter yaratımında bir başka konu, karakterin mi yazara, yazarın mı karaktere tâbi olacağıdır. İlk bakışta mantık, karakteri yaratan yazar olduğuna göre elbette karakter yazara tâbi olmalıdır demeye hevesli. Oysa tam tersine, yazarın karakterine tâbi olması, romanını yazma sürecinde kendini olabildiğince unutarak/ silerek karakterlerinin kılığına girmesi gerekiyor. Buna yazarın karakteriyle özdeşleşmesi diyebiliriz. Ama zordur bu! Yazar bir yandan kendini silecek, diğer yandan zihninde canlandırdığı karakter olacak! Tıpkı bir oyuncunun tiyatro sahnesinde canlandırdığı karaktere bürünmesi gibi… Tam da burada “Sis”in kahramanı Augusto’nun sözlerine kulak verelim. Şöyle diyor:

“İnsanın kendi kendisini tanımasından daha da zor olan, bir roman yazarının (…) kurguladığı ya da kurguladığını sandığı kişilerini tanımasıdır.” (s. 202)

Eğer yazar, kurguladığı kişiyi iyi tanıyamazsa, onu kendi iç mantığına göre ve inandırıcı biçimde canlandıramaz. Ve iyi bir okur, roman kişisindeki bu zaafı ve yapaylığı hemen fark eder.

Bunlara itiraz etmek mümkün değil! Lakin Unamuno, iplerin kendi elinde olduğunu iddia ederek, kahramanı Augusto’nun intiharına izin vermiyor. Oysa şartlar onu intiharın eşiğine getirmiştir. Ancak Augusto, yazarına rağmen o gece yatmadan önce aşırı şekilde yemek yer ve âdeta kendini öldürür. Öte yanda yazar, karakterini öldürdüğüne pişmandır. Onu diriltmeyi dahi aklından geçirir. Yapabilir mi? Hayır! Ama o bir yazar, kahramanı da kurgu değil mi? İstediğini yapar! Hayır, bir yazarın karakter yaratması kolaydır da yarattığını öldürdükten sonra diriltmesi mümkün değildir! Donkişot’u bir daha diriltmek mümkün mü?

Ve şimdi geliyoruz asıl meseleye! Ey karakterini zihninde yaratan ve istediği şekilde hareket ettirebileceğini iddia eden sevgili yazar! Sen de Yaradan tarafından, sırf zihnindeki roman dünyalarını ve karakterleri kurgulamak için bir bahane, bir vesile ve son kertede bunları muhayyilende canlandırmak için yaratılmış bir kurgusal varlık olmayasın!.. Dünya bir roman, sen de bir karaktersin bence. Sonuçta küllî iradeyle Tanrı’ya tâbisin, ama cüzî iradeyle bir şahsiyetsin. Zihninde yarattığın roman karakteri de öyle, onun da cüzî iradesi var! Nasıl sen bir kukla değilsen, o da değil!

Son olarak şunu da ekleyeyim. Sevgili yazar dostum, bizatihi yaşadığın için hatırlanmayacaksın, senin varlığının ve yaşadığının ispatı, zihninde yarattığın öyküler. Sen yoksan onlar da yok! Peki onlar yoksa sen var mısın?

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum