Modern edebiyat Tanrı’dan, seleften kopuştur!..

Modern şiir, huzursuzluktan beslenir, gıdası huzursuzluktur. Daima Godot’yu bekler! Bekleyiş de bir huzursuzluk değil midir? Modern insan, modern şair, Yunus’un “Baksam seni görür gözüm söyler isem sensin sözüm” mısraının aksine dünyada, yaratılmışta Tanrı’yı görmez; daha doğrusu dünyaya bunun için bakmaz! Gördüğü kalabalıklardır, nesnelerdir, çoksesliliktir, gürültüdür, sürekli bir çatışma; sufi şiirin diliyle söylersek bir ‘kesret hâli’!.. Huzursuzluğun bir nedeni de budur zaten. Turgut Uyar’ın tespiti doğru; biraz değiştirerek söylersek, modern şiir ‘çıkmazda’dır, onu besleyen bu çıkmazdır; çünkü insan çıkmazdadır! 

Sufi şair, dingin, onun içkanamaları yok!.. Korkuları var tabii; ama modern insanın korkuları değil bunlar! Meselâ Yunus’ta korku yok mu? Var! Ama bu, günah korkusudur; Tanrı’nın huzuruna günahla varma, ayıbının yüzüne vurulma korkusu ve hicap! 

Ey yâranlar ey kardaşlar korkarım ben ölem diye 

Öldüğümü kayırmazam etdiğimi bulam diye 

Bir gün görünür gözüme aybım vurulur yüzüme 

Endişeden del’olmuşam n’idem ben ne kılam diye” 

Dünya absürttür modern edebiyatta! Yaşamak, Tanrı’nın insana dayattığı bir buyruktur, bu buyruk, yani kaderdir insanı huzursuz eden. Sartre’da veya Beckett’de bunu görürsünüz!.. Onun için roman kahramanları genelde intihara meyillidir… Yaratılanın Yaratan’la bağları -belki buna tâbiiyyet veya selef-halef ilişkisi denebilir- kopmuş, modern şair daimonikleşmiş/şeytanlaşmış, tabiri caizse halef olmayı reddetmiştir. Kanaatimce modern edebiyat böyle bir ‘sapma’ ile başlar… Tanpınar’ın deyişiyle saatler artık Allah’a ibadete ayarlı değil!.. 

Oysa sufi şiirde şair, Tanrı’nın yeryüzündeki ‘dil’idir, şiir zaten bu halefliğin gereğidir; “Miskin Yunus bu sözü kendözinden eyitmez”. Nitekim “Cümle sana söyler sözün sensin söz söyleden bana”, “Ey sözlerin aslın bilen gel de bu söz kandan gelir/ Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir”, “Söz karadan akdan değil yazıp okumakdan değil/ Bu yürüyen halkdan değil Hâlik âvâzından gelir” vb. mısralarında bu şiirin asıl sahibinin Tanrı olduğunu söyleyerek, şairin dilini Selef’e, sahibine tâbi kılar, buna inanır… 

Lâkin modern şair, Selef’ten kopmuştur, kelamın sahibini yitirmiştir, huzursuzluğu bundandır. Çünkü Yunus’un tabiri ile kendözini Selef’in yerine ikame etmek ister. Sufi şairse tam aksine “İlâhî bir aşk ver bana ben benliğim bilmeyeyim/ Yavu kılayım ben beni isteyüben bulmayayım” diyerek ben’ini silmeye çalışır. Freud, kendözin bulmayı bir çatışmalar dizgesiyle açıklamaya çalışmış, modern şair de onun peşinden koşmuştur. Heyhat!.. Yunus’ta da ‘kendözi’ni, kendini bulmak önemli!.. Lâkin ‘kendözin bulmak/ bilmek’ onu yine Tanrı’ya, Birlik’e götürüür. Sufi şiirde kendiözi, Vahdet’in bir parçasıdır, kendiözin bilmek/ idrâkü’l-zât, ayrukluğunu idrak etmek, kalabalıklar (kesret) içinde ‘ferd’i (Vahdet’i), dolayısıyla hem kendi içinde kendini hem de Bütün’ü, küll’ü ; Varlığın diğer parçalarını kavramaktır!.. Oysa modern şair, kendözinin Tanrı’dan özerk bir varlık olduğunu düşünür veya tanrısız bir özdür bu! 

Sufi şiir, Varlık’la konuşmanın imkanlarını arar, muhatabı Varlık’tır. Kendisini Varlık’ın bir uzantısı olarak görür, neticede kendi olarak Selef’e tâbidir. Modern şiir, Selef’le bağlarını koparmak ister, O’nun varlığından rahatsız olur, O’nu kendi olmaya bir engel görür. Sufi şair, Varlık’la kaim olduğuna inanır, amacı modern şairin aksine O’ndan kopmak değil, şiiriyle O’na eklenmektir. Dolayısıyla modern edebiyatta şiir, bir kopuş/ isyan, bir sapma iken, sufi şiirde bir bağlanma, süreklilik vasıtasıdır!.. 

Şimdilik burada kalalım… 

Yunus’un dediği gibi “Çok söz hayvan yüküdür az söz erin görküdür” 

YORUMLAR (43)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
43 Yorum