Yazarına başkaldıran karakter!
Tüm sanatlar kurgusaldır. Eserdeki dünya, sanatkârın zihninde yaratılır ve sonunda yine zihninde öldürülür.
Bir Tanrı’dır âdeta sanatkâr. İyi ama yaratan da öldüren de benim deyip, karakterine karşı keyfî davranabilir, ondan kendisine kayıtsız şartsız tâbi olmasını isteyebilir, ona istediğini yaptırabilir, istediğini söyletebilir mi? Yaratılanın iradesi, kendi tavrını ve sonunu belirleme hakkı yok mu? Sonra yaptıklarından kim sorumlu? Yazar mı, yarattığı karakter mi? Son kertede yaratılan, bir imge mi sadece, yok mu gerçekte?
Miguel de Unamuno, “Sis”in XXXI-XXXIII. bölümlerinde tam da bu konuları tartışır. Romanın başkahramanı Augusto, XXXI. bölümde yıkılmış bir hâlde intihara karar verdiğinde Unamuno’yu ziyarete gider. Burada yazarla karakteri arasında sanatsal yaratımı, gerçekliği, yazarla kurgusal karakteri arasındaki tâbiiyyet ilişkisini, karakterin veya yazarın özgürlüğünün sınırlarını, hatta varoluşu, iradeyi, yazgıyı konu edinen enfes bir diyalog geçer.
Augusto, yazara başından geçenleri anlatmaya başlayınca, Unamuno ona her şeyi bildiğini söyler. Karakter afallamıştır. Ama doğrudur, yazarlar karakterleri hakkında her şeye vakıftır.
Augusto, intihar etmeyi düşünmektedir. Yazar, hayır der; “İstesen de intihar edemezsin!” (s. 198). Yaratıcıdır çünkü; karakterinin yazgısını ancak kendisi belirleyebilir. Böylece kurgusal karakterle yazar arasında, karakterin varlığı, iradesi, yazgısı ve özgürlüğü konusunda bir tartışma başlar. Augusto, bir insan yaşıyorsa, intiharına da kendi karar verebilir, der. Ama asıl sorun da budur zaten! Roman karakteri yaşayan bir varlık mıdır? Yazara göre değil! Peki ölü müdür? Unamuno’ya göre ne ölüdür ne diri. Augusto, var olmadığına inanamaz, yazarına başkaldırır.
Unamuno, durumu açıklar, der ki; “Yalnızca kurgusal bir yaratık olarak varsın, sen yalnızca benim fantezimin bir ürünüsün…” (s. 199). Zavallı Augusto, zavallı yazgısı ve iradesi elinde olmayan Augusto, bir daha kırıldın işte. Çünkü yoksun! Daha doğrusu ne varsın ne yoksun. İntiharına bile karar veremeyen bir hayalsin sen! Yoksan, onca öykü kimindi?..
Ama hayır! Kurgusal karakter, kabul etmez bunu. Yazarının, kendi öyküsünün ortaya çıkması için bir vesile ve kendisinin ondan daha gerçek ve etkili olduğunu söyler. Çünkü bir yerde Unamuno Donkişot ile Sancho’nun, yazar Cervantes’ten daha gerçek olduğunu ileri sürmüştür. Hermann Hesse’nin “Doğu Yolculuğu”nda (Can Yay., 2019) da rastlamıştım aynı düşünceye. Şöyle diyordu; sanatçıların “yarattıkları kişiler, yaratıcılarından istisnasız daha canlı, daha güzel, daha neşeli, denebilir ki daha doğru, daha gerçekti.” (s. 29). Bence de böyledir; yazarlar, çocuklarını doğurup, onlara sütlerini ve güzelliklerini verdikten sonra sahneden çekilen annelere benzerler, yarattıkları karakterler, gerçeklik ve etki bakımından onların önüne geçer.
Sonuçta Unamuno karakterinin intiharına karşı çıkar, onu normal şartlarda öldüreceğini söyler. Zavallı Augusto ne yapabilir ki yaratıcısının emrine uymaktan başka! Asıl sorun da buradadır işte! Karakter, yazarın hayalinde yaratılsa bile iradesiz, edilgen bir varlık mıdır? Yazarına boyun eğmek zorunda mıdır? Şartlar, onu intiharın eşiğine sürüklediğinde, yazar gerçekliğe karşı gelmek ve bir kukla konumuna düşürmek pahasına karakterini ipten alabilir mi? Hâsılı yazar mı karakterine boyun eğer, karakter mi yazarına?
Bence yazar karakterine boyun eğer! Çünkü her ne kadar romandaki dünyayı o yaratsa da, bu süreçte kendi gerçek dünyasının değil, zihninde kurduğu dünyanın kurallarına uymak; Augusto’yu da bu dünyanın şartları ve mantığı doğrultusunda hareket ettirmek zorundadır. Aksi hâlde kurguladığı dünya sarsılır. Augusto, aslında yazarını, yarattığı dünyanın kurallarına uymaya davet ediyor.