Babacan ve Davutoğlu’nu bekleyenler
2020 yılı yaklaşıyor. Yeni yılda iç siyasette en önemli beklenti, şüphe yok ki, sahaya inecek yeni oyuncular. Bu oyuncuların ilk performansları ve ilk siyasi etkileri.
Haberleri hep birlikte takip ediyoruz. Ahmet Davutoğlu kurucular kurulunu belirledi, kurul ilk buluşmasını yaptı, program ve tüzüğü de anlaşıldığı kadar hazır. Ali Babacan takvim olarak biraz daha geriden geliyor. Kurucular kurulu konusunda muhtemelen Aralık ayının ortasından itibaren harekete geçecek, diğer çalışmaları ise hâlâ sürüyor. Sahaya çıkması 2020’nin ilk haftalarını bulabilir gibi duruyor. Davutoğlu’nun siyasi ilke ve program çalışmaları kendisi ve eski çalışma ekibi tarafından yürütülürken, Babacan’ınkiler konularının uzmanlarıyla yürütülen istişare toplantıları şeklinde seyrediyor. Bu toplantılar örneğin Kürt meselesinde Beşir Atalay, hukuk düzeni konusunda Sadullah Ergin gibi isimler tarafından koordine ediliyor.
İlkeler ve yeni siyasi partiler
İlke ve program itibariyle iki yeni siyasi parti arasında büyük bir fark olacağını sanmıyoruz. Her ikisinde de öne çıkacak iki husus bulunuyor.
İlk hususun, siyasal sistemin işleyişi ve toplum-devlet ilişkilerinde hukuk ilkelerine, demokrasiye, barışçı ve diyalogcu bir dış politikaya, açık ve şeffaf bir ekonomi yönetimine geri dönüş olması beklenir.
İkinci husus ise her iki siyasi partinin, 2000’li yılların değişimci dilinin ötesinde, kendilerini AK Parti’den ayrıştıracak, günün beklenti ve taleplerine uyarlayacak bir vizyonu ortaya koyma gayretleri olacaktır. Özellikle bu bakımdan çevre hassasiyeti, katılımcılık vurgusu, din-siyaset ilişkilerinde kimlikçi tavra mesafe, liyakat fikrini temel bir duruş haline getirme, öne çıkmaya aday ilkelerdir.
Ancak lafzi olarak bunlar yeterli olur mu?
Çok kolay değil.
Melodi meselesi
Yeni bir bakış, vizyon, heyecan etrafında siyasi seferberlik iddiası, her şeyden önce bir melodi meselesidir. Farklı kesim ve kişilerin kulaklarında kalacak, sevecekleri ve mırıldanacakları, hızlı bir şekilde kendilerine mal edecekleri bir melodi, ortak bir yere değer, bir hevesi, arzuyu, duyguyu canlandırır.
Bu tür melodi, gücünü bir miktar toplumdaki ortak lezzet, algı, beklentiden alır, buna şüphe yok. Ancak en etkili melodi, bunun ötesine geçendir, mevcut duygu ve arzuyu iyice kabartan, onu kendisine çeken, onu yönlendirendir.
Mart-Nisan yerel yönetim seçimlerinde, İmamoğlu’nun siyasi tarzının açığa çıkardığı, seferber ettiği, çatışma karşıtı, farklı değer sistemlerine değen, kültür savaşlarına itiraz eden, kişiyi merkez alan dalga, toplumun ruh haline, beklentisine bir örnekti. İmamoğlu’nun bu dalgayı kabartma konusunda performansı da öyle.
Davutoğlu ve Babacan gibi “taze” olmayan, toplumda yerleşik kanılarla algılanan siyasi aktörler için bu konuda daha fazla çaba ve inandırıcılık gerektiği ortadadır. Ayrıca, bundan böyle söz konusu olanın bir yerel yönetim yarışı değil, Türkiye çapında bir meydan okuma olduğunu buna eklersek, zorluk artacaktır.
Davutoğlu ve Babacan’ın bu zorlukları nasıl aşacaklarını, sahneye ne tür bir melodiyle çıkacaklarını, dolayısıyla başarı ihtimallerini zaman gösterecek.
Bir veri, iki güzergah
Babacan ve Davutoğlu’nun buna rağmen her koşulda siyaseti etkileyeceklerine kuşku yok. AK Parti’den alacakları 3-5 puanlık oy bile mevcut siyasi dengeleri etkileyecek, iktidar kompozisyonu için farklı ve yeni alternatifleri besleyecektir. Diğer bir ifadeyle yeni kurulacak bu siyasi partilerin ilk işlevi muhafazakar-merkez siyasetin AK Parti tekelindeki tek parçalı yapısını kırmak, bu alanı heterojen hale getirmek olacaktır. Bu, Türk siyasetinin varsa demokratik geleceği için elzem olan bir konudur. Çoğulculuğa, en azından çok parçalı bir sağ–muhafazakar alana (70’ler, 80’ler,90’lara) tarihsel bir geriye dönüşü ifade eder.
Ne var ki, Türk siyasetinin normalleşmesi için bu dönüş yeterli değil, sadece gerekli koşuldur.
Siyasi dengelerin nispi temsil üzerinden kurulduğu günlerde değiliz. Yeni siyasal düzenin belirleyici seçimleri başkanlık yarışıdır. Bu yarış sonuç olarak, bir çoğunluk oluşturma mücadelesine dayanmaktadır. Önce ikinci turda yarışacak iki ismin kim olacağı yarışı yaşanacak, ardından bu isimlerin arkasındaki ittifakların nasıl oluşacağı hayati bir önem taşıyacaktır.
O zaman temel soru, yeni iki siyasi parti için nasıl bir ittifak siyaseti öngördükleridir, bu konuda nasıl yol alacaklarıdır, bu onların, gücünü, yerini, iddiasını da belirleyecek bir unsurdur.
Diğer bir ifadeyle, yeni siyasi partilerin sahaya çıktıkları anda, iktidara gelince ne yapacaklarını söylemeleri kadar önemli olan konu, buna ulaşmak için nasıl ve kiminle/kimlerle bir yol tutturacakları hususunda verecekleri işaretlerdir.
Siyasi yakınlaşma adayları bellidir: CHP ve/veya İmamoğlu, İYİ Parti, HDP...
CHP bu siyasi aktörün hemen yaklaşabilecekleri bir siyasi parti değil.
Meral Akşener’in düştüğü dar alan tuzağından kurtulmak ve ittifak yapmak için yeni siyasi partileri heyecanla beklediği yaptığı açıklamalar ortada. Ancak İYİ Parti’nin Kürt siyaseti ve HDP konusunda dışlayıcı tavrı da ortada.
Buna karşın Türkiye’deki baskıcı siyasetin, buna ilişkin doğrulamaların nesnesi Kürt sorunu oluşturuyor, muhalif oy potensiyelinin yüzde 10’unu kontrol eden HDP ise bunun bedelini ağır şekilde ödeyen, karşı karşıya kaldıklarıyla simgeleyen bir siyasi parti.
Bu durumda Davutoğlu ve Babacan’ın iktidara geldikleri takdirde nasıl bir Kürt siyaseti izleyecekleri kadar önemli olan, ittifak siyasetinde nerede duracaklarıdır.
Örneğin HDP’yle ne tür ilişki kuracaklarıdır. HDP’yi merkeze çekme stratejilerinin olup olmayacağıdır. Örneğin Suriye, Suriye’deki Kürtler ve Kürt politikası konusunda aktif siyasi tutumlarıdır. Örneğin meydan okuyan bir dış politikaya nerede, ne kadar itiraz edecekleri, topluma buna hangi dille anlatacaklarıdır.
Melodinin ana nağmelerini önce bunlar oluşturacaktır.
Bu elbet, bu işin bir bölümü, diğer tarafında Tayyip Erdoğan’la nasıl karşılaşacakları, onun yeni Türkiye tanımı karşısına nasıl bir Türkiye tanımı çıkaracaklarıyla, sağın büyük Türkiye meselesiyle ilgilidir. İşin bu yönünü haftaya ele alacağız.