Bartın, basın ve devlet
Demokratik ülkelerde basının merceği devletin, hükümetin, siyasetin üzerinde olur. Basın, denetim ve bilgilendirme işlevini özellikle bu çerçevede yapar. Basın özgürlüğünün anlamı da burada yatar. Bir anlamda, kamu imkanlarını, kamu kaynaklarını kullanan organ ve kurumların, sorumlu yetkililerin etik ve toplumsal denetimini ifade eder basın özgürlüğü…
Peki, tersi olursa, bir ülkede devlet basını denetlerse o ülkedeki rejimi nasıl adlandırmak gerekir. Böyle bir düzene demokrasi denemeyeceği açık… Nasıl isimlendirileceği ise size kalmış…
Ağustos ayı başında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, bünyesinde yeni birim kurdu. Adı, Dezenformasyonla Mücadele Birimi. Bu birimin tam olarak ne yaptığını yayınladığı bir bültenle anladık.
Birim, basını denetliyor, hangi haberin dezenformasyon olduğu tespit ediyor (!)
Nitekim, 9-16 Ekim tarihli “Dezenformasyon Bülteni’nde, ilgili birimin Bartın’da yaşanan maden faciasıyla ilgili haberleri denetlediği, bunların önemli bir kısmını dezenformasyon olarak nitelediği görülüyor. Sayıştay’ın Bartın Amasra’da 41 madencinin yaşamının yitirdiği madenle ilgili uyarılarının yerine getirildiğini, mevzuatın gerektirdiğinden daha fazla tedbir alındığı belirtiliyor.
Şöyle diyor bülten:
“Bartın’da, Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’nde meydana gelen kazaya ilişkin, ‘Sayıştay raporlarındaki uyarı ve öneriler dikkate alınmadı’ iddiası doğru değildir. Raporda ‘Solunabilir ve Patlayabilir Tozla Mücadele’ başlığı altında yer verilen bilgiler, çarpıtılarak dezenformasyona konu olmuştur.
Bazı basın yayın organlarında yer alan haberlerde, Sayıştay raporundaki genel bilgilendirmeler, ‘grizu patlaması riski tespit edildi’ şeklinde yorumlanmıştır. Madenlerde yönetmelik ve mevzuatların uygulanmasına yönelik veriler, tüm iddiaları çürütür niteliktedir.
Madenlerde, patlayabilir tozla mücadele çalışmalarına yön verebilmek için yer altındaki noktalardan düzenli olarak toz numunesi alınmaktadır. Sonuçların yüksek çıkması durumunda yıkama ve taş tozu serpme çalışması yapılmaktadır. Bu kapsamda; 2017’de 53 bin 988 ton üretime karşı 72 bin kilogram, 2018’de 46 bin 841 ton üretime karşı 63 bin kilogram, 2019’da 51 bin 763 ton üretime karşı 53 bin 500 kilogram taş tozu serpilmiştir. Ayrıca 25 adet su barajı kurulmuştur. Numunelerde kül oranı mevzuatta yüzde 65 görünmesine rağmen, yüzde 80 olarak gerçekleştirilmiştir.
Dolasıyla iddiaların aksine, söz konusu Sayıştay raporlarındaki öneriler dikkate alınmış, hatta mevzuatın gerektirdiğinden daha fazla tedbir alınmıştır.”
Felaketin üzerine gidip, sorumluları ortaya çıkmak yerine, savunmaya geçen, haberlerin yanıltmak niyetiyle yapıldığı söyleyen bir devlet birimi…
Bültende bir de, “haftanın yalan haberleri” başlığı taşıyan bir kısım var…
“Adalet Bakanlığı Çocuk İstismarı Verilerini Gizliyor”, ‘’Muhtarlar Nüfus Kaydında Yabancıları Usulsüz Kaydediyor’’ yalan ilan haberlerden ikisi…Aklıma yıllar önce Yüksekova’dan aldığım bir telefon geliyor. Vahap isminde biri, daha sonra Yüksekova Çetesi olarak adlandırılacak hadisiyle ilgili ilk bilgileri veriyordu, iddiaları köşe yazıma taşımıştım. Ama önce yayın yönetmenine gidip, bilgi vermiş, manşetlik bir iş olduğunu hatırlatmıştım. Ne var ki, o sınıf arkadaşı bakan Mehmet Ağar’ı aramayı tercih etmişti. Ağar olayı elbette yalanlamıştı.
Çete işi ise birkaç gün sonra patladı…
O zamanın enformel bağları, bugün dezenformasyon birimiyle formel hale geldi.
Bunlara bir de, yeni yasa eklendi.
Bir hükmüne göre, “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle” cezalandırılacak….
Kim karar verecek buna?
İletişim dairesi mi?
Tablonun adını siz koyun…