Devlette melezleşme
Siyasi iktidar basın dahil muhalefet aktörleri tarafından esasen bir eleştiri hedefi.
Hükümetlere yönelik eleştirel okumalar, uyarılar, çıkışlar demokrasi gereğidir ve son derece önemlidir.
Ama bir ülkede siyasi iktidarın hamlelerine sadece eleştirel gözlükle bakılır ve eleştiri biraz da yüzeysel olarak yapılırsa, bu hamlelerin kimi kritik yönleri göz ardı edilebilir.
Türkiye’de de dış politikada, toplumsal siyasette, kurum politikalarındaki bazı iktidar hamleleri de hızlı eleştiri çöplüğüne atılacak haller değildir. Tersine, ülke ve gelecek adına dikkate alınmayı gerektiriyorlar.
Yeni bir yapılanma veya mevcut yapılanmanın derinleşmesi istikametinde kalıcı durumlar üretip, anlamlar taşıyabiliyorlar
Bir süre önce, siyasi iktidarın seçim sonrası bu dikkatimi çeken adımlarına değinmiştim.
Tekrar ele almakta fayda var.
Bu adımlardan ilki, kısmi rasyonelleşme eğilimi olarak tanımlanabilir. Ekonomik politikalar bunun bir örneğidir. Diğer örnek, Batı ve Doğu arasında sarkaç hareketi etrafında tanımlanabilecek dengeci global güç siyasetinin rasyonel bir hatta oturmaya yüz tutması ve dünya genelinde artan oranda kabul ve karşılık bulmaya başlamasıdır. Bu istikamet, ülke bakımından kurucu bir nitelik taşımakta, doğal olarak bu çerçevede toplumun çıkarları ve geleceğini yakından ilgilendirmekte, ayrıca Kürt meselesinden bölge politikalarına kadar uzanan bir çizgide bir dizi anlam içermektedir. Velhasıl ciddiyetle ele alınmayı hakketmektedir.
İkinci adım ise, daha önceki yazımda söylediğim gibi, “cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin emekleme (veya darbe girişi sonrası yapılanma) döneminden çıkması, devlet kurumları karşısında alternatif siyasi yapı üretme evresinin bitmesi, siyasetin veya AK Parti siyasetinin devlet işleyişinde gerek personel gerek zihniyet bakımından ana kabuğunu oluşturmaya başlamasıdır...”
Dışişleri Bakanlığı’ndaki yeni aktör ve adımlar, Savunma Bakanlığı’nda geçiş döneminin bitmesi, İçişleri Bakanlığındaki yeni personel yapılanması, iktidarın kurumlara yönelik zihniyet değişimi vurgusu bu duruma yönelik sinyallerdir.
Bu çerçevede AK Parti’nin içinden yetişen ve siyaset yapımında önde olan aktörler-seçkinler devlet kadrolarında belli bir ağırlık kazanmaya başlamıştır. Hakan Fidan, İbrahim Kalın, MİT’ten Dışişlerine geçen Nuh Yılmaz örnek isimlerdir. Asker-muhafazakar ittifakının ürettiği askeri elit de bu tablonun dolaylı parçasıdır.
Buradaki en önemli husus, bu aktörlerin öne çıkış nedenlerinin sadece iktidarın içinden olmak veya iktidara yakınlıktan kaynaklanmaması, aynı zamanda dünden farklı olarak liyakatten ileri gelmesidir.
Bu durum, geleneksel cumhuriyet elitinden farklı, ancak onunla çatışma içinde olmayan yeni seçkin grubunun sistem içinde sirküle etmeye başladığını göstermektedir. Kimi devlet kurumlarının içindeki değişim tedrici ve sentez üzerine kurulu biçimde yol almakta, bir tür melezleşme eğilimi akla getirmektedir.. Velhasıl, AK Parti’nin geçen dönem verdiği sistemi ‘kurumlardan arındırma ve şahsileştirme” eğilimi, yeni bir kurumlaşma hamlesine dönüşmüş görünüyor.
Ülkeyi anlamak, hatta doğru eleştiri için dikkatle takip etmekte yarar var...