Helalleşme: Dün ve bugün…
Geçtiğimiz 20-25 yıl, sadece, AK Parti’nin bugünkü haliyle veya ülkeyi getirdiği şu aşamayla özetlenebilir mi?
2004-2010 yılları arasında örneğin, bir grup insan, ülkenin tarihi ve kendisiyle yüzleşme hamlesini başlatmış, toplum tüm kesimleriyle, katılanları ve karşı çıkanlarıyla bu iklimden etkilenmişti. 2007’de söz konusu yüzleşmenin öncüsü Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra, hafıza alıştırması hızlanmış, özür kampanyası 10 binlerce imzacıyı bir araya getirmiş, iş siyasete sirayet etmişti.
Sonra yaşananlar malum. Erdoğan’ın yüzleşmeye meydan okumaları, iç gerginliklerin had safhaya varması, darbe girişimi, otokratikleşme ülkede ön aldı. Milliyetçi özgüveni artan kimi muhafazakarların bellek alıştırması fikrine karşı duydukları kadim öfke ile Erdoğan karşıtı yeni beyaz muhalefetin yüzleşme dönemine yönelik yıllardır içinde tuttuğu tepki el ele verdi. Ve hafıza alıştırması döneminin üzeri yokmuşçasına, hiç olmamışçasına örtüldü. Taner Akçam ile Fikret Bila’nın karşılıklı yazılarının uğradığı muamele örnek olarak aklımda kalanlardandır.
Bu geçişin siyasi bir karşılığı ve anlamı elbette var. Bu anlam, yükselen yeni seslerin steril ve dünün ideolojisini ihya etme çabalarıyla ve bu çabanın işaret ettiği nitelikle ilgilidir.
Çapsızdır ve geçicidir.
Zira, (öncüleri Taner Akçam, daha sonra Halil Berktay gibi isimlerden oluşan) o 6-7 yılın toplumsal dip dalgası, bugünün siyasi eğilimlerinden çok daha belirleyicidir. Cin o günlerde bir kez şişeden çıkmış, yüzleşme dönemin toplumsal ve zihniyet girdileri toplumsal belleğin unsurları arasına katılmıştır.
Bana bu satırları yazdıran, Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çıkışı oldu.
CHP Başkanı önce bir tweet ile, o eski iklime referans verircesine, “ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var. Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır. Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım” diyor ardından, yaptığı bir konuşmada, ‘28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz, ikna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz. Roboski’yle helalleşeceğiz, hukuk başka, helalleşme başka. Devlet, insanlara tazminat ödeyecek ama bir taraftan da helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz’ın ailesiyle, Oğuz Arda Sel’in annesiyle, Ahmet Kaya’yla helalleşeceğiz” açıklamasını yapıyordu.
Sözcü, Cumhuriyet gibi gazeteler yukarıda belirttiğim nedenlerle doğal olarak sessiz kaldılar bu açıklamaya…
Ancak gelişme simgesel olarak önemlidir.
Bu bakımından üç noktanın altını çizmekte yarar var.
İlki bellek meselesinin demokrasi, adalet, vicdan, kimlik, velhasıl insan bakımından önemiyle ilgilidir.
İnsan kim olduğunu toplumda öğrenir. Toplumsallaşarak, toplumda hatırlayarak insan olur. Kültür ağıyla insan gibi yaşar. Oluşum bellek kanalıyladır. Ama aynı kanalla insan aynı zamanda sorgular, tashih eder ve değişir. Nietzsche şöyle der: “Belleğim bu bendim diyor. Gururum ise benim bu olmamam lazım der ve sertleşir. En nihayet belleğim ısrardan vazgeçer…” Velhasıl bellek yolu zordur, ama ahlaki kişiliğin kurucusudur. Istıraplıdır, ama sonunda rahatlatır.
İkinci nokta, CHP’yle ilişkindir.
Bu parti Kılıçdaroğlu’yla dönüşme işaretleri, resmi ideolojiye mesafe alma sinyalleri veriyor. CHP’nin bir süredir dünün kültür savaşlarından ve çatışma siyasetinden kopup, kuşatıcı ve merkeze oturan bir yola evrildiği açık. Kürt sorunu ve HDP çıkışı, tezkere tutumu ve helalleşme çağrısı, bunun kanıtlarıdır ve her biri yeni toplumsal melodi oluşumuna katkıda bulunabilecek siyasi adımlardır.
Üçüncü nokta Türk siyasetine gönderme yapar.
Cinin şişeden daha önce çıkmış olduğunu kanıtlarcasına, helalleşme çıkışı gündem oluşturdu. CHP’yi bu bakımdan iktidarın önüne geçirdi. Bu, kurucu siyasetin yoludur, kurucu siyaset ise başarının… Açık: CHP, muhalefet bloğunun amiral gemisi ve mevcut koşullarda bu çerçevede ciddi bir iktidar alternatifidir. Eleştirel bir siyaset yanında, kurucu bir siyasete doğru ilerlemesi, bunun ilkeyle, demokrasiyle, yüzleşmeyle, dönüşmeyle ilişki içinde olması herkes için önemlidir.
Bu konuda desteğimiz onunla…