Hepsi şu: “Gel gör ki başaramadık”
Öldürmek vahşettir. Bir insanın, bir grubun elinde rehin tuttuğu insanları öldürmesi katliamın en vahşidir.
PKK bunu yaptı.
Hem insanların, masum ve savunmasız insanların canını aldı. Hem Kürt meselesini şiddete, teröre, PKK’ya indirgeyen, siyaset karşıtlarına el verdi. Öfkeli bir milliyetçi tepki dalgasının siyaseti esir almasına yol açtı.
Ancak işin diğer bir boyutu da var.
Cinayetler, ordunun yaptığı bir operasyon sırasında işlendi. Bu operasyonun amacı rehine kurtarmaktı ve başarısızlıkla sonuçlandı.
Ölümlerde bu başarısızlığın payı yok mu?
Erdoğan şunları söylüyor:
“Bu kardeşlerimizin bir kısmı beş yıl, bir kısmı altı yıl bu teröristlerin ellerinde esirdi (…) En son bu operasyonların yapıldığı gece artık bu operasyonları yapmak suretiyle bu kardeşlerimizi kurtaralım istedik. Ve gerek Savunma Bakanım gerek Genelkurmay Başkanım gerek Millî İstihbarat, gerek polis, hep birlikte yapılan çalışmalar neticesinde adım atıldı. (…) Ama gel gör ki başaramadık.”
Bu açıklama madalyonun diğer yüzünü resmediyor.
Emekli bir general televizyonlarda, şunları ifade ediyordu:
“Böyle bir operasyonda rehineleri sağ kurtarma ihtimalii yüzde 20’yi geçmez….”
Peki, başka türlü kurtarılabilir miydi rehineler?
Elbette, kurtarılabilirdi.
Siyaset yoluyla, takasla, her ne gerekiyorsa onunla kurtarılabilirdi.
Risk almak bir karar, başarısızlık ödenmesi gereken bir bedeldir.
Tersten söyleyelim: Başarılsa iktidar için siyasi getirisi de yüksek olacak bir sonucu almak için, canlar riske atılmıştır.
Rehine kurtarma operasyonları sırasında, meydana gelen kitlesel rehine ölümleri, rehinelerin onları kaçıranlar tarafından infazı, hemen her zaman, hemen her yerde operasyonla ilgili soruları, sorumluluk tartışmalarını beraberinde getirir.
Siyasetin asli işi budur. Muhalefet sormalı, iktidar yanıt vermelidir.
PKK’nın yaptığı katliam bu yüzü maskelemesin...
Kadir Topbaş
Türk siyasetine, İstanbul’a hakkı, emeği geçmiş bir insanı kaybettik.
Kadir Topbaş, şahsen tanıyor olmamın ötesinde, son derece değerli bir insan, kimlikleri, siyasi partileri aşan, bir kulağı toplumda, türlü toplumsal hassasiyetlerde, önemli bir siyaset ve hizmet adamıydı.
Ülkede yaşam biçimi kutuplaşmasının, kültür savaşlarının, karşılıklı güvensizliğin dorukta olduğu günlerde, Beyoğlu Belediye Başkanlığı, ardından İstanbul Belediye Başkanlığı sırasında, tarzı, dili, katılımcı tutumuyla herkesin başkanı olmayı bildi.
İstanbul Belediye Başkanlığını arka arkaya kazanan ilk isim olmasını, AK Parti’nin gücünden çok onun bu özelliğine bağlamışımdır.
Bu dünyadan kırgın göçtü Topbaş.
Kırgınlığı Erdoğan’a karşıydı. Belediye meclisinde Erdoğan’ın talimatıyla AK Parti muhalefetiyle karşılaştı. Belediye Başkanlığından zorla, baskıyla istifa ettiriildi. Temsili demokrasiye ilk sekteyi, seçmenin bilerek, görerek, tercih ederek seçtiği bir kişiyi, “hayır ben seçtim” diyerek görevden dolaylı olarak almasıyla, böyle vurmuştu Erdoğan.
İstanbul, Topbaş’ı hizmetleri ve tarzıyla hatırlayacaktır.
Belediye binası, “Başımız sağolsun” ibareli büyük bir Kadir Topbaş posteri asan İmamoğlu yönetimini bunun ilk adımını atmıştır.
İmamoğlu’na da teşekkür etmek gerekir.
Beklentim, Tobbaş’ın adının anlamı bir yere, bir caddeye, binaya, metroya verilmesidir.