Her gün bir kriz başlangıcı…

Beceriksizlikler ve inatlarla büyüyen ekonomik kriz, en çarpıcı yanı, önlemsiz seyretmesi. Çarşıda, pazarda, otellerde, lokantalarda fiyatlar her ay değişiyor, artıyor. Fakirleşme had safhada bulunuyor. Ayrıcalıklı bir kesim dışında, hemen her aile gelir ve sınıf skalasında birkaç kademe aşağıya inmiş durumda. Yaşam alanları daraltıyor, küçültüyorlar. Kimisinin ise nasıl geçindiği Allah biliyor.

Siyasi iktidar bu durum karşısında alay edercesine açıklamalar yapıyor.

“Gelecek bahar güzel olacak kıvamında” beyanatlar, enflasyonu üç ay sonrası körüklemesi kaçınılmaz ücret artışları, tasarrufçuyu değersizleşen Türk lirasına bedelini Hazineden ödeyerek çekme hamleleri…

Aldığı her sözde tedbirle krizi derinleştiriyorlar.

Eldeki ya da borç buldukları dolarları satarak, döviz kurunu tutmaya çalışıyorlar. Cari açık, bütçe açığı dev boyutlarda. Cumhurbaşkanı faizlerle ilgili her konuşmasında dolar kurunun yükselmesine yol açıyor. Piyasa ilkeleriyle her inatlaşma anı, tüm ülkeye, artan ara mal, enerji, ithal ürün fiyatlarıyla, maliyet ya da arz enflasyonuyla geri dönüyor.

Türkiye çok kriz gördü, ancak kriz hemen ertesinde tespitlerle, önlemlerle kontrol altına alınmaya çalışıldı. Böylesini hiç görmedi, krize her gün bayram, her gün yeni kriz başlangıcı halinde…

Erdoğan iktidarı, kibir, inat, otoriterlikle Türkiye’ye bunu da tattırdı.

Bunun siyasi bedeli olmayacak mı?

Açıkçası krizin ilk evresinde, Aralık ve Ocak’taki büyük kur ve enflasyon zıplamasından sonra, siyasi iktidar öyle açıklamalar yaptı, krize öyle bir güvenlik elbisesi giydirdi ki, bırakın bedeli, durum her yönüyle yeni tersine bir girdi oldu Erdoğan için.

Batı ve Batı modelinin piyasa ekonomi ilkeleriyle, örneğin enflasyon-faizi ilişkisiyle ilgili önerilerinin Türkiye gibi ülkelerin büyümesini engellediğini söyledi. Neredeyse bunun için üretildiklerini ima etti. Sonra buna bayrak açtıkları ilan etti. Adı milli ekonomik mücadele koydu.

Bu yolla yüzde 30-35 arası seçmen kitlesini korudu, Erdoğan cumhurbaşkanlığı içir oy veririm diyenler yüzde 40-45’ten aşağı hiç düşmedi.

Velhasıl kriz, cumhur ve millet ittifakı dengesinde terazinin kefesini hafifçe iktidara cephesine eğmeye başladı.

Ne var ki, hayat akıyor, kriz durmuyor.

Ve bu garip milliyetçi ekonomik söylem de bugün anlam taşımaz hale geldi.

Milli alternatifler -onlar her neyse- işe yaramıyor.

Millet her geçen gün biraz daha fakirleşiyor.

Son döviz zıplaması, iktidarın döviz bulma ve satma imkanlarının daralması, bunu takip eden zam beklentisi ve zamlar ortada.

Siyasi bedel meselesine geri dönelim.

Ekonomik krizin sürekliliği bir an gelecek iktidarın belini bükecek, buna şüphe yok.

Erdoğan’ın, AK Parti’nin, böyle devam ederse, önümüzdeki aylarda oy kaybı hızlanacak…

Diğer bir ifadeyle “milli mücadele/fedakarlık/beka” söylemi karşısında “yaşamsal fayda/refah/rasyonellik” bu kez muhtemelen alan kazanacak.

Anketler bunu Erdoğan’a gösteriyordur veya gösterecektir…

Kamuoyuna yaptığı anketleri küçümseyen açıklamalarına kulak asmayın…

Peki ne yapabilir?

Sorun orada…

Hukuk, demokrasi, ekonomi alanlarında Erdoğan için tüm geri dönüş yolları kapalı. Durum onun pragmatizmini bile fersah fersah geride bırakıyor.

Geriye kalan tek şey, güvenlikçi-agresif iç ve dış politikasının dozunu arttırmak, krizler çıkarmak, krizlerden beslenmektir.

Yunan adalarıyla ilgili açıklamaları hiç hafife almamak gerek…

YORUMLAR (36)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
36 Yorum