Kampanya seçim kazandırır mı?
Son yirmi güne doğru ilerliyoruz. Kamuoyu araştırmaları henüz yeni şeyler söylemiyor: Yarış, at başı sürüyor, Kılıçdaroğlu önde götürüyor, ikinci ise tur muhtemel.
Buna karşın siyasi atmosfer açısından yeni şeyler var.
En önemli yenilik, algı dengesi, algı meselesi ya da psikolojik yarışla ilgili…
Kamuoyunun gözünde, Erdoğan, yıllar sonra, ilk kez, edilgin ve geriden gelen bir kaybetme adayı.
Son birkaç hafta, Kılıçdaroğlu’nu her anlamda öne çıkardı.
Nitekim bu istikamette iki gelişmeye tanıklık ettik.
Türlü krizler dindikten ve adaylar açıklandıktan sonra doğal olarak muhalif kesimde Kılıçdaroğlu’na yönelik tereddütler ve itirazlar azalmaya, hatta kaybolmaya başladı. Bu oranda da Kılıçdaroğlu’na destek arttı. Karma liste tartışmaları CHP ve ulusalcı kanatta kimi tartışmalara yol açıyor olsa, bu bakımdan kısa bir süre sonra aynı noktaya varılacaktır.
Diğer gelişme Kılıçdaroğlu’nun siyasi imajına ilişkin oldu. Uzun süredir, seçmen muhalif için seçimler Erdoğan’a ilgili bir referandum havası taşıyordu. “Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin, Erdoğan’ı kim yenebilecekse aday o olsun” bakışı çok yaygındı. Bugün ise Erdoğan’ı göndermek ile yeni dönem motivasyonları yan yana geldi ve bir ölçüde dengelendi. Seçmen, artık, Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı olarak tasavvur edebiliyor. Yeni yönetim, yeni iddialar, yeni siyaset parça parça olsa algılanabilir halde.
Bunun yanında Akşener ile Kılıçdaroğlu arasında ilginç bir rol ayrımı oluşmaya başladı.
Akşener ve İYİ Parti eleştirel siyaset üzerinden, Erdoğan’ın politik kişiliği ve siyasetini hedefleyerek yol alırken, Kılıçdaroğlu kurucu siyaset ve söyleme dair mesajlar veriyor.
Bunların, eleştirel siyaset yanına kurucu siyaset simgelerini eklenmesinin kayda değer bir anlamı var.
Zira Altılı Masa’nın yapısal siyaset boşluğunu ikame eden bir işlevleri var.
Altı Masa’nın en büyük sıkıntısı, hemen her zaman, ortak siyasi melodi eksikliği, ortak bir gelecek tasavvuru, heyecan dalgası üretebilecek program ötesi kurucu bir söylem yokluğu oldu. Bu, bir bakıma eşyanın tabiatından kaynaklanan bir eksiklikti. Farklı siyasi partilerin farklı tasavvurlarından, farklı hassasiyetlerinden yeni siyasi hikaye üretmek kolay değildi.
Kılıçdaroğlu siyasi sahnede bu boşluğu “yumuşak güç” imajıyla doldurmaya başladı. Kendi kişilik özellikleriyle siyasi önerileri iç içe sokan, uyumlu kılan bir söylemle yol aldıkça söz konusu boşluk, güven ve umut üreterek dolmaya yüz tutuyor, siyasi öneriler bu çerçevede anlam kazanıyor.
Bu uyumu sağlayan, “Kılıçdaroğlu’nun sahici, kişisel özelliklerini yansıtan, gülümseyen hali, pozitif güç yumuşak güç imajı” ile “kavgasız, umudu yeniden gündemine alan Türkiye söylemi” ve “somut-pratik siyasa önerileri”nin birlikteliği…
Kampanya süresince bunun ne denli derinleşeceği, öne çıkacağı önemli görünüyor.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a muktedirlik, maharet, umut ve güven ekseninde de üstünlük sağlarsa, seçmenin sandık başı davranışını ve kararsızları kendisine çekmesi kuvvetle muhtemeldir.
Kampanyanın son günleri önemli olacak…