Kim kazanacak: At başı yarış…
İki büyük yarışmacı var: Millet ve Cumhur ittifakları ile adayları Erdoğan ve Kılıçdaroğlu.
Seçim kampanyaları henüz tam başlamadı, taraflar peşrev faslında. Bu fasılda iki mekanizma çalıyor.
Herkes cephesini katkılarla tahkim etmeye, karşı cepheyi ise sarsamaya, yıpratmaya gayret ediyor.
Bu bakımdan son tablo ne?
Her iki tarafta da tahkimatla ilgili kimi kırılganlıklar ve boşluklar göze çarpıyor.
Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ın, tüm muhafazakar parçaları, otoriter devlet-milliyetçi siyaset-ahlaklı/disiplinli toplum şemsiyesi altında bir araya getirme çabası var.
AK Parti tarafından Cumhur ittifakına davet edilen Yeniden Refah Partisi’nin bağımsız hareket etme kararı, bu bakımdan geçen günlerde bir çatlak oluşturdu. Bu çatlak, dün Erbakan’ın fikir değiştirip Cumhur ittifakına katılmasıyla dolduruldu. Ama yaşanan gidiş geliş bile bir dizi soru ve tartışma yarattı; saf, kendiliğinden bir araya gelme söz konusu olmadı. İlk kırılganlık buydu.
İktidar cephesinin ikinci zayıf noktası, HÜDA-PAR tartışmalarıyla ortaya çıktı. HÜDA-PAR iki siyasi ağırlık merkezine sahip: “İnanç/ahlak ve Kürt meselesi”… Muhafazakarların alışık olmadıkları bu terkip, BBP ve MHP bakımından bir rahatsızlık kaynağı oluşturuyor. Rahatsızlığı BBP Genel Başkanı açık bir şekilde dile getirdi. Cumhur ittifakının milliyetçi gömleği, sağ cenahtan da olsa, Kürt hassasiyetini temsil eden bir siyasi söylemi doğal olarak dışlıyor.
Cumhur’da bir başka kırılganlık, AK Parti’yle ilgili cazibe azalışını ima eden kimi gelişmelerden kaynaklanıyor. Mehmet Şimşek’in, Erdoğan’ın davetini kabul etmemesi bu konuda tipik örnek oluşturuyordu. Bu ve benzer haller, muhafazakar kesimin kimi katmanlarında, iktidarın çekiciliğiyle, seçim kazanma gücüyle ilgili kimi sorular sorduruyor, hatta bir “kaçış havası” yaratıyor.
Millet İttifakı’nda da boşluklar itibariyle durum çok farklı değil.
Burada tartışma daha Cumhurbaşkanlığı seçimi etrafında oluyor.
İlk kırılganlık, geçen yazıda dile getirdiğim üzere Muharrem İnce’yle ilgili. İnce, son yapılan kimi araştırmalarda yüzde 10’luk bir oy potansiyeline sahip görünüyor. Siyaseti ve öneriyle öne çıkan bir kişi olmadığına göre, (geçici olması da muhtemel) bu yükselişi toplumsal-siyasal tepki hallerine bağlamak gerekiyor. Bu durumda karşımıza çıkan, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına tepkili memnuniyetsizler, genç seçmenin sistemik-tepkisel karşıtlığı, kimi Kemalist grupların siyasi dengelere yönelik itirazı oluyor. Bu merkezkaç eğilimlerin hepsi Kılıçdaroğlu saflarında boşluklar üretiyor.
Millet ittifakında ikinci bir çatlak noktası, CHP-HDP-İYİ Parti üçgeninde ve dengesinde yaşanıyor. Söz konusu olan, İYİ Parti ve HDP’nin Kılıçdaroğlu’na destek verecekleri hassas ve dolayımlı bir denge. Kılıçdaroğlu ve HDP, bu konuda son derece temkinli davrandılar. Meclis buluşmasını önceden ilan etmediler. HDP, aday göstermeyeceğini açıklarken “Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz” demedi. Görüşme sonrası yapılan açıklamalarda demokrasi vurgusunun ötesine geçen unsurlar yoktu. Buna rağmen İYİ Parti tarafı huzursuzlandı. Akşener, grup konuşmasında Nevruz üzerinden HDP’ye yüklendi. Ağıralioğlu ise HDP-CHP temasıyla ilgili olarak, açtı ağızını yumdu gözünü…
Cumhur ve Millet ittifaklarındaki bu görüntü, bu boşluklar ve zaaflar seçimi, seçime giden yolu nasıl etkiler?
Mevcut koşularda cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda bitmesi oldukça zor görünüyor.
Son yapılan araştırmalar ise, ikinci turla ilişkin Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nu 1-2 puan farkla başa baş gösteriyor. Karasız aday oranı ise hala 10’un üzerinde.
Sonuç olarak, bu koşullarda veya denge halinde, esas olan kararsızları çekmek, merkezkaç eğilimleri ikna edecek bir iklim oluşturmak, velhasıl güç” ve “kazanma” duygusunu vermek, “psikolojik üstünlüğü” sağlamak gibi görünüyor.
Bu bakımdan iki taraf içinde zayıf ve güçlü yanların, simgesel olarak ifade ettikleri ilk andaki oy getiri ve götürülerinden çok daha önemli görünüyor…
Boşluklara ve anlamlarına böyle bakmakta fayda var.