Koşuda muhalefet öne geçti…
Her tercih bir vazgeçiştir.
Isaiah Berlin’in sözüdür bu.
Söz, bütün siyasi tercihlerin somut ve kaçınılmaz bedelleri zorunlu kıldığını hatırlatır. Doğru karar dahil, her karar, diğer seçeneklerden ve onların getirilerinden vazgeçmeyi zorunlu kılar. Siyasetin gerçek dünyasında tüm kararlar kazanımları ve kayıpları aynı anda içerir. Doğrunun her yönüne hakim olan tek bir siyasi mantık yoktur...
Altılı Masa’nın geldiği nokta bana Isaiah Berlin’in bu yaklaşımını anımsattı.
Bir dostumun söylediği gibi, “Gelinen noktada muhalefetin kazanma şansı arttı. Ancak muhtemel bir değişimin daha demokratik olma şansı azaldı… Terazinin iki kefesi böyle… “
Akşener’in, muhalif kesimin tüm koz ve aktörlerini devreye sokan geri dönüş formülü, iktidar cephesini bu kez gerçek anlamda tedirgin etmiş olmalıdır.
Zira bütünleşmiş tablo, muhalif seçmenin gözünde muhalefetteki yarıkları kapatmış, “kim seçilmeli, kim seçilebilir” sorularını, ayrışmalarını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca İmamoğlu ve Yavaş’ın hükümet etme formülüne katılımı muhalif bedene “siyasi protein” zerk etmiştir.
Sonuç olarak, ortaya ilk kez muhalefet bakımından bir psikolojik üstünlük hali çıktığı söylenebilir. Güç ve kazanma mesajını içeren bu üstünlük, denk giden yarışı, etkileyebilecek önemli bir veridir.
Sonuçta bu formül ve yarattığı hava Erdoğan’ı yenebilir.
Bunlar işin artıları…
Buna karşılık bu yeni yapı, devletin de içinde olduğu resmi bir sistem tarifine yakın duruyor. Bir kere varılan mutabakatla bakanlıkların dağılımı düzeyinde bir CHP-İYİ Parti koalisyonunun varlığı teyit edilmiş oldu. İYİ Parti devlet politikalarına en yakın, bu bakımdan telkinlere en açık siyasi partidir. Kürt meselesinde bloke edici bir rol oynamakta, resmi politikaları temsil etmektedir. Siyasetsizliğini, ideolojik, çatışmacı, bloke etme ve alan genişletme merkezli tutumuyla ikame etmekte, siyasi enerjisini buradan almaktadır Velhasıl, İYİ Parti muhalif blokta sadece bir oy gücünü ve siyasi konfigürasyonun puuzle’ın önemli simgesel bir parçasını ifade etmiyor. Bundan çok daha fazlasıdır.
Diğer taraftan muhalif bloktaki yeni girdilerle oluşan tüm bu farklılıklar ve muhtemel denge ihtiyaçları, siyasi anlamda zenginleştirici bir rol oynamak yerine standartlaştırıcı bir işlev görecektir. Bu da resmi siyaset eksenine yakın bir durum üretecektir. Muhalif koalisyon seçimi kazandığı takdirde, Kürt sorununa bakış, özgürlüğe konulacak güvenlik kayıtları, siyasi aktörler arası alan genişletme kavgalarının üreteceği blokajların vasatı dayatması şaşırtıcı olmaz.
Şimdi öteki tercihe gelelim. Akşener geri dönmesiydi veya Kılıçdaroğlu bu dönüşe kapıları kapsaydı ne olurdu?
Muhalif blok, kağıt üzerinde ve ilk bakışta, oy gücü bakımdan zayıflardı, oy gücü olmasa bile psikolojik üstünlüğü elde tutması, bilişme-kazanma havasını oluşturması kolay olmazdı. Bunu sağlamak için farklı çaba ve emek gerekirdi.
Buna karşın muhalefet daha sivil değerlerle tahkim, sivil siyaset ihtimali artardı. Kimi engellerin kalktığı, daha saf bir özgürlükçü cephe ortaya çıkardı. HDP seçmeni bu cephenin parçası hisseder, muhalefete egemen siyasetsizliği ikame edecek bir gelecek tasavvuru belirirdi. Bu muhalif cephenin sesini çok yankı yapar hale getirebilirdi.
Artılar ve eksileriyle, muhtemel getiri ve götürüleriyle tercihler bunlardı.
Bugün bütün bunlar artık ayrıntıları ifade ediyor.
Esas olan otoriter-popülist Erdoğan iktidarının değişmesidir…
Bu bakımdan doğru yoldayız…