O ilk anın sonrası…

Çifte depremin büyüklüğü, oluş zamanı, yeryüzüne yakınlığı, iklim koşulları, yayılma alanı ortada. 1000 km hattında 13 milyon insan etkilendi.

Bu felaketin ilk anda insanı çaresiz bıraktığına şüphe yok.

Peki o ilk anın sonrası?

Afetzedelere el uzatacağınız, yardıma koşacağınız, bu en hızlı, etkin ve yetkin biçimde yapacağınız, takip eden o ilk anlar.

Bir deprem ülkesinde insan iki şey umar.

Bir. Depreme hazırlıklı olacak, ön önlemleri alacak, kentleri, binaları elden geçirecek, kaynaklarını buna hasredecek bir anlayışın varlığını…

İki. Deprem olduğu andan itibaren, afetzedelere el uzatacak, canları kurtaracak, barınmalarını, tedavilerini sağlayacak bir yaşam ve yardım organizasyonunu…

Bu ikisi de, deprem öncesi önlemler de, deprem sonrası önlemler de esas olarak siyasidir. Devletin, merkezi yönetimden yerel yönetimlere devlet birimlerinin, devleti yönetenlerin sorumluluğundadır.

Ön önlemlerde sadece dönemin iktidarını değil, bir iktidarlar silsilesini, toplumun aracı kurumlarını, toplumsal zihniyeti, bizzat kendimizi de masaya yatırmak gerekir.

Ancak deprem sonrası ya da deprem anı önlemlerinde sorumluluk açık ve mutlak olarak devletin o anki işletmecilerindedir. Beklenti onlara yöneliktir. Eksiklik halinde öfke, tepki onlara yöneliktir.

Şu anda ülkede olan bu…

Deprem alanlarındaki düzensizlik, kaos, organizasyon beceriksizliği, siyasi fayda merkezli işleyiş, merkezi ve aciz bir yapı, sivil örgütleri boğan bir siyasi anlayış, deprem kadar büyük sorun oluşturuyor, iktidarın sırtına büyük bir sorumluluk yüklüyor.

İskenderun Devlet Hastanesi gibi uyarılara rağmen kullanılan ve çöken kamu binaları göçüğünde kalanların vebali kimin üzerindedir sizce?

Gelen haberler, tanıklıklar gösteriyor ki, deprem bölgelerinde hala tek taşı kaldırılamamış enkazlar var, AFAD insanlara ulaşmaktan çok, insanların kendisine ulaşmasını bekliyor.

AFAD’ta sahada çalışan insanlar ellerinden geleni yapıyordur, şüphe yok…

Mesele AFAD’ın yönetiminde ve kurduğu tekelde…

AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü’nün özgeçmişini buyurun:

İmam Hatip Lisesi, sonra İlahiyat okumuş, tasavvuf konusunda yüksek lisan yapmış. Diyanet Vakfına girmiş, bu vakıfta genel müdür yardımcısı ve genel müdür olmuş, aynı vakıfta icra komitesi üyeliği yapmış, sonra Diyanet İşleri Başkanlığı başkanlık müşavirliğine atanmış, Diyanet İşleri Başkanlığı Yönetim Hizmetleri genel müdürü olmuş. Ve 2018’de AFAD başkan yardımcılığına getirilmiş. En nihayet, Afetlere Müdahale Genel Müdürü…

Kariyeri bu olan kişinin AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürlüğü’nün tepesinde işi ne demez misiniz?

Milano Başkonsololuğu, İtalyan vatandaşlarının yardımlarını neden AFAD değil de, Diyanet Vakfına yönlendiriyor bir açıklaması var mı?

Liyakatsızlığın ve partizanlığın sonuçlarını düşünmeden yapabilir mi insan?

Bu yüzden bir can bile yittiyse vebal büyüktür.

Sorun o ki, hiç ders alınmıyor.

1999 depremini de gazeteci olarak yaşadım. Kimi konularda o günden bugüne hiçbir şey değişmiş değil.

Acizlikler, feryatlar, savunmalar hep aynı.

Bir arpa boyu yol almıyoruz…

Ahlak yoksunluğu hep aynı…

Depremi siyasi olarak kullanmaya kalkmak…

Beceriksizlikleri afetin arkasına saklamak…

Hep aynı…

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum