Sarı her tarafı sarar!

Saltukname’den Sarı Saltık’ın Endülüs macerasını okumaya devam edeceğim ama önce sarı kelimesi neyin nesi, onu bir görmeye çalışalım. Geçen gün Eyüp’te “Dünya 5’ten büyüktür” konulu karikatür yarışmasına gelen karikatürlerin değerlendirilmesi için Sertarikzade Kültür Sanat Merkezinde idim. Sertarikzade bir Halveti Tekkesi. Mekanın restore ve açılış sürecinin hikayesini Cerrahi Tekkesinde meşke katıldığım bir akşam Tuğrul İnançer Efendinin sohbetinden dinleyebilmiş idim. Cerrahilik de Halvetiliğin bir kolu. Bunun Ahmediyyesi, Cemaliyyesi, Ruşeniyyesi, Uşşakiyyesi, Şabaniyyesi, İbrahimiyyesi, Sümbüliyyesi, Nasuhiyyesi, Mısrıyyesi… daha bilmediğim kimbilir hangi kolları, şubeleri var. Halvetiler bütün kolları ve şubeleri ile fazlaca dikkatimi çekiyor bir süredir. Mesela 25 yıldan fazla bir süredir sevdiğim, beslendiğim radikal İslamcı bir şairimizin halveti dervişi olduğunu öğrendiğimde hayret etmiştim. Bu arada köşemizin adı Köktendilci, bizim köşemizin sınırları içerisinde radikallik, köktencilik iyi bir şeydir. İyi bir şeyden öte, harika, muhteşem bir şeydir. Köktendilci kelimesindeki “l” sesini “n” sesi yaptığımızda “l” edilgenliğinden “n” kendiliğindenliğine, dönüşlülüğüne geçmiş olurduk eğer “din” kelimesi Türkçe olsa idi. Ama “din” Arapça, borç, ihtiyaç anlamına geliyor. “Dil” ise Türkçe, bağlamak, irtibat gibi bir anlam ağı ile bağlantılı bir kelime. Dolayısıyla köklerdeki manalarla boğuştuktan sonra yanlış çıkarımları köklerde yapmaya başlamak büyük bir kötülük. Bu kötülüğü ne kendimize yapalım ne başkalarına. Allah kimseyi daha köklerden itibaren sapıttırmasın. Amin. Zira dallarda, eklerde, kıvrılma noktalarında sapma sapıtma çok zor değildir ama daha kökteyken sapıtmak; Allah işte bunu kimseye vermesin.

Sarı kelimesi diyorduk, nereden gelir, ona geliyorum. Tekkede medfun bulunan yani defnedilmiş (defin derken define kelimesi ile irtibatını Türkçedeki “gömü” kelimesi üzerinden anımsayalım) şeyh efendileri ziyaret ettikten ve öğle namazını eda ettikten sonra karikatürleri inceledik, işimizi biraz yarılayınca ara verdik. Kitapların bölündüğü bir odaya geçtik. Ben tabii daldım kitaplara. İlginç bir kitap gördüm. Türk Halkının Kültür Kökenleri cilt 2. Burhan Oğuz. 1980 yılında yayınlanmış 1200 sayfalık kitabın 2. cildinde Sarıdan ve Sarı Saltık’tan da bahsediyordu. Onu incelerken geçen hafta sarı kelimesinin etimolojik olarak manasını nedense vermediğimi hatırladım.

Benim “sarı” kelimesinin manasını fark edişim ise Kırım’a ilk gidişime dayanıyor. Şimdilerde Simferepol denilen Akmescitten Hansaray’a giderken yolda muhteşem güzellikte çınar ağaçları gördük. Aylardan Kasım olmalı. Yapraklar yerlerde. Sene 2005. Ekipte Erdem Bayazıt var, Cahit Koytak var, Ahmet Mercan var, Yusuf Kaplan var. Daha kimler, kimler var… Erdem Bayazıt Ağabey eline bir çınar yaprağını alıp bir müddet öyle gezmişti. Öyle bir fotoğrafını da almıştım hatta.

Yapraklar yerlerde. Öyle yerlerde ki, her tarafı sarmış, kaplamış, her yer sapsarı. Aaa, dedim içime doğru haykırarak hayretle. Sarmak… sarı. Sarı denilen renk sarmaktan sarı. Sarmak, sararmak. Sararmanın sonu solmak.

Saltık kelimesinin ise yalnız, salt anlamıyla ilişkili olduğu Saltukname’de belirtiliyor. Azat edilmiş, kendi başına gibi bir anlamı olduğu seziliyor. Adeta “saldık”, bıraktık, serbest bıraktık der gibi düşünülebilir.

Geçen hafta köşemizde Sarı Saltık’ın Endülüs maceraları ile Saltukname kitabına giriş yapmıştık. Yazıdan sonra UKİD Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Derneğinin Üsküdar Burhaniye’deki merkezini ziyaret ettim, Şefik Kantar Bey ile görüştük, Sarı Saltık hakkındaki yayınları üzerine konuştuk, sohbet ettik. Sarı Saltık gibi muhteşem bir kahraman hakkında iki elin parmaklarını geçmeyen yayının yarısını UKİD’in yapmış olması milletimiz için utanç verici, UKİD için ise şeref duyulacak bir durum. Şefik Kantar Bey sağolsun, Günümüz Diliyle Sarı Saltuk Baba kitabından bir miktar hediye ettiler. Çarşamba günleri Üsküdar Baraka Kültür Merkezindeki Saltukname dersimize gelenlere onları takdim ettik.

Sözlük tavsiyesi..

İz yayıncılıktan iki güzel sözlük yayınlandı. Birisi Ali Gül’ün Hinduizm Sözlüğü. Diğeri Turan Karataş’ın Edebiyat Terimleri Sözlüğü. Her iki sözlüğün de ansiklopedik olması maddelerin daha ayrıntılı, doyurucu olmasını sağlamış.

Paradigma Yayınlarından 2011 yılında çıkan Mehmet Ali Ünal’ın Osmanlı Tarih Sözlüğünü de tavsiye ediyorum. Mehmet Ali Ünal bu sözlüğe 10 yıldan fazla çalışmış. Başka Osmanlı Tarihi Sözlüklerinin bir kısım kusurlarını değerlendirebilme imkanını bulmuş bir sözlük.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.