‘Hayal Şehir’in ince ressamı

Üsküdar Belediyesi, yılda iki sayı olmak üzere Üsküdar isimli bir “kültür, sanat ve medeniyet” dergisi çıkarıyor. 2017 yılının ilk sayısı kısa bir süre önce okuyucuyla buluştu. 15 Temmuz Şehitler Makamı’nı, bu anıtın Üsküdar sınırları içinde olması dolayısıyla kapağına taşıyan dergide genel olarak İstanbul’un, özel olarak Üsküdar’ın florasına özel bir yer ayrılmış. Mustafa Küçükaşçı’nın değerli bir tarihçi ve kültür adamı olan Haluk Dursun’la yaptığı röportajı çok önemli bulduğumu ifade etmeliyim.

İstanbul’a has bitkiler, ağaçlar ve bunlar etrafında oluşan kültür hakkında inanılmaz zenginlikte bilgiye sahip olan Haluk Dursun, genellikle mezarlık ağacı olarak bilinen ve yoğun olarak bulunduğu bölgelere uhrevî bir hava kazandıran servinin bahçe ve korularda da karakteristik ağaçlardan biri olduğunu söylüyor. Mesela Manastırlar Korusu’yla Fethi Paşa, Cemile Sultan ve Adile Sultan koruları servi bakımından bir hayli zengin... Sadece korularda değil, başka hangi bölgelerde servi grupları olduğunu da Haluk Dursun’dan öğreniyoruz.

Haluk Dursun’un üzerinde durduğu hususlardan biri de, mezarlıkların İstanbul’da yeşilin korunması bakımından önemi. Adı geçen korular ve mezarlıklar olmasaydı, Üsküdar Ekolü ressamlarının peyazjlarındaki güzelliklerin gerçek olup olmadığı konusunda şüpheye düşebilirdik. Üsküdarlı Hoca Ali Rıza, yanından hiç eksik etmediği kalemleri, fırçaları ve boyalarıyla binlerce resim yaparak Üsküdar’ın yakında kaybolacağını hissettiği güzelliklerini ve değerlerini ölümsüzleştirmişti.

***

Geçen Pazar günü bir vesileyle andığım Hoca Ali Rıza Bey, hayatı boyunca İstanbul’un tarihî ve tabii güzelliklerini yağlıboya, suluboya, karakalem gibi çeşitli tekniklerle bıkıp usanmadan tuvaline aktarmış kudretli bir ressamdı. En büyük arzusu, kendi ifadesiyle “milletinin hayatına sadık ve hakiki tercüman” olmak, “İstanbul’u ve onun Boğaz’ını ölmez bir hayat lisanıyla söyleten eserler vücuda getirmek”ti. Bu maksatla İstanbul’un henüz bahçe-şehir kimliğini koruduğu yıllardaki pitoresk manzaralarını, sokakları, çeşmeleri, mezarlıkları, Boğaz’ı ve Boğaz sırtlarındaki eşsiz manzaraları, mehtaplı geceleri, İstanbul’un karakteristik ağaçlarını, özellikle çok sevdiği fıstık çamlarını, kır kahvelerini, kahve içlerini, günlük hayatta kullanılan eşyaları, resmin diline, fotoğraf makinesi sadakatiyle, fakat ince bir şair duyarlığı ve eşyanın içine mistik bir dalışla aktardı.

Ahşap Türk evlerinin, mahalle mescitlerinin, dar sokakların, bu evlerdeki ve sokaklardaki hayatın küçümsenip aşağılandığı bir devirde, sahip olduğumuz güzellikleri ve zenginlikleri bunların farkında olmayanların göstermek isteyen Hoca Ali Rıza, “İslâm ve Türk âleminin bediî zevklerinin kemâlini gösteren eserleri toplamayı ve bunu bir meslek ittihaz ederek, onda ihtisas sahibi olmayı gönlümce pek muvafık buluyorum,” diyordu.

Hoca Ali Rıza’nın resim anlayışı, bana sorarsanız, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde hâkim olan anlayışa efendice bir meydan okumaydı.

***

Nurullah Berk’e göre, “şövalesini tabiat karşısına diktiği zaman bazan Corot’nun valörcülüğüne, bazan Monet yahut Sisley’in empresyonizmine yaklaşan Üsküdarlı Hoca Ali Rıza bir tabiat âşıkıydı. Paletinden siyahları ve koyu kahve renklerini atmıştı; mavi, pembe cumbalı evin gölgesi karşı duvara vurunca kararmaz, aksine, -empresyonistlerde olduğu gibi- şeffaf bir renk değeri olarak resmi aydınlatırdı. İstanbul’un tabiatına bakarak yaptığı, çoğu etüt niteliğinde olan resimlerinde cansız renk aramak boşunadır. Kısacası, Hoca Ali Rıza, onun misyonunu farklı bir üslûpta devam ettiren Nazmi Ziya ve Avni Lifij’in habercisi gibiydi.

***

Üsküdar, ressamı bol bir şehirdir. Şeker Ahmed Paşa, Hüseyin Zekai Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Cevad ve Osman Âsaf da Üsküdarlıydı. Bu ressamların eserlerinde ebedîleşen güzelliklere bakarken, Yahya Kemal’in “Hayal Şehir” dediği Üsküdar’ı niçin bir kara sevdalı gibi sevdiği daha iyi anlaşılıyor.

17-09/06/uskudar-dergisi-eylul-kapak.jpg

“Hayal Şehir”in gösterişsiz, fakat bakmasını bilenlere eşsiz güzellikler sunan ve beklenmedik saadetler vadeden sakin köşelerini, çeşmelerini, namazgâhlarını, eski bağdadî, aşı boyalı harap evlerini, ünnap ve çitlenbik ağaçlarının gölgelendirdiği küçük mescitlerini, köhne çınarlı çeşme başlarını, küçük ahşap evler arasındaki asma çardaklarını ve fıstık ağaçlarının arasından Boğaz’ın hâreli sularını resmeden bu zarif ressamların yağlıboya, suluboya, guaş ve karakalemlerinde Türk İstanbul’un kaybolan estetiği yaşamaktadır.

Üsküdar dergisi gelecek sayılarından birini Üsküdarlı ressamlara ayırmalı, Belediye de Üsküdarlı ressamların eski Üsküdar’ı yansıtan bütün tablolarını hiç olmazsa dijital ortamda bir araya getirmelidir. Benden söylemesi...

***

Yukarıda Nazmi Ziya Güran’ı andım. Mülkiye’de okurken aynı zamanda ince bir ahlâk adamı olan Hoca Ali Rıza’dan resim, ahlak ve tabiat sevgisi dersleri alan bu büyük ressamı da ölümünün 80. yılı vesilesiyle Pazar günkü yazımda anlatmaya çalışacağım.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum