Aşıya ümit bağlayalım mı?
Dünyanın birçok ülkesinde, bu arada Türkiye’de de bu menhus salgınla ilgili aşı araştırmaları, çalışmaları yapılıyor. Son olarak sağlık bakanı, ülkemizdeki bir terkibin hayvanlar üzerinde denemelerin tamamlandığını, insanlar üzerinde denenme safhasına geçileceğini açıkladı. Bunun birkaç aylık bir zaman alacağı tahmin edilebilir. Yani önümüzdeki sene başında aşı uygulanmaya başlanabilir…
Bunu doktorlar söylüyor, onların işi; elbette doğru söylüyorlardır!
Bir de bizim hemşehrimiz (bilmeyenler için açıklayalım, doğduğu köy, eski Ankara vilayeti sınırları içindedir) Nasreddin Hoca’nın bir lâtifesine bakalım. Özü: Hekim kim, başından geçen!
Meğer kim Hoca Nasreddin bir gün
Evinin damına çıkmış bir iş için
Ayağı sürçüp anın yere düşmüş
Ahibbası gelip başına üşmüş
Demişler kim ne yatarsın nedir hal
Cevabında demiş o dahi filhal (şimdi)
Ne sorarsın benim halimi görürsün
Eğer sen dahi düştünse bilirsin!
Ne demiş hazret: Sen de düşmüşsen, bilirsin. Bana damdan düşmüş birini bulun!
Şu sıralar Türkiye’de bu konu ile ilgili çok sayıda damdan düşen olduğunu tahmin etmekte güçlük çekmiyorum. Çünkü bunu bizzat damdan düşen biri olarak biliyorum!
Sağlık bakanı bir taraftan, televizyonlarda sık görülen tabipler diğer taraftan, ağustos ayından itibaren uyarmaya başladı: “İleri yaştakiler, müzmin hastalıkları olanlar, zatürre aşısı olsunlar. Eğer bir de taçkıran illetine maruz kalırlarsa işleri daha fazla güçleşmesin.”
Tabiî bu uyarının boşuna yapılmamış olması lâzım. Yani, elde yeterli miktarda zatürree aşısı var, bakanlık halk hekimlikleri vasıtasıyla ihtiyacı olanlara aşıyı uygulayacak. Eğer böyle bir şey sözkonusu değilse, böyle çağrıların yapılması da abes.
Kendimizden örnekliyoruz, dedik ya, bu konuda doktor biziz!
Bu uyarıları, çağrıları duyduktan sonra, aile hekimliğine defalarca müracaat ettik, gittik geldik; bazı günler hekimliğin kalabalık olduğunu gördük, geri döndük. Ekseriya da bomboş olduğunu müşahede ettik ve araştırdık, soruşturduk. “Aşı işinde bir düzen yok mu? Sıra usül, takip edilmiyor mu?” “Hayır, aşının geldiği zaman burada olursanız, olursunuz” cevabını aldık. “Hangi günler geliyor”, sorusunun cevabı da net: Belli değil!
İşte Hoca Nasreddin’in dediği bu: Teori başka, uygulama başka! Teorik olarak Türkiye’de zatürre aşısı var ve bu ihtiyaç sahiplerine halk hekimlikleri eliyle yapılıyor. Peki uygulama?
Uygulama bize bunun doğru olmadığını gösteriyor. Ya devletin elinde yeterli aşı yok, ya da dağıtımda ve tatbikinde sıkıntı var. İyi kötü yol yordam bilen bir vatandaş olarak zatürre aşısı yaptırmaya çalıştık, hatta tanıdık eczanelere haber verdik, geldik ekim ortalarına, iki aylık çaba sonuç vermedi.
Bunu neden yazıyoruz? Bu sütunların şahsî meselelerimiz için kullanılmayacak kadar önemli olduğunu biliyoruz. Hepimizi ilgilendiren konular, meseleler üzerinde durmayı esas alıyoruz. Fakat şimdi âfakî olarak “zatürree aşısı gerçekte yapılmıyor, yok böyle bir şey” dese idik, tepkisi belli idi: Bunu nereden biliyorsun?
Nasreddin Hoca gibi damdan düştüm ki biliyorum!
Elbette aşı konusu zatürree ile sınırlı değil. Eğer taçkıran aşısı uygulamaya geçilirse, karşılaşılacak problemler, zatürre aşısının kimbilir kaç katı olacak.
Zatürree aşısındaki çözümsüzlüğün sebeplerini ne olabilir?
Birincisi: Elde aşı yok! O zaman o halk tarafından da bilinmeli. Millet boş yere ümitlendirilmemeli.
İkincisi: Elde aşı var, uygulamada sıkıntılar yaşanıyor.
Bu tür sıkıntılar bütün bürokratik yapılarda görülebilir. İyi yönetilemeyen bürokrasi her zaman ayak sürçer ve yöneticilerini yalancı çıkarır.
Burada Türk Tabipler Birliği’nin, daha doğrusu o birliğe yuvalanmış zihniyetin tesirini de hesaba katmak lâzım. Türkiye’nin tek parti döneminden devralınmış sivil görünümlü bürokratik kurumlarından biri de TTB’dir. Onların sağlık konusunda krizi fırsata çevirmek temayülünde olduğundan şüphe yok.
Bu ahvalde dahi, sorumluluğun siyasî iradede, Sağlık Bakanlığı’nda olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor.