Atatürk sansürlenir mi?
Cumhuriyet gazetesinin haber başlığı: “Atatürk’ün sözleri, kendisinin kurduğu Diyanet tarafından sansürlendi.”
Bu Türkçe sefaletini nasıl anlayalım?
Bir kere sansür kelimesi doğru mu kullanılıyor?
Sansür, basın ve yayın faaliyetlerinde yapılan ön denetleme, yayın öncesi kontrol işidir. Bu denetleme sırasında bazı metinler tamamen çıkarılabilir, bazılarında kısmî çıkarmalar yapılır. (Şimdi basında sansür yok, fakat Atatürk döneminde hatırı sayılır bir sansür vardı.)
Burada yayın öncesi bir işlem sözkonusu değildir, bir görüşe göre seçme ve ayıklama vardır. Bunun doğrusu, makaslama, yani, bazı kısımları keserek çıkarmadır. Doğru ifade “makasladı” veya “kırptı”dır.
Ya Atatürk’ün “kendisinin” kurduğu Diyanet’e ne buyurulur? (Cümlede “bizzat” eksik kalmış!).
Bu “cumhuriyet” kavramı ile bağdaşmaz, bir kurum vücuda getirilecekse, buna karar verecek merciler vardır, Mustafa Kemal sistemin başındadır ama hükümet, Meclis böyle şeyleri yapar. Diyanet İşleri Riyaseti de böyle kurulmuştur. Hilafet ve Şer’iye vekaleti ilga edilince, Diyanet İşleri Riyaseti kurulmuştur. Mesela, aynı kanunla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti de ilga edilmiş ve yerine Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti teşkil edilmiştir. Yani “Genelkurmay Başkanlığı”. Neden “Genelkurmay Başkanlığını Atatürk kurdu” demiyorsunuz?
Bu başlık şöyle Türkçeleştirilebilir: Atatürk’ün sözlerini kurduğu Diyanet makasladı.
Gelelim sadede: Türkiye’de bir milletin dini var, bir de devletin. Müslümanlık, bizim yuvarlak hesap bin yıldır benimsediğimiz bir dindir. Türkiye’de kahir ekseriyet bu dini şu veya bu şekilde benimser ve yaşar. Dine mesafeli olanlar da belli ölçüde onun oluşturduğu kültür dairesi içindedir. Herkes sanır ki çoğunluğun inancı olduğu için Müslümanlık resmî dindir. Türkiye’de resmî bir inanç sistemi vardır ve onun adı kemalizm veya atatürkçülüktür. Eğer Müslümanlık devletin dini olsa idi, devlet törenlerinde bu görünürleşirdi. Devletin bütün törenleri kemalizm ilkelerine göre düzenlenmektedir. Her türlü resmi vesile ile Anıtkabir’e gitmeyi başka nasıl izah edebiliriz?
Kemalizm, dine mesafeli olmaktan öte karşı konumda iken, laikçilikle halkı terbiye etmeye çalışıyordu. Demokratik sisteme geçişle birlikte halkın reyi belirleyici oldu ve bu laikçilikle terbiye metodu giderek zayıfladı. Şimdi devletin dini milletin dinini belirlemeye çalışıyor.
Bu da ne? Bu işte şu: Hutbede 19 mayıstan, 30 ağustostan, cumhuriyetten, 10 kasımdan… daha doğrusu her fırsatta Atatürk’ten bahsedeceksin. Niye? Cumhuriyeti Atatürk kurdu! Saltanat kurmak saltanat sahibine din üzerinde olmayı bahşetmezse, cumhuriyeti kuran için de aynı şey sözkonusudur. Bu azgın taleplerle Diyanet bunaltılınca, o da Atatürk’ten hüccet getirmekte mazurdur.
Bu arada şu veya bu sebeple, metnin tamamını da kullanmamış olabilir. Bu sırf Diyanet’in yaptığı bir şey değildir, bütün kurumlar, siyasî teşekküller böyle yapmaktadır. Herkes Atatürk’le bir bağ kurmaya mecbur edilmektedir. Bu sonuçta Atatürk’e atfedilen birçok sözün uydurulmasına yol açmıştır. Elektronik âlemin çok yaygın olduğu bir dönemde Atatürk’ün gerçek sözleri uydurma sözlerinin gerisinde kalmıştır.
Peki, Diyanet Atatürk’ün dinle ilgili olumlu görüşleri yerine menfi görüşlerini kullansa idi? İşte asıl ve gerçek mânada makaslanan, kesilen, kırpılan görüşler bunlardır. İslâm’a, Peygamberi’ne, Kitab’ına karşı galiz ifadeleri işe bakın ki, son dönemine aittir ve daha önceki dindarane görüşlerden vazgeçildiği anlamına gelir.
“Din lüzumlu bir müessesedir” cümlesini alan Diyanet, Atatürk’ün aynı konuşmasındaki “Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir” demiş. Ben sahih kaynağını bulamadım. Bir ilahiyat hocasının kitabında geçiyormuş. Bu sözler nerede ve nasıl sarf edilmiş? Bununla ilgili bilgiye ulaşamadım. 1930’larda böyle bir söz sarf edilmesi için bir sebep de yok, muhtemelen böyle bir sözü yok.
Eğer bulsa idim, bu sözleri, Gazi’nin 1930’da yani aynı yıl Diyanet İşleri Reisi Börekçizade Rifat’ı CHP İl başkanı tayin etmesi ile bir arada değerlendirirdim!