Azerbaycan neden yalnız?
Azerbaycan, işgal edilmiş topraklarını kurtarmak için savaşıyor. Üstelik savaşı Azerbaycan başlatmadı, Ermenistan’ın saldırısına cevap vermek zorunda kaldı. Saldırgan Ermenistan, muharebe meydanında varlık gösteremeyince, sivil hedeflere, en çok zarar verilebilecek meskûn mahallere, şehirlere saldırıyor. Hakikatin peşinde olmak gibi bir derdi yok dünyanın. Yüz yıldır pompalanan Ermeni yalanlarının tesiriyle gözler körelmiş. Tam da o propagandaların gerçekliğini test etme zamanı.
Basın yayın âlemi böyle. Körler sağırlar, Ermenistan’ı ağırlar!
Ya dünya siyaseti? Hadiseler herkesin gözlerinin önünde cereyan ediyor, Azerbaycan haklı da onu haklı davasında destekleyen var mı?
Açıkça desteğini gösteren Türkiye, bir de Pakistan! Üç ay yıldızlı bayrak!
Türkiye var ki Azerbaycan var!
Azerbaycan, Osmanlı Devleti’nin Mondros mütarekesi öncesinde giderayak teşkil ettiği Kafkas İslâm ordusunun kurtarıcı eli olmasa idi, kurulabilir miydi? Bakü’nün en görünür mevkiinde Anadolu’nun birçok yerinden kalkıp gelmiş, Azerbaycan topraklarında şehid olmuş kahramanlar adına dikilmiş bir anıt var. Orası “Şehidler hıyabanı”…
Azerbaycan Devleti Sovyet işgalinden 70 yıl sonra yeniden hayat bulurken (18 ekim 1991) onu ilk tanıyan devletin Türkiye olması tesadüf değil. Azebaycan müstakilliğini kazanırken, Karabağ’ı Ermenilere çiğnettiler. Katliamlar, kırımlar dünyanın pek fazla umurunda olmadı. Ama bizim umurumuzdaydı. Karabağ’ın işgali, Hocalı katliamı en çok Türkiye’de yankı buldu. İşte o günlerde Cem Karaca modern bir “Karabağ’da talan var” türküsü yaktı.
Karabağ’da talan var
Ak gerdana saldıran var
Demirsen durun gedim
Gözü yolda kalan var
Cem Karaca, Ahmed Yesevî’nin yaktığı ateş mecazı üzerinden Atayurttan Anadolu’ya Balkanlara uzanan bir coğrafyanın türküsünü havalandırır.
Atayurttan Balkan’a ille Anadolu, ille Anadolu
Bu asla bir turan değil muhteşem bir tufandır
Kavuşan elâlem değil can ile canandır
İki gözüm bu işin yok sağı solu, yok sağı solu
Şimdi türkü söylemenin tam zamanıdır
Bir müzik eseri bu kadar mesaj yüklü olabilir: Bu turan değil tufandır! Kavuşan can ile canandır! Bu işin sağı solu yok! Türkü söylemenin tam zamanı!
Karabağ’ın talan günlerinde, 1992’de İlk Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni’ni Bursa’da ve Konya’da yapmıştık. Türk dünyasının ilk büyük edebî buluşmasına yeni kurulan Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere, 20’den fazla ülkeden katılım olmuştu. Tabii böyle bir edebiyat şöleninde uzun zamandır birbirinden aşrı kalmış kardeşler bir araya geldi, Karabağ meselesi de en başta konuşulan mevzulardandı. O şölende Özbekistan’dan gelen Rauf Parfi bir şiir okumuştu: “Azerbaycan sen yalnız imezsin!”
Yani: Azerbaycan sen yalnız değilsin! Son günlerde o şiiri arayıp duruyorum. Şölenin kitabına Rauf Parfi’nin başka bir şiiri alınmış. Dosyalarda bulamadım. Neyse ki Türk Edebiyatı dergisi ekim sayısını Özbek Edebiyatı’na tahsis etmiş. Dergide Rauf Parfi ile ilgili güzel bir yazı da var. Hikmet Kodaş’ın “Türkistan şairi Rauf Parfi” yazısında şiiri görünce çok sevindim. Türkiye Türkçesine aktarılmış şekli şöyle başlıyor:
Anlatmaya, anlayan başlar hani?
Ağlatmaya, ağlayan yaşlar hani?
Sen yalnız değilsin, ey Azerbaycan.
Ürpertmeye çınlayan taşlar hani?
Sen yalnız değilsin Azerbaycan.
Rauf Parfi için, modern dönemin en büyük Özbekistan şairi desek yanlış olmaz. Bu cesur yürekli şair 2005’te vefat etti. Onun yüksek sesle Azerbaycan’ın yanında durduğunu ifade eden şiiri hatırlanmasına vesile oldu.
Nereden buraya geldik?
Azerbaycan’ı haklı mücadelesinde diğer “türkî” devletler neden desteklemiyor? Bu haklı davada İslâm ülkelerinin desteği neden yok?
Bu soruların cevabı belli: Siyaset! Böyle siyasetin canı cehenneme! Ancak güçlü sanatkârlar, şairler, edebiyatçılar böyle kısır siyasetin üstüne yükselerek hakikati haykırırlar. Bu vesile ile Türkistan şairi Rauf Parfi’ye rahmetler diliyorum.