Diyanet’ten tarafsızlık talep edenlere bakın!
Türkiye’nin köhne ideolojik merkezi Atatürk üzerinden kışkırtmalar yaparak kendini var etmeye çalışıyor.
“Diyanet’i Atatürk kurdu, binaenaleyh ona her fırsatta şükranını ifade etmeli. Hutbelerde ismini geçirmeli ve övmeli!”
Bu kıt akıl, Atatürk’ün hutbelerde adının geçirilmesine nasıl bakacağını dikkatten uzak tutar. İlk cumhurreisi, adının Diyanet hutbelerinde anılmasını isteseydi, bu gücü vardı; yapmadı, yaptırmadı. Ama bu gücü başka şekilde gösterdi.
Diyanet’e ikinci saldırı iktidara yakın olmak, mevcut hükümetin emir ve talimatlarına uygun hareket etmek. Bunun Atatürk döneminde de böyle olduğunu bilmek zor değildir. Diyanet, parasız, pulsuz, kadrosuz bir çekirdek yapı idi. Din hizmetlerini görenlerin büyük çoğunluğu, Vakıfların bütçesinden geçinirdi. (Ki bunun daha doğru olduğu görüşündeyim). Yani, bir din memurları sınıfının yolu Cumhuriyet’le açılmıştır. Memursanız, âmirinize uyacaksınız! Çünkü memur “emir alın” demektir!
Ve tabiî asıl mesele “Diyanetin siyasîleşmesi”!
Lafı uzatmayalım: Diyanet’in siyasîleşmesinde zirve Atatürk dönemindedir!
“Efendim, sistem laikti Atatürk de laikti, binaenaleyh, Diyaneti siyasallaştırması sözkonusu olamaz.” Bu sözün gerçeğe temas eden hiçbir tarafı yoktur!
CHP Arşivinden çıkan şu vesikayı birlikte, nefes almadan okuyalım:
“Kazanız dahilinde herhangi bir teşekkül namına veya müstakillen (bağımsız olarak) namzetlik (adaylık) koymak teşebbüsünde bulunanlar veya namzetlik koyma sûretiyle dahi fırkamızın (partimizin) muvaffakiyeti (başarısı) aleyhinde herhangi kimseler tarafından herhangi bir mahiyette faaliyet his olunursa etrafile ve mufassal (ayrıntılı) olarak süratle malumat verilmesi rica olunur efendim.” (18 Mart 1931)
Bu yazı bir partinin teşkilatına gönderildiği için, “bunda ne var ki”, denilebilir.
Bu yazının altındaki mühürün üzerindeki imzaya bakıncaya kadar böyle düşünmekte mazursunuz.
İmza: Rifat.
Tabii hamakat coşkunu kesimler, ne var bunda, partinin o zamanki “Vilayet idare heyeti reisi”nin imzası diyecekler.
Peki, kim CHP’nin o zamanki Ankara İl Yönetim Kurulu Başkanı?
TC Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi!
O zamandan bu zamana laiklikle yatıp kalkan CHP bu durumda laik bir parti olabilir mi? İkinci sorumuz: Türkiye’nin sistemini laiklik üzerine kurduğu sürekli tekrarlanan Atatürk laikliğin ne olduğunu bilmiyor mu yoksa?
Türkiye’de dini kontrol ve kullanma esaslı bir sistem kurulmuştur. Diyanet, tek parti döneminde Parti’nin emir ve talimatlarını yerine getirmiştir. Dikkat edin: Yıl 1931. Türkiye’de dinî öğretim tamamen ortadan kaldırılmış, Türkçe ezan, Türkçe Kur’an mavraları almış yürümüş. Bir yıl önce Serbest Fırka, sırf dine saygılı göründüğü için halkın büyük teveccühü ile karşılanmış ve tabiî kapattırılmış. İşte böyle bir zamanda en üstten gelen bir irade ile Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi CHP Ankara il başkanı yapılmış!
“Reis, sen sus! Sen aynı zamanda partimizin yetkilisisin! Parti iradesi ile dinin ahkâmı çatışsa bile sen parti iradesine uy!”
Bugünkü iktidar çıksa dese ki, “biz de Atatürk’ün yolundayız, tıpkı onun gibi Diyanet Reisi’ne parti teşkilatımızda görev vereceğiz”, cevabınız ne olur?
Anlamayana anlatalım: Bir ülkede, kanun hâkimiyeti değil de şahıs hâkimiyeti sözkonusu ise, olur böyle şeyler! Diyanet Reisi, her yere görevlendirilir. Bu hakkı daha önceki bir lidere tanıyorsanız, ilk düğmeyi yanlış ilikliyorsunuz demektir!
Dil virüsü:
Dilimizi eskiden eşekarısı sokardı, şimdi virüs dalıyor! Bazı hatırlatmaların faydalı olacağını düşündüm. Her yazıda bir iki cümle. Bugünlerde en çok dinlediğimiz, sağlık bakanı. Dün dedi ki: “Temas içindekileri izole etmezsek hastalığı kontrol altına alma şansımız olmaz”. Hastalığı kontrol etmek “şans işi” değildir, imkân işidir. Doğrusu: “hastalığı kontrol altına alma imkânımız olmaz!”