Heykel Cumhuriyeti: Eskişehir!

Heykelciliğin yükseliş devrindeyiz! Bunun cami inşaatlarının yaygınlaştığı, Çamlıca başta olmak üzere büyük camilerin yapıldığı bir dönemde görülmesi ilgi çekici.

Heykelcilik bizde darbe dönemlerinde zirve yapar. 1960, 1980 ve nihayet 1996-97 birçok şehirlerimizde yeni heykellerin yapılmaya başlandığı, işin fabrikasyona dönüştüğü yıllardır. Türkiye’de heykel denilince Atatürk heykelleri hatıra gelir. Nâdiren başka şahısların heykeli vardır ve şehirlerimizde “Heykel” denilen semtler, meydanlar bu isimleri Atatürk heykellerinden almıştır. Mesela, Ankara’daki Millet/Ulus meydanının halk nezdinde adı “Heykel”dir.

Neden heykel yapılır? Bir şahsiyetin hatırasını yaşatmak için heykelini yapmak, batıda yaygındır. Bizde zaten heykel geleneği olmadığı için böyle bir alışkanlık da yoktur. Tek tük böyle heykeller vardır ve tarihî şahsiyetlerin, Atatürk dışında heykelinin yapılması son zamanların işidir. Bursa’da Osman Gazi heykeli gibi…

Türkiye’de heykelcilik sanat olarak yapılmaz, heykelin ideolojik ve dolayısıyla ikonografik anlamı vardır. Heykel yoğunlaştırılmış bir mesajdır, telkin aracı olarak görülür; hatta bazen tehdit aracı da olabilir. Bu durum son Trabzon seyahatinde dikkatimi çekti. Bütün şehirlerimizde olduğu gibi, Trabzon’da da büyük bir Atatürk heykeli var. Küçükleri de vardır elbette, biz en büyük ve en merkezî meydandakinden söz ediyoruz.

Ayakta duran, asker üniformalı, pelerinli bir Atatürk. Sol ayağını bir adım ileri atmış, sağ eli tabancasında…

Bu bana 1923’te TBMM’de cereyan eden bir sahneyi hatırlattı. Lozan görüşmeleri kesilmiştir. Meclis Lozan’da olup biteni tartışmaktadır. Trabzon meb’usu Ali Şükrü Bey “Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan zafer Lozan’da heba edilmiştir” der ve Lozan heyetinin görevinin bittiğini söyler. Mustafa Kemal Paşa ile karşılıklı atışmalar olur. Meclis’in havası elektriklenir. Kemal Paşa elini cebine veya beline atarak Ali Şükrü Bey’e doğru yürür…Meclis Başkanı Ali Fuat Paşa elinin altındaki çanı çalıp durmaktadır, fakat duyan yoktur. Sonunda çanı iki tarafın ortasına atar. Bu hareket kısa bir sükûnete yol açar ve Meclis’in ortasında feci bir hadisenin cereyanı önlenir…

Meclis’te önlenen, kısa süre sonra gerçekleşir: Ali Şükrü Bey katledilir!

Öküzün altında buzağı mı arıyoruz, heykelin kaidesinde mâna mı? Takdir sizin.

İstanbulluların bir yakadan ötekine geçeceği süreden daha kısa zamanda Ankaralılar Eskişehir’e varabilir. Eskişehir’i görmek, “Anadolu’nun ortasında bu yabancılaşma temayülü neyin nesi?” sorusunu cevaplamayı gerektirir. Eskişehir’de zaman zaman sanki bir Anadolu şehrinde değilmişsiniz gibi bir hisse kapılırsınız. Buna yol açan birçok şey arasında bu şehrin ülkemizin metrekareye en çok heykel düşün şehri olmasının da rolü vardır. Maliye profesörü olan Eskişehir büyükşehir belediye başkanı, muhtemelen bu ihtisasını unutmuştur; fakat heykelcilikten asla vazgeçmez. Onun boğa heykellerini Anadolu Üniversitesi’nde gördüğümde, “iyi ki bizim geleneğimizde heykel yok” diye sevinmiştim. Bu kitch (kiç) heykelcilik Erşen’in belediye başkanı seçilmesiyle bütün şehri istila etmiş. Heykeli yapılmayan bir şey kalmamış neredeyse. Fakat, başkanın amatör ruhu (bunu “kötü ruh” da diyebiliriz) âhir ömründe büyük bir Atatürk heykeli yapmaktan/yaptırmaktan onu men edememiş. Başkan’ın “Eskişehir’e kazandırdığım en büyük eser” dediği anıt “Ulus Anıtı” imiş!

Bir belediye başkanı en büyük heykeli yapmakla öğünür mü? (Gerçi Ankara’nın eski başkanı da “en büyük eğlence merkezi”ni yapmakla öğünürdü). Heykel yapmak belediye hizmeti midir?

Anıtta “Türk Ulusunun Kurtuluş Mücadelesini anlatan figürler ve heykeller bulunuyor”muş. “En üst kısmında ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeli yer alıyor”muş. Bu hem Atatürk anıtı hem değil! Çünkü kaide kısmında dört yöne giden atlı heykelleri var. Kim bunlar?

Şu hatıra gelir: Bunlar Atatürk’ün yakınında bulunan, onun döneminde hizmetleri görülen şahsiyetlerdir. Alâkası yok! Alparslan, Fatih, Kanunî. Atatürk bir daha! Bu dört şahsiyetin bir grupta tasviri olabilir. Fakat bir de tepede Atatürk’ü ikinci defa koymak hiçbir sanat ve estetik anlayışıyla izah edilemez.

Eskişehir’in şimdiki manzarası Avrupa şehirlerinin kötü taklidi. Disneyland taklidi masal şatosuyla, sokaklarındaki figürlerle, yapılarıyla öyle. Heykelleri bu taklitçiliği birkaç kademe yükseltiyor. Meğer son yapılan “Ulus anıtı” da Viyana’daki Maria Tereza anıtının taklidi imiş. Resmine baktım, form aynı. Tepede Maria Tereza var. Aşağıda Avusturya kraliçesinin döneminde yakınında bulunan himaye ettiği önemli şahsiyetler!

Eskişehir’i gerçek Anadolu zeminine oturtmak için çabalayanlar da yok değil. Dede Korkut Parkı’ndaki Dede Korkut Anıt Duvarı güzel bir örnek. Dede Korkut’un 12 koluna ilave 13. bir kolun bulunması bu yılın önemli bir kültür hadisesi. Bu her şeyiyle bizden anıttan ve Eskişehir’deki diğer olumlu çabalardan bahsetmeyi bir başka yazımıza bırakıyoruz.

Dergiler kapanmasın! Dergi çıkarmak belki çok zor değildir, kaliteyi koruyarak sürdürmek ise zordur. İtibar kapanıyormuş. Köklü bir derginin kapanması edebiyat âleminde bir kalenin düşmesi gibidir.

YORUMLAR (101)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
101 Yorum