İstanbul depreştiğinde nasıl kurtulacak?
Çoktan tarihe karışan “İstanbul efendisi”ni herkes duymuştur, onun yerine ikame edilmek istenen “İstanbul ilbay”ını kimse bilmez! “İlbay da neyin nesi” diyenleri cevaplayalım ilkin. İl-bay, 1934’te “vali” karşılığı uydurulmuştur. Askerî bir rütbe olarak “al-bay” emir komuta ile tutturulmuştur da sivil bir rütbe olan ilbay tutmamıştır. İstanbul’da o sıralar Muhiddin (Üstündağ) “ilbay”dır. 1928-1938 arası valilik yapan Üstündağ aynı zamanda “şarbay”dır, yani belediye başkanı!
“İstanbul efendisi” kimdir? İstanbul kadısıdır. Bir yanıyla belediye başkanıdır İstanbul kadısı. Musahipzade Celâl’in İstanbul Efendisi oyunu yeniden sahnelense de İstanbul efendisi kimdir, şöyle bir hafıza tazelemesi yapılsa.
İstanbul nüfus olarak Türkiye’nin yaklaşık beşte biri, ekonomi olarak daha da fazlası. Türkiye’den İstanbul’u çıkarsak geriye ne kalır? Elbette, nüfusundan, ekonomik varlığından öte bir değerdir İstanbul.
İstanbul’da meydana gelecek bir hasarın İstanbul’la sınırlı kalmayacağını hatırlatmaya çalışıyorum. Bana göre, zaten taşımakta zorlandığı nüfus yükünden ötürü İstanbul ağır hasarlı. Gereğinden fazla nüfus taşıyor, gereğinden fazla yapılaşma var ve ekonomik büyüklüğü gereğinden fazla. Yaşanması zor bir şehir. Bir şehre bu kadar yüklenilmesini aklım almıyor. Hiçbir Avrupa şehri bu kadar nüfusa sahip değil, hatta Berlin gibi bazı başkentler 1900’lü yıllardaki nüfusunun altında nüfusa sahip. Sıfırdan bir şehir kurulsa idi, hadi derdik. Bu kadar köklü bir tarihe ve ona mümasil mimarî eserlere sahip bir şehrin hasar görmesi bugünün değil, tarihin hasar görmesi olacak aynı zamanda.
Deprem profesörlerine ne ölçüde güvenilebilir? Ne kadar güvenmesek de tarihen İstanbul büyük depremler görmüş bir şehir. Sırf geçmişine bakarak dahi gelecekte bir deprem olabileceği ihtimalini kabullenmek zorundayız.
Büyük depremler görmüş olan şehir, bu büyük depremleri en fazla bir milyon nüfusa sahipken görmüş olmalıdır. İşte 1894 depremi, İstanbul bu nüfusa sahipken vuku bulmuştur. Bu deprem şehirde büyük hasara yol açmış, neredeyse zarar görmeyen yapı kalmamıştır. İstanbul’un esas olarak sur içinde bulunduğunu, bugün yerleşim merkezi konumunda büyük nüfus barındıran semtlerin ufak tefek köyler dışında boş olduğunu unutmayalım.
İstanbul depremi gerçek anlamda “büyük deprem” olacaktır, büyük kıyamet diyeceğim geliyor! 16 Milyon insanın yaşadığı şehirde şiddetli bir sarsıntı olsa da diyelim ki hiçbir bina yıkılmasa…Sırf izdihamdan, yüzlerce binlerce zayiat olma ihtimali vardır.
Son deprem üzerine İstanbul’u terk edenler olduğu söyleniyor. Eğer böyle bir göç varsa, bunun büyük rakamlara ulaşması beklenemez. Deprem ihtimali İstanbul’un kurtarılması için bir fırsat olarak görülebilir. Bunun depreme dayanıklı olmayan binaların güçlendirilmesi veya yeniden yapılması ile çözülecek bir mesele olmadığını düşünüyorum. Şehrin yaşanılırlığını artıracak tedbirlerin yapı ve nüfus yoğunluğu olan bölgelerde ciddi seyreltme ile sonuç vereceği açıktır.
İstanbul’un yakın on yılını bu şekilde yaşanılırlığı artıracak şekilde planlamak şarttır. Şehre yeni nüfus çekmek, bunun için yatırım yapmak yerine, bazı iktisadi işletmeleri Anadolu’nun yatırıma ihtiyacı olan yerlerine yönlendirmek, nüfusu da ona göre bu şehirlere aktarmak, zor görünen, makul ve doğru bir çözüm olacaktır. İstanbul için bir nüfus hedefleyip, ona göre düzenlemeler yapmak ve bunu sadece mahalli idareye bırakmayıp, merkezî yönetimi de işin içine katmak gereklidir.
Türkiye İstanbul’dan düzelir diyenlerdenim.
Peki İstanbul düzelir mi?
O da Türkiye’yi yönetenlere, onların ufuk sahibi olmalarına ve kararalılıklarına bağlı.
İstanbul depreştiğinde sırf bu şehir sarsılmaz, Türkiye’de her şey sarsılır!