İstanbul’u kazanmak
İstanbul seçimini kazanmakla İstanbul’u kazanmak arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
İstanbul seçimini kazanmak önce siyasî, sonra idarî bir sonuçtur. İlla ki bir aday seçimi kazanır. Peki seçimi kazanan İstanbul’u kazanabilir mi?
İstanbul’u kazanmak istiyorsak, onu kaybettiğimizi kabul etmemiz gerekiyor!
Ankaralıyım, Ankara’da yaşıyorum. Ankara’dan sonra en çok yaşadığım, bulunduğum şehir İstanbul’dur. 1974-1979 arası, arada bazı boşluklar olmakla birlikte İstanbul’da idim. Sonraki yıllarda da zaman zaman aylarca kaldığım bir şehirdir İstanbul. Üsküdar’da oturduğum da oldu, asıl İstanbul’un sur içinde yaşadığım da. İstanbul’un nüfusu 2.5 milyondu. (Bir daha harflerle ifade edelim: İki buçuk milyon!) Şehir o zaman bize kalabalık gelirdi. Buna rağmen yeşili boldu, şimdi yüksek binalar ve gökdelenlerin istilası altında olan sayfiye semtleri hâlâ ferah bir hayata devam ediyordu. Yahya Kemal’in “Ömrüm İçerenköy’de geçsin” dediği sayfiye semtine divan edebiyatı hocalarının piri Ali Nihat Tarlan’ı ziyarete giderdik. Hatta bir ara kütüphanesini tanzim etmiş, bazı hediye kitaplarını da almıştık.
O zaman bu mısraın dayanağı vardı, şimdi yok. Ömrüm neden İçerenköy’de geçsin ki?
Boğaz’da bazı yapılaşmalar görülüyordu. Tahsin Banguoğlu’nun Çengelköyü’nde Kuleli’nin dibindeki yalısına gider gelirken tarihe ve tabiata bu müdahaleden rahatsız olurduk. Bizi rahatsız eden dönemin resmini şimdiki Boğaz fotoğrafıyla karşılaştırırsak, hükmümüz ne olur?
İstanbul’u İstanbul yapan semtler bu niteliklerini kaybederken son 20-30 yılda ortaya çıkan ve büyük nüfusları tıkış tıkış barındırmaktan başka vasfı olmayan “kent unsurları” şehre hâkim oldu.
İstanbul şehir olarak tam mânasıyla “kayıp şehir”dir. Eğer şurda burda sıkıştırılmış tarihi unsurlar olmasa, değil bin, milyon şahit getirseniz bu şehre İstanbul dedirtemezsiniz.
İstanbul’un 16 milyonluk nüfusu ile öğünmeli miyiz? Hatta daha ötesine geçip şehri 20 milyon yapmak için projeler ortaya atmalı mıyız?
İstanbul’u sevmek işte bu soruya verilecek cevapla irtibatlı.
İstanbul dünyanın tarihî şehirleri arasında müstesna bir yere sahip. Emsali var mıdır? Bana göre yoktur, yani nazirsizdir. Ona yakın sayılabilecek tarihî şehirler, başkentler Roma, Paris, Londra, Berlin, Viyana, Moskova…Bu şehirlerin hiçbiri İstanbul nüfusuna yakın bir nüfusa sahip değil. Moskova 11 milyon, Londra 8 milyon. İstanbul bu şehirleri nüfus yönünden geçti diye sevinmeli miyiz? Diğer tarihî şehirlere bakalım: Berlin üç milyon üç yüz bin, Roma iki milyon yedi yüz bin, Paris iki milyon üç yüz bin, Viyana bir milyon sekiz yüz bin…
Dünyanın en yaşanılır şehri Viyana imiş. Şimdi nüfusu iki milyonun altında. Halbuki 1910’da iki milyonu aşmış bir şehirmiş. Berlin 1930’larda 4 milyondan fazla nüfusa sahipmiş.
Medeniyetin esası şehir kurmaktır. Şehir inşaa etmek, yapmak aynı zamanda yetiştirici bir süreçtir. Bir şehir tasavvurunuz varsa, bunu hayata geçirmek için fırsat da elinize geçmişse…
Nagehan ol şâra vardım/Ol şarı yapılır gördüm/Ben dahi bile yapıldım/Taş ü toprak arasında! Hacı Bayram-ı Veli bir medeniyet inşasından söz ediyor aslında. Yaşanılır bir şehir kurmak, mevcut şehri yaşanılır halde tutmak, hayatı zorlaştıran, insanı boğan unsurlarından ayıklamak bir medeniyet hamlesidir. İstanbul böyle hamlelere yaşanılır kılınmaya çalışılmış mıdır? Elbette bu yönde ciddi adımlar atılmıştır. Buna rağmen şehrin yaşanılırlık seviyesi yükseltilememiştir. Sonuca bakarak başka tedbirlerin de gerekli olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul yaşanılabilir şehirler sıralamasında 130. imiş. Trafik sıkışıklığı yönünden ikinci sıraya yerleşmiş. Yeşill alan itibarıyla son sırada imiş. Pahalılık, hava kirliliği…daha neleri sayalım?
Yatay yapılaşma mı dediniz? İstanbul nüfus birinciliği yanında gökdelenleşme konusunda da zikri geçen şehirlerin önünde. Yedi tepeli şehrin 177 gökdeleni varmış!
İstanbul’a dört koldan yapılan vahşi saldırıyı durdurmak, onu kurtarmak için ilk şart. İstanbul Türkiye’nin nüfus deposu olmamalı. Şehrin yaşanılırlık kalitesini yükseltecek nüfus tesbit edilip onun üzerindeki kalabalığı başka yerlere aktarmanın yolu bulunmalı. İstanbul için yük olan bazı sanayi kuruluşlarını ülkenin başka şehirlerine teşvikle taşımak için ciddi bir planlama yapılmalı. İstanbul’u fiziken, madden büyütmenin, onu tarih ve tabiat yönünden, insanlık yönünden, kültür ve medeniyet yönünden küçültmek demek olacağının farkına varmalıyız.
İstanbul kaybedilmiştir. İstanbulu kazanamazsak, Türkiye’yi kaybederiz. Bu yüzden İstanbul’u kazanmak bekâ meselesidir!
*
Olacak olan oldu!
Biz yukarıda okuduğunuz yazıyı gazeteye göndermek üzereyken, mesaj geldi, süremizin 21.30’a kadar uzatıldığına dair. Sonuç kısa sürede beli oldu. Biz bir ay önce “Seçim kazanmak” yazısını yazmıştık, Karar’ın 16 Mayıs sayısında yayınlandı. Merak edenler arşivden bakabilir. Seçim sonuçları ile ilgili değerlendirmelerimizi önümüzdeki günlerde okuyucularımızla paylaşacağız.