Kayyımın kayyumu!
Siyaset sahasına pek girmek istemiyoruz, fakat çok fazla da dışında kalınamıyor. Türkiye kayyum meselesini tartışırken, güneydoğuda idik. Belki bütünü için söylenemez ama görebildiğimiz yerlerde, mesele batıdakinden daha sakin karşılandı.
Tabiî profesyoneller var ve onlar bu meseleyi gündemde tutmak zorundalar. Halk seçti, ama kayyıma umulan tepkiyi göstermedi; seçimin düzlemi ile yönetimin, şehir idaresinin düzlemini ayırdı.
Kayyum hükümetin bir tasarrufu, elbette mahkeme kararı esastır, herhâlde bir yeri olmalı ki, mahkeme kararı beklenmeden böyle bir tasarrufta bulunuluyor.
Mesele siyasî…
Hükümet siyaseten kayyum tayin ediyor, muhalefet siyaseten kayyuma karşı duruyor görünüyor!
İktidar partisi için kayyum oy kaybına yol açabilir mi? Bu ihtimal vardır ve karar buna rağmen alınmış olmalıdır. Muhalefetin tutumu “bekâra karı boşama” deyimine girer. Hele CHP için İstanbul büyükşehir belediyesi seçimini HDP desteği ile kazandığına inanması, tepkinin yönünü ve şiddetini belirliyor, desek yeri var.
“Kayyuma karşı çıkarım, Kürtlerin oyunu kaparım, iktidara yürürüm!” Bu ucuz siyasettir, meselenin enini boyunu düşünmeden havuca ulaşma hevesidir.
Hiçbir konu sadece hukukî değildir. Hele siyasetin alanına giren meseleler çok boyutlu, çok veçhelidir. Salt hukuk üzerinden konuşursak, kayyuma karşı çıkmak kaçınılmaz, fakat hükümete bu yolda tavsiyede bulunanların, karşı çıkanların meselenin diğer boyutlarını da göz önünde bulundurmaları beklenir.
Görevden uzaklaştırılan belediye başkanları, bu başkanların siyasî mensubiyeti hakkında nasıl bir fikre sahibiz? Bu başkanların partisi gerçek anlamda bir “siyasî parti” midir?
Bunlar Türkiye’nin, devletinin, hangi asgarî müştereklerini savunmaktadır?
Toprak bütünlüğünü mü? Millet bütünlüğünü mü?
Bayrağını mı selâmlamaktadır, millî marşını mı söylemektedir?
Bu soruların cevabını ben vermeyeyim, zaten fiilleriyle her gün veriyorlar.
Meclis çatısı altında bu parti bulundukça TBMM bir gizli görüşme yapabilir mi? Yapar yapmasına da bu “gizli görüşme” olabilir mi?
Terör örgütünün siyasî yüzü rolünü oynayan bu partinin seçtiklerinin yerine kayyuma karşı çıkanların “siyasete gel, terör uzantısı olmaktan çık” dediklerine şâhit olabiliyor muyuz?
Eğer bu sözde parti Türkiye’nin asgarî müştereklerinde mutabık olsa idi, kayyum konusunda hükümet bu kadar kendini rahat hissedemezdi.
Kayyum yorumlarını eş zamanlı olarak berhava eden bir kahraman çıktı Amid’de: Hacire ana. (Siyasî kürtçüler “Amed” diyorlar. Artuklular, Akkoyunlular “Amid”, hatta “Kara Amid” derlerdi.) Acaba bu mübarek hatun Hâcire, “hicret eden” mi?
Görevden uzaklaştırılanların siyasî partisi rey, oy, halkın görüşü… derdinde değil. Her şey görünürlüğü sürdürmek için. Asıl yaptıkları ABD’nin bölge siyaseti üzerinde kaydırak oynamak. ABD, Irak’ta, Suriye’de verdiği desteği bir gün Türkiye’de de verirse…
Bu ihtimal uzak görülebilir. Suriye kirli savaşı başladığında kim derdi ki ABD Türkiye sınırlar boyunca bir terör örgütünün hâmisi olacak?
Biz “ya Kayyum” zikrine devam etmeliyiz. Kayyum Allah’ın sıfatlarındandır. Kıyam kelimesin hatırlayalım, ayakta duran. Bu anlamda Kayyum, “kendiliğinden var olan, ayakta duran, yaratan” demektir.
Türkiye, ilan edilmemiş bir savaşı sürdürüyor. Nereye kadar?
Sürekli ayakta durmak, kıyam hâlinde olmak zorundayız.