“Salgın”ın tıbötesi sonuçları
Bütün dünyaya hızla yayılan menhus salgının şimdilik tıbbî sonuçları üzerinde konuşuyoruz.
Teşhis, hastahane, tedavi, ölüm veya iyileşme üzerinden değerlendirmeler yapıyoruz. Hastalığın mahiyeti, insanlığı tehdit eden sirayet gücü dehşet verici. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna, günümüzün ulaştırma imkânları sayesinde virüs tez zamanda ulaştı. Beklenenden daha hızlı yayıldı, tahmin edilenden daha büyük hasar veriyor.
Çin, kendi yöntemleriyle çıkış noktası olmasına rağmen salgını kontrol altına aldı. Bazı Avrupa ülkeleri ve ardından ABD ise bu çevikliği gösteremedi.
Türkiye’nin salgınla mücadelesi biraz geriden gidiyor ve şimdilik çok hasar vermiyor görünüyor, inşallah gelecek günlerde de vermez ve bu âfetten en az kayıpla halâs oluruz.
Mesele tıbbî, ölüm kalım meselesi.
Her ne kadar mesele tıbbî ise de esas olarak “ictimaî”, yani sosyal. İctima, cem olma, sosyallik… yoksa, bu hastalık da yok demektir. O yüzden bütün bir arada bulunma ihtimallerini ortadan kaldırarak salgın sınırlanmaya çalışılıyor.
Mesele toplum sağlığı konusu olduğu için çok yönlü. Bu kesin olarak sosyal bir hastalık. Doktorlar bize “şu ilâcı alın, şu sıhhî tedbir faydalı olur” demiyorlar, diyemiyorlar. Evlerinize kapanın dışarıyla teması kesin, sosyal mesafeyi koruyun diyorlar. Bu mesele tıpsız halledilmez elbette, fakat sosyal tarafı görmezden gelinerek de sonuç alınamaz.
Tamam, evlerimize kapandık. Nüfusun önemli bir kısmı evlerinde gün geçirmeye çalışıyor. Yaşlılar evde, öğretim çağındaki çocuklar ve gençler evde. Çalışmak zorunda olanlar hariç evdeyiz, desek yeri var.
Hafta sonları uygulanan sokağa çıkma yasağı kapsamı daha da genişletiyor.
Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de salgının ciddî bir iktisadî maliyeti olacak. Kapanan işletmeler, faaliyetini durduran üretim birimleri, ufak tefek işlerden geçim sağlayanların bu işlerinden mahrum kalması yarının önemli meselesi olacak. Duran veya yavaşlayan çarkları hareket ettirmek, işleyişi olağan haline getirmek hem zaman hem da ciddi kaynak gerektirecek.
Birinci safha geçtikten sonra, yani tıbbî rahatlamadan sonra, başka alanlardaki hasar tesbitine geçilecek ve bu durumda sosyal, ekonomik, hatta psikolojik sağaltma tedbirleri önem
kazanacak.
“Kalan sağlar bizimdir” de, kalanların hayat şartları ne olacak? Eski refahlarını sürdürebilecekler mi? İşlerini güçlerini koruyabilecekler mı? Bazı sektörler, en önce de Türkiye’nin son yıllarda güçlenen turizm sektörü ne olacak? Önümüzdeki yaz gerçekten “turizm sezonu” olacak mı? Devasa hizmet sektörü salgın öncesi gücüne ne ölçüde ulaşabilecek?
Şimdi millet tatil gibi evindeyse, yazın tatile çıkabilecek mi?
Toplumun refahı salgından önceki seyrinde sürecek mi?
Ekonomik daralma işsizler ordusunu ne kadar artıracak?
Yarım kalmış eğitim-öğretim faaliyetleri rayına nasıl girecek?
Meselenin kültürel manevî boyutlarını da gözden kaçırmamak gerekiyor. Sosyal alışkanlıklarımız, hayat tarzımız, insan ilişkilerimiz bir salgın arasından sonra aynı canlılıkla sürdürülebilecek mi?
Ramazana sayılı günler var. Cami, cemaat, cuma…Bütün bunlar “ictimaî”likle, sosyallikle ilgili. Sosyal hayatımız geniş kitleler için dinî hayatın bir tezahürü. Ramazan birçok yönden toplu ibadet ayı. Orucu, iftarı, namazı…Topluluğu aileyle, evle sınırlayarak bu ayı nasıl geçireceğiz? Kısacası ramazan nasıl ramazan olacak?
Ramazan ramazan olmayınca, bayram nasıl bayram olacak?