Zor bir yazı…
Gidenin ardından yazmak zordur. Hele Kadir Mısıroğlu hakkında yazmak daha da zor.
Kadir Mısıroğlu Türkiye’nin put kırıcılarındandı. Mesela, Lozan putunu kırmaya yürüdü. Lozan konusu dokunulmazlardandı, eleştirmek bile tehlikeli idi; tam mânası ile tabu idi. Kadir Bey, Muhtemelen “Lozan hezimettir” dememek için kitabına “Lozan Zafer mi Hezimet mi?” adını verdi. İlk 1965 yılında yayınlanan bu kitap “inkılâp tarihi” kültüne karşı ilk güçlü tavırdı.
İdeoloji Türkiye’de dinin yerine ikame edilmek istendi. Anayasa’dan “Türkiye Devletinin dini din-i İslâmdır” hükmü çıkarıldı, yerine ne konuldu dersiniz? İdeoloji konuldu, halen bir partimizin bayrağı olan altı ok konuldu. Müfredatta din dersi yoktu, onun yerine İnkılâp dersi vardı. Dört başı mamur bir din dersi idi bu; birileri “kemalizm Türk’ün dinidir” diyecek kadar ileri gittiler. Bu yüzden kuran, kurtaran ve hatta yaratan kelimeleri ile ifade edilen bir figür etrafında anlatılan bir dersti inkılâp dersi. 1950’den sonra din dersi konulduğunda çocukların kafası karıştı, Atatürk en azından peygamber makamındayken, din dersinde anlatılanlar neydi? Öğretmenler “Atatürk mü büyük, Hz. Muhammed mi?” sorusuna muhatap oldu.
***
Lozan Türkiye devletinin kurucu belgesi idi. Cumhuriyet filan ilan etmiş, yeni bir devlet kurmuştuk ama Lozan kabullerinden sonra ve bu kabullere mutabık şekilde. Lozan Anlaşması olmaksızın bir Türkiye Cumhuriyeti söz konusu olabilir miydi? Bu ön kabuldü. Atatürk’ten sonra İnönü’nün Cumhurbaşkanı yapılması bu kabulün teyidi idi. İnönü “Lozan Kahramanı” idi. Onun döneminde Lozancılık daha güçlü şekilde ifade edildi inkılâp derslerinde.
Mısıroğlu heykellere filan saldırmadı, sadece tabu olan bir konuyu tartışan ve fakat “hezimettir” tezini esas alan bir kitap yazdı. Bundan ötürü takibata uğradı, malûm kanuna muhalefetten ceza aldı.
Kadir Bey’in sert ve polemikçi üslubu başlı başına rahatsızlık uyandırıcı idi. Çıkardığı derginin muarızları tarafından tahrikkâr bulunması şaşırtıcı değildi. Sık sık 163. Maddeye takılmaktan kurtulamadı. Bugünün nesilleri bilmez Türk Ceza Kanunu’nda üç madde vardı ki, fikir hürriyetinin önünde engeldi: 141-142 ve 163. Yeri geldiğinde, bilhassa da darbe dönemlerinde neredeyse bütün dini ifadeler 163’ün kapsamına girerdi.
Kadir Bey, 12 Eylül’den sonra bu madde kapsamındaki cezalarından ötürü yurt dışına çıktı, Almanya’da, İngiltere’de yaşamak zorunda kaldı. Bu arada vatandaşlıktan da çıkarıldı. 1991’de 163. Madde kaldırıldı, o da bir yıl sonra Türkiye’ye döndü. Bu arada Almanya’da geçim için sucuk, salam imalatı yapan tesis kurmuş, başka ticari işlerle uğraşmıştı. Onu ziyaret ettiğimizde sucuk fabrikasını tasfiye ile meşguldü.
Döndü, tabii Türkiye’de çok şey değişmişti. Kitaplarını yayınlamaya devam etti. Fikirleri yanında görünüşünü de rahatsız edici hâle getirmekten geri kalmadı, fes giymeye başladı…Böylece Osmanlılığını tescil etmek istiyordu.
Onun son yıllarda Tek parti ideolojisi hakkındaki bazı beyanları rahatsızlık uyandırdı. “Yunanlılar Türkiye’ye işgal etse daha iyi olurdu” dediği iddia edildi. Böyle bir sözün Mısıroğlu tarafından söylendiğini iddia etmek abestir. Şunu söylemiş olabilir: “Türkiye işgal edilse, işgalciler bundan kötüsünü yapamazdı!”
***
Şimdi Kadir Bey’le ilgili lehte aleyhte çok şeyler yazılıp söylenecek. Onun son yıllarda Osmanlı ve Abdülhamid hassasiyeti üzerinden ortaya koyduğu bazı tavırlar ve bu arada Mehmed Âkif’e karşı kullandığı dil kabul edilebilir değildir. Abdülhamid’in yaptıkları önemlidir, yeri müstesnadır. Fakat Âkif’in Abdülhamid eleştirisi yüzünden tahkiri yanlıştır. Âkif mücerret bir istibdat fikrini ve tavrını eleştirmiştir. Abdülhamid’den sonra İttihatçıların yaptıkları karşısında daha sert ifadelerle onları da yüklenmiştir. Âsım kitabındaki “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” mısraı ile başlayan bölüm dikkatle okunmalıdır. Âkif “gelenin hatırı için geçmişe sövemem” veya “üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam” derken neyi kastediyor acaba?
Kadir Bey gerçek bir din, millet ve vatan dostunu her ne sebeple olursa olsun düşman muamelesine tâbi tutmakla ciddi bir imaj kaybına maruz kaldığını fark edemedi. Rahmet niyazıyla…