“Varız diyorlar ama devlet hâlâ yok”

Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremin otuz yedinci gününü, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu ile birlikte, büyük yıkıma uğrayan Hatay’da geçirdim.

Günler geçti, haftalar geçti, bir ay geride kaldı, ikinci aydan hafta aldı ama Hatay’da zaman sanki 6 Şubat 2023 tarihinde donmuş, deprem dün olmuş, kıyamet sanki dün kopmuş gibi.

Depremin nasıl bir felakete dönüştüğünü, burada nasıl bir trajedi yaşandığını, hayatta kalan insanların hâlâ nasıl bir çaresizlik içinde olduğunu, acıların hala nasıl taptaze olduğunu anlamak için buraları görmek gerekiyormuş.

Enkazlar öylece duruyor, taş üstünde taş kalmamış, yer yarılmış binalarının bazılarının alt katlarını yutmuş, yerle bir olmuş siteler var, yana eğilmiş ha yıkıldı ha yıkılacak binalar o kadar çok ki. Depremin ilk günlerinden farkı, sadece enkazların başında yakınlarını bekleyen insanlar ve enkazların altından yükselen çığlıklar yok…

***

Kadın doğum hekimi olan Sare Davutoğlu, depremin ilk günlerinde bölgeye giden, enkaz altından çıkan afetzedelere acil tıbbi müdahalede bulunan gönüllü hekimlerimizden biriydi. Hatay’ın Defne ilçesindeki “Özel Mozaik Kadın- Çocuk Hastalıkları ve Doğum Hastanesi”nde meslektaşlarıyla birlikte günlerce canla başla çalışan Sare Davutoğlu, 14 Mart Tıp Bayramı’nda hem birlikte çalıştığı hem de deprem bölgesindeki diğer meslektaşlarını ziyaret etti, tıp bayramlarını kutladı.

Hastanede gönüllü-resmi çalışan ve kalacak-dinlenecek yer problemi yaşayan hekimler için bir grup doktor arkadaşıyla birlikte hazırladıkları konteynerleri teslim etti.

***

Oldukça mütevazi, yığma eski binaların, gecekondu tarzı evlerin arasında olan, Dağ Mahalleri dedikleri bölgedeki bu hastaneyi nasıl bulduğunu sordum Sare Hanıma, şöyle anlattı:

Depremin üçüncü günü Hatay’da torunuyla birlikte göçük altından yaralı olarak çıkartılan ve Mersin’deki bir hastaneye nakledilen arkadaşlarını ziyarete gitmişler. Geceyi Mersin’de geçirmeye karar vermişler. Mersin’deyken bir ebenin feryat figan “Burada gebeler var, tekim yetişemiyorum, hastanede doktor yok, gücüm kalmadı artık. Günü geçen bir gebe var acil müdahale gerekiyor” diyerek yardım çağrısı yaptığı videoyu görmüş. Hemen irtibata geçmiş, hastaneyi öğrenmiş ve “Ben gidiyorum” diyerek kalkıp Mersin’den Defne’ye gitmiş.

O gün yanında olan arkadaşları “Yine gidin ama başka bir yerlere mi gitseniz” demişler ama Sare Hanım “Bu hastanede gebeler var bana burada ihtiyaç var” demiş.

Ahmet Davutoğlu’na “Sare Hanım gidiyorum dediğinde tepkiniz ne oldu?” diye sordum, sadece “Kendine dikkat et, beni haberdar et, sarsıntı hala devam ediyor, nerede yattığını bana söyle” demiş.

Kim olduğunu söylemeden, başlamış çalışmaya…
Kim olduğunu söylemeden gitmiş çünkü…

Dr. Sare Davutoğlu depremin ilk günlerinde ihtiyaç olduğunu öğrendiği bir devlet hastanesini aramış, kadın doğum hekimi olduğunu, gönüllü olarak hastanede çalışacağını söyleyerek kendi cep telefon numarasını bırakmış. Çok kısa bir süre içerisinde kendisine dönüş yapılmış, ama hastane yetkilisi Sare Hanımın soyadını duyunca, kim olduğunu anlayınca, ihtiyaç olduğunda mutlaka arayacaklarını söyleyerek “teşekkür” etmiş!

Depremde toplamda 100 doktorumuz hayatını kaybetmiş, yüzlerce sağlık çalışanımız yaralanmış. Böyle bir felaket zamanında bile siyasi ayrımcılık yapmaya kalkanlara söylecek söz bulamıyorum. Böyle bir anda bile kutuplaşmayı devam ettirmek? Siyasi tarafgirliği bir kenara bırakamamak?

Akıl alır gibi değil.

***

Hastane çalışanları, hastanelerinde gönüllü hekim olarak çalışan Sare Hanımın “Sare Davutoğlu” olduğunu ikinci gün anlamışlar. Dört gün boyunca geceleri birlikte kaldığı oda arkadaşı, kat görevlisi hemşire Dilek Hanım “kendisini ilk gördüğümde yüzü biraz tanıdık geldi ama sizi bir yerden tanıyor muyum diyecek bir ortamımız yoktu. Sonra bir başka arkadaşımız tanıyınca anladık” diyor.

Sare Davutoğlu’nun idealist yönünü hep duyuyordum, salı günü, birlikte çalıştığı doktor arkadaşları anlattılar: Yaşadıkları korkuyla erken doğum tehlikesi yaşayan, yaşadıkları korkuyla ani kanamaları başlayan anneleri, bebekleri kurtarmak için nasıl idealistçe çalıştığını, ihtiyaç olan her alana nasıl koştuğunu… Bu vesile ile karşılaştıkları her türlü güçlüklere rağmen büyük bir özveriyle can kurtarmak için, yaraları sarmak için, ihtiyaçları karşılamak için kendi hayatlarını düşünmeden, kendi acılarını bir kenara bırakarak, fedakarca çalışan bütün doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın tıp bayramlarını kutluyorum. Hepsini minnetle selamlıyorum.

basliksiz-1asa.jpg
Sare Hanım’ın Mozaik Hastanesi’nde kaldığı oda ve oda arkadaşı hemşire Dilek

***

Hastanenin sahibi Fatih Tokgöz Ahmet Davutoğlu’yla konuşurken “İlk 72 saat hiç kimse yoktu başbakanım, hiç kimse, geldik diyorlar ama yoktular, hiç kimsenin olmaması içimizde bir acı, bu acıyı hiç unutmayacağız” dedi.

“Hatay Devlet hastanesi yıkıldı, hastanenin çevresi enkaz ama burası sağlam kalmış, nasıl oldu, nasıl başardınız diye sordum” şöyle cevapladı Fatih bey:

“2009 yılında hizmete açtık hastanemizi. Yapım aşamasında ortaklarımızdan bazıları ‘çok pahalıya mal oldu, isim vermeyim ama başka hastaneleri örnek verdiler onlar şu fiyata mal oldu niye buranın maliyeti bu kadar yüksek oldu’ diye itirazlar oldu. Depremde burası ayakta kaldı, çünkü deprem yönetmeliğine uygun yaptık, bilim ne diyorsa ona uyduk. Sapasağlam ayakta kaldık, sıvalarımız bile çatlamadı çok şükür.”

Hastanenin sahibi Fatih Tokgöz gerçek bir vatansever, kendisini ve arkadaşlarını dinlerken bir an zamanda yolculuk yaptığımı hissettim. 1868 yılına ışınlandım, sanki karşımda Hilal-i Ahmer’i kuran bir grup idealist doktorlar vardı. Hastaneyi Hilal-i Ahmer’e çevirmişler, yaraları sarmak için kapılarını ardına kadar açmışlar. Defne’ye yolunuz düşerse gidin mutlaka tanışın, bolca teşekkür edin, çünkü fazlasıyla hakediyorlar.

***

Ne gördüm Hatay’da…

Tam tamına beş haftayı geride bırakmışız; geçirilen 72 saate kaç yeni 72 saatler eklenmiş, günler geçmiş, haftalar geçmiş, ay bitmiş, yeni aydan bir hafta geride kalmış.

Ve hala maalesef ilk 48 saatte, sonraki 72 saatte vatandaşının yanında olmayan, olamayan devletimizin, “tam anlamıyla” afetzedelerimizin yanında olduğunu söylemek mümkün değil.

Hala barınma sorunu çözülememiş, insani temel ihtiyaçlar giderilememiş. Hala insanların en büyük sıkıntısı deterjan, sabun, temizlik ürünleri.

Tırnak içine aldığım “tam anlamıyla” sözü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait, deprem bölgesinde yaptığı açıklamalarda böyle söylüyor.

Ama gerçek değil bu.

Ki eğer Erdoğan buna inanarak söylüyorsa, bunun gerçek olduğuna inanıyorsa, yani “tam anlamıyla, bütün gücüyle, devletimiz” derken samimiyse bu çok vahim, oradaki kaldırılamayan enkazlardan daha ürkütücü bir tabloyla karşı karşıyayız demektir.

Ülkemiz için çok vahim bir tablodur bu.

Çünkü depremin beşinci haftasında devlet hala depremzedelerin çadır sorununu tam anlamıyla çözebilmiş değil. Çadırların çoğu çamurların üzerine kurulmuş, depremzedelere dağıtılan yatak yorganlar nemli, ıslak. Hava hala soğuk ve ısınma sorunu var.

***

Depremin üzerinden beş hafta geçmiş, enkazın altında kalan vatandaşlarına yetişemeyen, devlet hayatta kalan vatandaşlarının ihtiyaçlarına da yetişiyor değil.

İki Hatay yok ülkemizde. Erdoğan Hatay’a gittiğinde nereyi görüyor, depremzedeler derken kimleri kastediyor, gidip ziyaret ettiği çadırlar neresi bilmiyorum.

Ekranlarda Hatay’dan seslenen Erdoğan “Hatay’ı asla yalnız bırakmayacağız” diyor… Hataylılar “Devlet 72 saatte değil şimdi de yok” diyor, çamur içindeki çadırını gösterip “bize layık gördüğün bu mu” diyor…

İktidar devlet var, yanınızda diyor, depremzedeler devlet hala niye yok diyor.


YORUMLAR (43)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
43 Yorum