Ev neresidir?

Bazıları için ömür iki şeyle geçer: ev aramak ve kira ödemek.

İnsan yerleşik hayata hiçbir zaman geçemedi. Çünkü zaten bu dünyada göçebeydi. Bunu unutup büyük saniyeler ve karmaşık kentler kurdu fakat ona da yerleşemedi. İstiflendi; dizildi ve ezildi.

Bir süredir ev arıyordum. Binalara baktım ama ev göremedim. Önünden geçip gittiğim bodrum katlar bir mahcubiyet yükledi omuzlarıma. Eve benzemeyen yerlerde kapana kısılmış insanlar, depolarda yaşayan aileler…

Estetik olarak şehri kaybetmek konuşuluyor, peki sınıfsal olarak şehri gizlemeyi ne zaman konuşacağız? Bir işçi, penceresinden bile göremiyor şehri. Asgari ücretle çalışanların yaşadığı evlerin yapısını ne zaman inceleyeceğiz? Güneş görmeyen küçük odalara sıkıştırılmış insanların hakkını nasıl ödeyeceğiz? Barınma gibi temel bir ihtiyacın bu kadar kötü şartlarda sağlanmasına ne zaman itiraz edeceğiz?

Bu köşede daha önce sokaklarda, bisiklet kolilerinde yatan insanlar için bir itiraz yükseltmiştik, şimdi de bu güneşsiz duvarların ev olarak fahiş fiyatlarla sunulmasına itiraz ediyoruz. Çoğunun sahibi aynı olan bu evler, fakirin belini bükerken zengini emeksiz zenginleştiriyor ve sınıfsal farkı gitgide büyütüyor.

Emlak ve inşaat işleri, Türkiye’de zenginleşmenin bir numaralı yolu olarak kabul görüyor, bunu aslında “fakirleşmenin bir numaralı sebebi” olarak kabul etmemiz gerekiyor.

Şehirlerimiz adil bölünmüyor; göçebe yaşayanlarla ev sahipleri arasında duvarlar örülüyor. Bu duvarları yıkmak da devrime dahildir

Çok sevdiğim bir arkadaşım, çok sevdiğim bir şairin kiracısıymış. Şairin kendini bu dünyada göçebe görmesinin, bu ilişkileri nasıl güzelleştirdiğinden bahsediyordu. Korona günlerinde bazı ev sahipleri gerekeni yaptı, ev ararken çok güzel hikayeler dinledim. Bu yüzden ev sahibi olan kişilerle, bu dünyada emanetçi olduğunu unutup kendini gerçekten ev sahibi sanan kişileri kalın bir çizgiyle ayırmak gerekiyor. İtirazımız evi olanlara değil, evi yoranlara.

Bu ev meselesini insani bir zeminde çözüp herkesin kendine uygun makul standartlarda yaşamasını sağlamak, şehri yeniden tanımlamak demektir. Ve şehre bakışımız dünyaya bakışımızdır, adresimizi belirler.

Evlerimizin bu kadar kötü olmasının en büyük sebebi de adresimizi belirleyememek zaten. Nereye ait olduğumuzu bilmeden büyük bir savrulmayla önümüze gelen yere inşaat diktiğimiz için büyüyor bunca çirkinlik. Turgut Cansever’i bile dinlemedik, adil şehri ütopyalara hapsettik. Şimdi her yerde bina var ama ev bulamıyoruz. Artık sormamız lazım:

Ev neresidir?

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum